“Sitem dolu yalnızlık sözleriyle başlıyor ‘Atasoy Abi’ belgeseli. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Sefa Sarı’nın, metin yazarlığını Asuman Susam’ın yaptığı belgesel, 1 Haziran’da tıpkı Atasoy Bey’in bütün bir yolculuğu gibi sessiz sedasız şekilde, Eskişehir’de ilk gösterime girdi.”
Ben ta en başından beri profesyonellerin kibirli kayıtsızlıklarına maruz kaldım… Yalnızlık, entelektüel yalnızlıktan söz ediyorum…”
Bu cümleyle tarif ediyor uzun süren arayışları ve entelektüel yolculuğunda kendisine yapılan muameleyi Atasoy Müftüoğlu. Ve bu sitem dolu yalnızlık sözleriyle başlıyor “Atasoy Abi” belgeseli. Yapımcılığını ve yönetmenliğini Sefa Sarı’nın, metin yazarlığını Asuman Susam’ın yaptığı belgesel, 1 Haziran’da tıpkı Atasoy Bey’in bütün bir yolculuğu gibi sessiz sedasız şekilde, Eskişehir’de ilk gösterime girdi.
Bu modern zamanlar dervişinin kimi zaman hüzünlü ve ibretlik, kimi zaman esprili ve ironik yolculuğunu, dostları, ailesi ve sevenleri bu belgeselde izleyiciye aktardı. Cihan Aktaş, Mustafa Hoş, Yıldız Ramazanoğlu, Sadık Usta, Ertuğrul Zengin, Basri Özgür, Ümit Aktaş, Asuman Şafak, Murat Mercan, Alev Erkilet, İbrahim Halil Baran, Süleyman Gündüz, Yasin Topaloğlu, Yasin Şafak, Yusuf Müftüoğlu gibi farklı kesimlerden isimlerin yer aldığı belgeselde, bendeniz de Atasoy Ağabey’e dair gözlemlerimi ve entelektüel hayatımız içindeki yerini anlatmaya gayret ettim. Bu yazı vesilesiyle de bu sıradışı “halk entelektüelinin” hayat yolculuğundaki bazı duraklara ve daha geniş kitlelerin tanımasını istediğim karakter özelliklerine değineceğim.
ARAYIŞLAR, ARAYIŞLAR…
1942 Trabzon/Çaykara doğumlu Atasoy Müftüoğlu, ailesiyle birlikte 1949’da Polatlı’ya, 1966’da Eskişehir’e yerleşmiş. Bugün en az Trabzonluluk kadar Eskişehirlilik kimliğiyle de biliniyor. Yaklaşık 60 yıldır yaşadığı Eskişehir kendisine kucak açmış ve ismi artık bu şehirle özdeşleşmiş, belgeselin ilk gösteriminin bu şehirde yapılması da bu açıdan ayrıca anlamlı.
Gençliğinde muhafazakâr ve dindar mahallelerin yayın organları olan Büyük Doğu, Yeni İstiklal, Yeni İstanbul gibi mecmua ve gazetelerde, Mavera ve Edebiyat dergilerinde yazdı. Sonradan yollarının ayrılacağı Necip Fazıl’ın şiirsel ve “artistik” tarafından gençliğinde etkilendiğini özellikle vurgular. Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil’in yazı ve düşünce çevrelerinin içinde bulunur, kendileriyle dostluk kurar. Eskişehir Belediyesi’ndeki kısa dönemli memuriyeti ise 1980 Darbesi’yle akamete uğrar.
1980 Darbesi’ni anlatırken, evinin yirmi kadar terörle mücadele polisince basılmasını şaşkınlıkla anlatır, bunu hak edecek bir şey yapmadıklarını savunur hala. Ancak 1979 İran Devrimi, Afganistan’ın işgaliyle yükselen İslamcılık dalgasında, 12 Eylül darbecilerinin sol/sosyalist ve milliyetçi kesimler kadar olmasa da ortadan kaldırmayı hedeflediği gruplardan biridir İslamcılar; Atasoy Müftüoğlu da yazan ve konuşan bir muhafazakâr aydın kimliğiyle doğal olarak hedeftedir.
1980’lerde daha “radikal” olarak nitelendirilebilecek bir çizgiye kayar, Selam gazetesinde kuruluşundan beri düzenli olarak yazar, yurt içi ve yurt dışında İslamcı hassasiyete sahip çok sayıda kesimle ilişki kurar. Ancak zaman içinde yaşadığı tecrübelerin ardından, “Bir daha hayata gelecek olsam, bana gelen ziyaretçiler konusunda daha hassas davranırdım” sözleriyle, bu dönemde kurduğu ilişkilerin ve dünyayla imtihan oldukça asıl karakterleri ortaya çıkan “dostlarının” yarattığı hayal kırıklığını özellikle vurgular.
