Görüşler

Bir uçak kazası ve yamyamlık

Bir uçak kazası ve yamyamlık

Kültür Tarihi Araştırmacısı Taner Ay, 50 yıl önce And Dağları'nda düşen uçağın enkazından çıkan çarpıcı hikayeyi kaleme alıyor.

12 Ekim 1972, Perşembe. Stella Maris Koleji’nin ‘Old Christians’ isimli rugby takımı tarafından Uruguay Hava Kuvvetleri’nden kiralanan F-227 uçağı, 40 yolcusu ve 5 mürettebatı ile Santiago’ya gitmek üzere Montevideo’nun Carrasco Havaalanı’ndan 08.05’te kalkar.

Fairchild yahut F-227 Uruguay Hava Kuvvetleri’ne 13 Ağustos 1971 günü teslim edilmişti ve 792 uçuş saati bulunuyordu. Turboprop motorlu bu uçak, olağan koşullarda, Montevideo-Santiago uçuşunu dört saatte tamamlayabiliyordu. Bunun ilk üç buçuk saatlik kısmı sıradan bir uçuş sayılırdı. Ama, son yarım saat için aynı şeyi söylemek pek mümkün değildi. Çünkü, bu kısımda, uçak ‘Los Cordillera’ denen And Dağları’ndan geçiyordu. Fairchild en fazla 7.500 metreye kadar yükselebildiğinden, sivil şirketlerin uçaklarının aksine, dağların üzerinden değil de dağların arasındaki geçitlerden geçerek uçmak zorundaydı. Bunun nedeni de, rotadaki dağların yüksekliği ortalama olarak 4.300 metre kadar olmasına karşın, Acongacua gibi yüksekliği 7.300 metreyi aşan dağların da bulunmasıydı.

Fairchild’ın rotasındaki bir ayrıntı dikkat çekicidir. O da, görerek uçuş kurallarına (VFR) göre uçuş yapılıyorsa, Fairchild’ın, Juncal, Nieves, Alvarado ve Planchon isimlerindeki dört geçitten geçerek Santiago’ya varmasıydı. Buna karşın, hava kötüyse, Fairchild, aletli uçuş kurallarına (IFR) göre uçuyordu. Ama, IFR’nin uygulanmasını gerektiren durumlarda, Juncal’da 8.500 metreden aşağıda uçulamazdı. Bu da Fairchild’ın çıkamayacağı bir yükseklikti. Nieves ve Alvarado geçitlerinde IFR için tertibat bulunmadığından, kötü havalarda buralar uçuşa kapatılırdı. Planchon’da ise en alçak IFR uçuş yüksekliği 5.335 metreydi. Yani, IFR durumunda, Fairchild’ın güneye inerek Planchon’dan geçmesi gerekiyordu.

And Dağları’nın üzerinde hava koşullarının kötü olması nedeniyle F-227 Mendoza’ya inmek zorunda kalır. Ertesi gün, hava koşulları düzeldiğinde, Mendoza’dan kalkarlar. Uçak önce Chilecito’ya, ardından da Malargüe’ye yönelip 5.400 metreye yükselir. Saat 15.08’de sağa dönüş yapan F-227, ‘Los Cordillera’ üzerinden uçmaya başlar. Saat 15.21’de yardımcı pilot Dante Hector Lagurara, Santiago’ya bir mesaj göndererek Planchon üzerinde olduğunu bildirir. Bundan sadece üç dakika sonra Fairchild Maipu’ya yöneldiği iletisini geçer. Saat 15.30’da ise, Santiago uçağın yüksekliğini kontrol eder. Fairchild’dan 150 karşılığını alması, uçağın bin metre kadar aşağıya indiği anlamına geliyordu. F-227, bu yükseklikteyken, bir bulutun içine girer ve sallanıp sarsılarak radardan kaybolur.

Sekiz gün boyunca kaybolan uçak aranırsa da, bir sonuç alınamaz. Üç gerekçeyle arama çalışmaları sekiz günün sonunda bırakılır. Birinci gerekçe, o günlerde And Dağları’na çok fazla kar düştüğünden beyaz gövdeli uçağın enkazının görülmesinin imkânsız olmasıydı. İkinci gerekçe, kazadan kurtulan olabileceğinin hiç düşünülmemesiydi. Üçüncü gerekçeyse, pilotun uçağın mevkiini yanlış hesaplayıp, Santiago’ya hatalı bildirim yapmasıydı. Uçağın enkazı gerçekten de arama yapılan bölgelerde değildi. Şili’deki Tinguiririca Volkanı ile Arjantin’deki Cerro Sosneado arasındaki bir yerde ve aşağı yukarı 3.500 metre yükseklikte yatıyordu. O yükseklikte ne bir ot parçası ne de uçan veya sürünen bir hayvan bulunuyordu.

