Tarihçi Hasan Köse, bütün tarihsel figürlerde olduğu gibi Atatürk'e yönelik eleştirilerin de istismardan beslendiğini söylüyor. Mustafa Kemal'in getirildiği bütün görevlerde askeri başarısı ve komutanlık vasıflarının etkili olduğunu belirten Köse 'Atatürk ne dokunulmaz bir idol ne de sıradan bir subay. O, başarısı da hataları da bağlamıyla değerlendirilmesi gereken bir devlet kurucusudur' diyor.
Tarihsel figürler istismara açıktır. Bu doğru. Fakat Atatürk’e yönelik eleştiriler de çoğu zaman istismardan beslenir. Aydın Ünal’ın yazısı, Atatürk’e yönelik abartılı övgü anlayışını eleştirirken bu kez aynı ölçüde abartılı bir yergi üretmiş, bağlamı koparmış, tarihsel karmaşıklığı indirgemiş durumda. Hakiki bir eleştiri figürü küçültmekle değil, bağlamı genişletmekle yapılır.
1. “Vasat subay” iddiası tarihsel verilerle bağdaşmıyor
Mustafa Kemal’in Sofya ateşemiliterliğine atanması Ünal’ın ima ettiği gibi “kıta görevinden kaçış” değildir; bu görev diplomatik ve istihbarî niteliği nedeniyle yalnızca en parlak kurmaylara verilir.¹ Trablusgarp’ta kurduğu yerel direniş ağı ve Derne–Tobruk savunmaları dönemin Osmanlı kurmay literatüründe dikkatle kaydedilmiştir.² Balkan Harbi’ndeki kurmay faaliyetleri ve özellikle Çanakkale’deki inisiyatif alışı yabancı komutanların savaş raporlarında da övülmüştür.³
1917’deki Viyana seyahati ve istifası bağlamından kopartılamaz; Mustafa Kemal’in sağlık durumu, ordu içi görüş ayrılıkları ve genel stratejik tutarsızlık dönemin hatırat ve belgelerinde açıkça görülür.⁴
2. Medine ve Filistin cephesi iddiaları indirgemecidir
Mustafa Kemal’in Medine komutanlığını reddetmesinin nedeni askerî lojistik ve stratejik imkânsızlıktır.⁵ Filistin cephesindeki bozgun ise tek bir komutanın değil, Liman von Sanders’in genel sevk ve idaresinin sonucudur.⁶ Mustafa Kemal’in 7. Ordu’yu Halep hattında düzenli biçimde geri çekmesi askerî tarihçilerce “bozgunu sınırlama hamlesi” olarak değerlendirilmiştir.⁷
3. Anadolu Direnişi “Zaten Vardı” Tezi Eksiktir; Görevlendirme Kontrollü Bir Siyasi Hesabın Ürünüdür
Anadolu’da Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin varlığı doğrudur ancak bunlar dağınık ve yerelci yapılardı.⁸ Bu örgütlerin ulusal bir siyasal programa dönüşmesi Erzurum ve Sivas kongrelerinde oluşan merkezi irade ile gerçekleşmiş, bu süreç de Mustafa Kemal’in siyasî ve bürokratik kapasitesi olmadan birleşemezdi.⁹ Sultan Vahidettin’in onu Anadolu’ya görevlendirmesindeki örtülü amaç da budur.
Mustafa Kemal’in Anadolu’ya gönderilişi ne “rutin bir tayin”dir ne de “tam teşekküllü bir kurtuluş misyonu.” Görevlendirme, sarayın ve hükümetin iç–dış baskıları dengelemek amacıyla verdiği örtülü ve kontrollü bir yetkilendirme biçimidir. Bu çerçeveyi destekleyen en önemli belge, 30 Nisan 1919 tarihli genişletilmiş Dokuzuncu Ordu Müfettişliği Talimatnamesidir.¹⁰ Talimat, bir müfettişe olağanüstü derecede geniş sivil ve askerî yetkiler tanımıştır.¹¹ Mülki amirlere tamimle talimat verebilme yetkisi ise örtülü bir “başbakanlık yetkisi” anlamına gelmektedir.
Havza ve Amasya sonrasındaki gerilim ani bir kopuş değildir; karşılıklı “kontrol alanı genişletme” çabalarının ürettiği kademeli sertleşmedir. Geri çağırma kararları ve tutuklama emirleri İstanbul’un İngiliz baskısını yönetme çabasını da içermektedir.¹² Burada “danışıklı dövüş” demek aşırı olur fakat kontrollü gerilim kavramı daha isabetlidir.
Asıl kopuş, Hilafet Ordusu (Kuvâ-yi İnzibâtiye) kurulunca yaşanmıştır. Bu ordu Ankara’yı resmen “askerî ve siyasî rakip” ilan eden ilk adımdır.¹³
Mustafa Kemal’in cumhuriyetçi yöneliminin sarayda bilinmediğini düşünmek gerçekçi değildir; dönemin siyasi atmosferi ve Mustafa Kemal’in yazılı–sözlü beyanları bunu doğrular.¹⁴ Buna rağmen Anadolu’ya gönderilmesi dönemin karmaşık güç dengeleri içinde “hesaplı bir risk” olarak okunabilir. Bugün bu tavra “devlet adamlığı” deniyor.