EVRENSELLİK, ELEŞTİRELLİK, FİKİR NAMUSU…VE KOPUŞLAR
Dindar, muhafazakâr ve İslamcıdır Atasoy Müftüoğlu, ama yerel ve dar kalıplar içinde kalmış, ufku sınırlı bir adam değildir. Evrensel bir vizyonla, sınır aşan bir perspektifle bakar dünyaya. Atalet ve eylemsizlikten şikâyetçi, tekdüzelik ve edilgenlikten mustariptir, bunların uzun yıllar içinde bir şekilde İslam toplumlarının kaderi haline geldiğini savunur. Mağlubiyeti benimseme, mağduriyeti içselleştirme, içe kapanma ve entelektüel soykırım, bilince sızan sömürgeleştirme… İslam dünyasının bugünkü durumunu bu kavramlarla tarif eder, vahdet ve birlikteliğe özellikle dikkat çeker, mezhepsel ve zümrevî ayrımları sadece sözde değil, özde de aşmak gerektiğinin altını çizer.
Kendi içine kapalı değil Atasoy Ağabey’in düşüncesi; dışarıya ve farklı tecrübelerle ilişkiye açıktır, sürekli okumayla, her kesime kulak kabartmakla ve yeni bilgi ve perspektiflerle zenginleşir. Ama nihayetinde büyük oranda yalnızdır, dostları ve sohbet arkadaşları çok olmasına rağmen somut ve organize bir takipçi kitlesi maalesef ki (belki de “maalesef” değildir) yoktur, bu nedenle fikirlerini derinleştirip geliştirecek fikir insanları da ne yazık ki yok. Yazdıklarıyla ilgili akademik ve entelektüel eleştirilerin eksikliğinden kendi de şikâyetçidir. Prof. Alev Erkilet, onu Ercüment Özkan’a benzetir; “tek başına ama bir okul gibi”… Sürekli veren, almayı düşünmeyen, fert fert topluma katkı sunmaya çalışan, sağ-sol ayrımı yapmadan mazlum ve mağdurların (ve mâdunların) yanında duran, milliyetçi ve sosyalist kesimlere de dokunabilen, adeta mahalleler-üstü bir münevver kimliği kazanır.
Ancak bunu yaparken içinden çıktığı muhafazakâr mahallelerle büyük ayrılış ve kopuşlar da yaşamaya başlar. Entelektüel olmanın bir gereği olarak, topluma karşı mesuliyetinin öncelikle, yanlışı gösterme veya eleştirel (ama mahkûm edici değil) duruş olduğunu düşünür. Bundan dolayı da son onyıllarda hızla içi boşaltılan “değerler” kavramını ve bunun siyasal/toplumsal yansımalarını eleştirilerinin odağına koyar. Görgüsüz bir muhafazakârlık, kültürsüz bir vulgarizasyon, mistifikasyonun toplumu kültürsüzleştirmesi… Kendi içinden çıktığı mahalleye daima bu sert ve acı uyarılarla yol göstermeye çalışır. Tabiatıyla bu tutum kendisini, “yokluk zamanlarında” büyük bir deniz feneri olarak gören, “bilincimizin oluşumunda büyük rolü var” sözleriyle kendisine bakan, ama servete ve güce kavuştukça bu değerleri hızla yıpratıp içini boşaltan muhafazakâr siyasetçilerle sıkça ters düşürür.
Eski milletvekili Murat Mercan’ın kendisine dair tanıklığında bu hususu özellikle vurgulaması, tüm maddi ve dünyevi imkânlara erişebilmesi mümkün olmasına rağmen istiğna içinde ve bir kenarda durup eleştirel duruşunu muhafaza etmeyi sürdürmesi, fikir adamlarının güç ve iktidarla ilişkilerinin nasıl olması gerektiğine dair de çok büyük bir canlı ders ve örneklik olarak karşımızda duruyor.i
KİTAPLAR, KEDİLER, DOSTLAR…
Belgeselde kendisini anlatanların özellikle vurguladığı bir husus, Atasoy Ağabey’in bireysel ilişkilerdeki dostane, “göz hizasında” ve tahakküm kurmayan tavrı. Benim de yakından gözlemlediğim bu özelliği, birkaç kitabı yazısı yayınlanan ve ilgi gören çoğu yazar ve düşünürün bir anda kendiyle çevresi arasına kurduğu bariyerlerle büyük bir tezat oluşturuyor. Müftüoğlu’nun onlarca kitabı, yüzlerce konferansı, memlekette gördüğü ilgi ve yurt dışında dahi tanınıp takip edilen bir mütefekkir olduğunu düşününce, onun bu sevecenlik ve dostluğu daha da anlam kazanıyor kuşkusuz. “Evimize gelen kimse kedilerimize kayıtsız kalamaz, bu kediler ne güzelmiş demeyen, kedilerimize kayıtsız insanlara biz de kayıtsız kalırız” sözü, bu dostluğunun sadece insanlarla sınırlı olmadığını da gösteriyor.