Uçağın radarda kaybolmasından altmış sekiz gün sonra, 20 Aralık’ta, Sergio Catalan isimli bir sığırtmaç, Azufre Nehri’nin kıyısında iki kişiyi görür. Ama onların kim olduklarını kestiremediği için hemen oradan uzaklaşır. Ertesi gün yeniden yabancıları gördüğü yere gidince, yabancılardan biri ondan yardım ister ve bir kâğıda ‘Düşen bir uçaktan geliyorum. Uruguaylıyım. Yanımdaki arkadaşım sakatlandı. Uçağın enkazında bazıları yaralı olmak üzere on dört kişi daha var ve hiç yiyecekleri yok’ yazıp, kâğıdı suyun diğer tarafındaki Catalan’a fırlatır. 12 Ekim’den itibaren yaşananlar, Clay Blair, Jr.’un 1973 yılında yayımlanan ‘Survive!’ (Bizde Ali Seden’in çevirisiyle 1974 yılında önce ‘Can Bedeli’, ardındansa ‘Yaşamak Çabası’ isimleriyle Altın Kitaplar Yayınevi’nce basılmıştır), Piers Paul Read’in 1974 yılında yayımlanan ‘Alive: The Story of the Andes Survivors’ (Bizde Ömer Madra’nın çevirisiyle 1975 yılında ‘Soğuk Ölüm’ ismiyle Uycan Yayınları’nca basılmıştır), Nando Parrado’nun 2006 yılında yayımlanan ‘Milagro en los Andes’ ve Roberto Canessa’nın 2016 yılında yayımlanan ‘Tenía que sobrevivir’ isimli kitaplarında ayrıntılarıyla anlatıldığından bu kısmı ve kazazedelerin nasıl kurtarıldıklarını atlıyorum. Sonuçta enkazdan 16 kişi sağ çıkmıştı ve 29 kişinin de hayatını kaybettiği anlaşılmıştı.

F-227’nin enkazından yetmiş iki gün sonra 16 kişinin sağ çıkması, Uruguay’da, Şili’de ve Arjantin’de önce coşkuyla karşılanır, sonra bir suskunluk başlar. İnsanlar bir şeylerden şüphelenmeye başlamıştır ama kimse aklından geçeni bir türlü ifâde edemiyordu. Haklıydılar. Dağda yenecek bir şey olmamasına karşın bu 16 kişinin yetmiş iki gün boyunca ne yiyip de hatta kalmayı başarabildikleri kafaları karıştırıyordu. 'Puro Chile!’ gazetesinin muhabiri Miro Popic, aşağıdaki sığırtmaçlardan çocukların hayatta kalabilmek için ölen arkadaşlarını yediklerini öğrenmişti ama bunu yazmaya cesareti yoktu. Bir süre duygularıyla boğuştuktan sonra, insan eti yeme meselesini yazısının bir yerlerine imalı biçimde sokuşturarak, kazayı ve kazadan sonra yaşananları anlatan yazısını gazetenin 23 Aralık günlü nüshasında yayımlattı. Ancak asıl kıyamet ‘El Mercurio’ ve ‘La Tercera Hora’ gazetelerinin uçağın gövdesinin yanında, bir insan ayağını gösteren fotoğrafları yayımlamasıyla kopar. Çünkü, cesedin ayağı ve bileği olduğu gibi durmasına karşın, bileğin hemen üstünden sonra hiç et parçası bulunmuyordu. Bu fotoğraflar üzerine kazadan kurtulan çocuklardan birkaçı yaşamak için ölen arkadaşlarını yediklerini ailelerine itiraf etmek zorunda kalırlar. Ancak, yamyamlığı, ana babaya söylemek kolaydı da, her açıdan sorunlu olan bu eylemin gazetecilere ve kitlelere nasıl açıklanacağı bilinmiyordu. Bazıları yaşananların olduğu gibi anlatılmasını savunurlarken, bazıları da ölenleri yemek zorunda kaldıklarına üstü kapalı bir şekilde değinilmesinden yanaydı. Ama, kazazedelerden Roberto ile babası Juan Carlos Canessa, yamyamlıktan hiç söz edilmemesini istiyorlardı. Sonunda bir basın toplantısı düzenlenerek, yaşananların kazazedelerden José Luis İnciarte tarafından açıklanması kararlaştırılır. Ancak, bir süre sonra korkuya kapılan İnciarte’nin bunu yapamayacağı anlaşılır. Onun yerine Delgado geçer ve gelenlere şöyle seslenir:

‘Bütün yiyeceğimiz tükenip tek lokmamızın kalmadığı ânda, İsa son yemeğinde kendi etiyle kanını Havarileri ile nasıl paylaştıysa, neden bizler de aynı şeyi yapmayalım dedik. Ölen arkadaşlarımızın etleriyle kanları bizleri birbirimize bağlarken, hayatta kalmamızı da sağladı. Bizim için böylesine özel bir anlam taşıyan bu konunun bundan böyle deşilerek kirletilmesini istemiyoruz.’