4. “Düşünce adamı değildi” iddiası yüzeyseldir
Atatürk büyük bir filozof olmayabilir ancak modern Türkiye’nin kurumsal çerçevesini oluşturan hukuk, eğitim, devlet yapısı ve yurttaşlık modeli onun siyasal düşüncesinin ürünüdür.¹⁵ “Fikirleri çağına etki etmedi” iddiası yanlıştır; Atatürk devrimleri Türkiye dışında birçok modernleşme hareketine ilham vermiştir.¹⁶
Türk–İslam ve İslam devlet geleneğinde “filozof kral” modeli yoktur; modern dönemde ise elitler arasında devleti toparlayabilecek hazırlığa sahip olan birkaç kişiden biri Mustafa Kemal’dir ve bu isimlerin tamamı askerdir. Sivil ulemadan veya münevverlerden devletin nesnel gerçekliği içinden modern bir siyasal aksiyon üretebilecek tek kişi bilinmemektedir; bu konuda Ali Özek’in hatıratındaki Ömer Nasuhi Bilmen tanıklığı önemlidir.
5. Erken Cumhuriyet otoriterliği bağlamdan kopartılarak okunuyor
Terakkiperver Fırka’nın kapatılması ve İstiklal Mahkemeleri eleştirilebilir; fakat Kurtuluş Savaşı sonrası devlet kurma süreçleri hiçbir ülkede ideal demokratik biçimde işlemez. Avrupa’nın 1919–1939 arası tarihine bakmak bunu doğrular.¹⁷ Başlangıçta farklı beka modelleri düşünülebilirdi fakat Kuvayı Milliye’ye karşı İngilizlerle işbirliği içinde olmak affedilemezdi. İskilipli Atıf Hoca gibi istismar edilmiş kurbanlar ise bu genellemenin dışındadır.
6. Atatürk’ün modern kültürel tartışmalarla ilişkilendirilmesi anakronizmdir
Bugün Atatürk’ün belli yaşam tarzlarının sembolü hâline getirilmesi tarihsel kişiliğinin bir uzantısı değil, toplumsal sembol üretme dinamiğidir. Bu süreç sosyolojide “yeniden anlamlandırma” olarak tanımlanır.¹⁸ Gandhi, Che Guevara ve Selahaddin Eyyubi gibi isimlerde de benzer sembolleştirme süreçleri yaşanmıştır; Atatürk’e özgü değildir.
7. “Dış güçler Atatürk’ü kullanıyor” iddiası spekülatiftir
Türkiye’nin Batı sistemi ile ilişkisi Atatürk’ün adıyla değil, Soğuk Savaş sonrası jeopolitik dengelerle ilgilidir; bu iddiayı destekleyen diplomatik veya arşivsel bir kayıt yoktur.¹⁹ Buna karşılık İngiliz Muhibleri Cemiyeti’nin, Dahiliye Nezareti’nin ve Damat Ferid Paşa Hükümeti’nin İngiliz Yüksek Komiserliği’ne defalarca “Türkiye’nin İngiliz mandası altına alınması” talebiyle başvurduğu arşivlerle sabittir.²⁰ Bugün bu gerçek tersyüz edilerek Kuvayı Milliye’nin “isyan”, mandacıların ise “meşru otorite” gibi gösterilmesi, şeytanın papucunu ters giydirecek kadar tersyüz edilmiş bir retoriktir.
Sonuç
Atatürk ne dokunulmaz bir idol ne de sıradan bir subaydır. O, başarısı da hataları da bağlamıyla değerlendirilmesi gereken bir devlet kurucusudur. Ünal’ın yazısının sorunu, figür kültüne karşı çıkarken aynı ölçüde karikatürize edici bir karşı kült üretmesidir. Sağlıklı toplum, tarihsel kişilikleri indirgemekle değil, onların karmaşıklığını kavrayarak gelişir.
Dipnotlar
1.Zürihler, E. J., Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim, s. 84–87.
2.Uyar, M., & Erickson, E. J., Osmanlı Askerî Tarihi, Timaş, s. 311–325.
3.Carlyon, L., Gallipoli, s. 178–205.
4.Mango, A., Atatürk, John Murray, s. 215–219.
5.Lewis, B., The Emergence of Modern Turkey, s. 224.
6.Erickson, E. J., “The Palestine Campaign”, Middle Eastern Studies, 43(1).
7.Broadbent, A., The Last Ottoman Front, s. 91–103.
8.Ahmad, F., The Making of Modern Turkey, Routledge, s. 42–55.
9.Hanioğlu, M. Ş., Atatürk: An Intellectual Biography, s. 89–120.
10.ATASE Arşivi, 030.10.01.
11.Cebesoy, A. F., Millî Mücadele Hatıraları, s. 76–82.
12.Shaw, S., History of the Ottoman Empire and Modern Turkey, Cilt 2.
13.Zürcher, E. J., s. 117–125.
14.Hanioğlu, M. Ş., s. 55–62.
15.Mardin, Ş., Türk Modernleşmesi.
16.Khoury, P., “Modernization in the Middle East”, IJMES, 22.
17.Kershaw, I., To Hell and Back: Europe 1914–1949.
18.Anderson, B., Imagined Communities.
19. Hale, W., Turkish Foreign Policy: 1774–2000.
20.BOA HR. SYS 2873/1; FO 371/4150; FO 371/4179; BOA DH. KMS 51–2/23; ayrıca Shaw, History…, s. 389–392; Zürcher, s. 112–118.
*11 Kasım 2025 Tarihi Yeni Şafak gazetesi Aydın ÜNAL “Bir İstismar Aracı Olarak Atatürk” başlıklı yazı.
*Hasan Köse, tarihçi ve araştırmacı yazar.