Ve kitaplar… 83 yaşına gelmiş bir entelektüelin “Yeni çıkan kitaplara çok büyük iştiyakım var, bütün kitapçıları dolaşırım, bu kitapları herkesten önce okumak için ısrarcıyım, onları benden önce okuyan biri olursa gıpta ederim, hatta içten içe haset ederim” sözlerinde ifadesini bulan kitap tutkusunu gençlerin, akademisyenlerin bile çoğunda görememek ayrıca üzücü. Gençlerden oluşan okuma gruplarında sosyal bilimlerin oldukça nitelikli ve kalburüstü kitaplarını beraber okuyup tahlil eden, evinin salonunda sırf hediye edilmek üzere tuttuğu onlarca kitabı kendisini ziyarete gelen misafirlerine “ikram eden”, bembeyaz saçı sakalı ve nezaketinin, zarafetinin hemen yanı başında kitaplarla anılan bir isim Atasoy Müftüoğlu.ii
Atasoy Müftüoğlu… Tüm tarikatlerin, cemaatlerin, cemiyetlerin, zümrelerin, partilerin vs ötesinde, beklentisizliği, istiğna ve diğerkâmlığı hayat felsefesi olarak benimseyip kendine şiar edinmiş, tek başına bir adam. Siyasetin, toplumun, menfaat çarklarının, her türlü kirliliği ve baş döndürücülüğüyle çağın öğütücülüğünden uzakta durmayı benimsemiş, az sayıdaki dostları ve kedileriyle gözden uzakta yaşamayı seçmiş, çizgisini hiç bozmamış, devlet ve güç merkezli tepeden inmeci dönüşümleri ve “kurtuluş teolojilerini” reddedip kendini insan yetiştirmeye adamış, sahabe gibi derviş-meşrep bir münevver var karşımızda.
Müstağni, diğerkâm, hesapsız, içten pazarlıksız, dürüst, hakkaniyetli, serapa bilinç ve şuur abidesi, aksiyoner, düşünen ve üreten, sözünü sakınmayan, mümin ve münzevi, almayan, hep veren, adanmış, beklentisiz, sade ve içten, yalnız ama o yalnızlık içinde değerli bir modern zaman dervişi… Daha nice gönüllere dokunmanız dileğiyle, ömrünüze bereket Atasoy Ağabey!
*Gazeteci Mustafa Hoş’un belgeselde zikrettiği bir sahnede; Atasoy Bey’e atıfla, Nurettin Topçu’nun evinde Hitler fotoğrafının olduğuna dair anekdotu da –ihtiyat payıyla- bu yazı vesilesiyle kaydetmek isterim. Yazıyı hazırlarken, Atasoy Bey’e telefon açıp bu konuyu teyit edip tekrarlattım; 1970’lerde Topçu’yu ziyaretinde bu fotoğrafı gördüğünü, hatta Âkif’le duvarda yanyana görünce “Bu ikisi kavga etmezler mi?” diye sorduğunu, daima mahcup ve ürkek davranma itiyadında olan Topçu’nun ise “Yok, hayır” diye kısa bir cevap verdiğini, bununla iktifa ettiğini söyledi. Atasoy Bey’in bu aktarımı dışında, buna dair başkaca da bir somut tanıklık ve bağ göremedim doğrusu. Sonraki araştırmalarımda bir dostun uyarısıyla, İsmail Kara’nın da “Sözü Dilde Hayali Gözde” kitabında, Topçu’daki bu Hitler sempatisine dikkat çektiğini ama ısrarlı sorulara karşın bunun sebebini kimseye söylemediğini yazdığını farkettim. Eserlerinde de somut olarak geçmiyor bildiğim kadarıyla, ama eğer varsa ve ortaya konursa, bu tür bir sempatinin varlığı ve yansımaları, kültürel hayattaki politik geçişlere dair önemli bir katkı olacaktır kuşkusuz.
*Atasoy Müftüoğlu’nun okunmasını tavsiye ettiği ve kendi okuma gruplarında katılımcılarla birlikte tahlillerini yaptığı, sosyal bilimlerin hemen her alanına ait bu seçme eserlerin birer listesi için bu iki linkteki seçkilere bakılabilir:
http://www.atasoymuftuoglu.com/okuma-listesi/