Delgado, ‘Efkaristiya’, ‘Komünyon’ veya ‘Rabbin Son Akşam Yemeği’ denen Hazret-i İsa’nın havarileri ile yediği son akşam yemeğinin anıldığı ayine atıf yapmıştır. Katoliklerin ‘Missa Ayini’ olarak da ifâde ettiği bu yemekte, Hazret-i İsa'nın havarilerine ekmek verirken ‘Bu benim bedenim’, şarap verirken ise ‘Bu benim kanım’ dediğine inanılır. Delgado’nun söyledikleri ‘aşırı yorum’ bile değil, düpedüz Matta 26:27-28’in ve Luka 22:28-30’un çarpıtılması olmasına karşın, Monsenyör Andres Rubio’nun ve Başpiskopos Carlos Parelli’nin çocukların ölen arkadaşlarını yemelerini dine aykırı görmedikleri mealinde açıklama yapmalarıysa şaşırtıcıydı. Oysa, Hazret-i İsa, ekmeği ve şarabı istiâre maksadıyla kullanmıştı ve ahden bunları sadece kendisiyle birlikte hüküm sürecek olan az sayıdaki günahsız kişinin alabileceğini belirtmişti. Aslında İncil metinleri ile alenen çelişen böyle bir ‘dinsel dayanak’ icat etmeye gerek de yoktu. Çünkü, çocuklar, modern dünyanın ilk yamyamları olmadıklarından, onlar kilise yerine en başta psikolojik desteğe yönlendirilmiş olsalardı, sonraki sorunların büyük kısmı muhtemelen hiç yaşanmamış olacaktı.

Sağ kalan çocuklardan birkaçı yaşamak için ölülerini yemelerinin ahit ile ilgisinin bulunmayan bir yamyamlık fiili olduğunun farkındaydı. Çünkü, yaptıkları için icat edilen bu ‘dayanak’, dinsel açıdan bile bâtıldı. Fiillerine böyle bir ‘dinsel dayanak’ yaratılmasının çoğunu rahatlattığı muhakkaktı. Ama, ölenler bazılarının bir türlü peşini bırakmıyor, alttan alta onların kafalarını karıştırıyordu. Bu yüzden bir süre sonra Fernando Parrado ve José Algorta Tanrı’nın kurtuluşlarında oynadığı rolden kuşkulanmaya başlarlar. Parrado hemen dağıtır. O pısırık oğlan altındaki ‘Alfa Romeo 1750’ ile son sürat gece hayatına dalıp, kızların arasında kaybolur. José Algorta ise, dinî inançlarını büyük oranda kaybeder, Parrado gibi gece hayatına sığınmayıp, her gün Tanrı’nın kendilerine niçin yardım etmemiş olabileceğini düşünmesi onu dinden yavaş yavaş uzaklaştırmaya başlar. Aslında diğerleri Parrado’dan ve Algorta’dan daha beter durumdaydılar. Yazılanların aksine, onların ‘ailelerine ve dine eskisine nazaran daha sıkı sarılmaları’ ve ‘dışarıya karşı kapanmaları’ ise, gerçeklerden kaçmayı tercih ettiklerinin bir ifâdesiydi.

18 Ocak 1973 günü kurtarma ekibinden on üye, SAR’dan Freddy Bernales, Uruguay Hava Kuvvetleri’nden Enrique Crosa ve Peder Ivan Caviedes helikopterle F-227’nin enkazının bulunduğu yere indirildiler. Karların erimesiyle ortaya çıkan ceset kalıntılarını toplayan ekip, bulabildiklerini kaza mahallinden sekiz yüz metre kadar ileride gömdüler. Bu toplu mezarı kaya parçalarıyla örtüp çevirirler ve üzerine de iki demir borudan bir haç dikerler. Ardındansa F-227’nin gövdesine benzin döküp yakarlar. Ölenlerin toplu anıt mezarı dağların sessizliğinde ve karların altında yapıldığı günkü gibi duruyor. Ne bir gideni ne de bir göreni var. Zaman ölenleri unutturdu. Ama, hayatta kalanları da sokakta tanıyabilecek artık pek kimse kalmadı…

YORUMLAR (16)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
16 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir