“Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002’den bu yana iktidarda ve adında adalet, tüzüğünde ‘sosyal adalet, gelir eşitliği ve refah devleti’ vizyonu açıkça yer alıyor. Ancak bu ilkelerin uygulamadaki tezahürü, çoğu zaman ‘perhiz lahana turşusu’ kıvamında kalıyor. Ekonomik göstergelerle sahadaki yaşam arasında büyüyen fark, hem sistematik bir dönüşüme hem de bilinçli bir tercih mimarisine işaret ediyor.”
Nasreddin Hoca’ya “senin hatun çok geziyor” demişler. Hoca da “öyle olsa bize de uğrardı” demiş. Bugün hükümet cephesinden sık sık duyduğumuz “ekonomik istikrar”, “büyüme”, “enflasyonla mücadelede başarı”, “ücretlileri ve emeklileri enflasyona ezdirmedik” gibi ifadeler karşısında insanın aklına bu nükte geliyor: Eğer her şey yolundaysa, bu iyilik neden sabit gelirli; emekçiye, memura, köylüye, emekliye ve kiracıya uğramıyor?
RAKAMLARLA ANLATILAN EKONOMİ İLE HAYATIN GERÇEĞİ ARASINDA DERİN UÇURUM
Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002’den bu yana iktidarda ve adında adalet, tüzüğünde “sosyal adalet, gelir eşitliği ve refah devleti” vizyonu açıkça yer alıyor (AK Parti Tüzüğü, 2023). Ancak bu ilkelerin uygulamadaki tezahürü, çoğu zaman “perhiz lahana turşusu” kıvamında kalıyor. Ekonomik göstergelerle sahadaki yaşam arasında büyüyen fark, hem sistematik bir dönüşüme hem de bilinçli bir tercih mimarisine işaret ediyor.
2002 yılında ortalama bir memur maaşı, asgari geçim düzeyinin yaklaşık iki katına denk geliyordu. Bugün, TÜİK’in resmi verileriyle 2025’e geldiğimizde aynı memur, yıllık %75 enflasyona karşı sadece %50 maaş artışı almış ve reel anlamda %15’in üzerinde alım gücü kaybı yaşamış durumda (TÜİK, 2002–2025). 600 bin TL brüt maaşla çalışan bir memur, yıl sonunda enflasyon farkıyla maaşını nominal olarak korumuş görünse de, yıl boyunca her ay eriyen alım gücü nedeniyle yaklaşık %20’lik reel gelir kaybına uğramaktadır.
Bu durum her yıl tekrarlandığında, devletin reel olarak ödemediği maaş farkı ciddi bir ekonomik sonuç doğurur. 22 yıl boyunca her ay bu kaybın yaşandığı düşünülürse, toplam kayıp milyonlarla ifade edilir. Başka bir deyişle, devlet maaş farklarını “6 ayda bir” ödüyor gibi görünse de, geriye dönük olarak ay ay yaşanan kayıpları tazmin etmediği için memura borcunun bir kısmını hiç ödememektedir. Bu gizli vergilendirmedir. Her toplu sözleşme döneminde verilen zam haricinde geriye dönük olarak bu reel kayıp işveren tarafından çalışana ödenmelidir.
Benzer bir tablo kırsalda da var. 2002’de ortalama bir köylü ailesi yıllık geliriyle yaklaşık dört büyükbaş hayvan satın alabiliyorken, 2025 itibarıyla bu sayı 1.8’e düşmüş durumda. Tarımsal desteklerin GSYH içindeki payı %1.2’den %0.43’e geriledi (Pamuk, 2014; DPT, 2024). Aynı süreçte gübre, yem, mazot gibi temel girdi fiyatları dolar bazında 4 ila 6 kat artarken, köylünün ürün satış fiyatları artmadı; dahası ithalat politikaları nedeniyle çiftçinin rekabet gücü zayıflatıldı. Üstelik köylünün ürünü arada hiç bir işlem görmeden pazarda en az 10 katı bir fiyatla satılıyor.
Bu tablo, köylünün milli gelirden aldığı payın yıllar içinde dramatik biçimde düştüğünü gösteriyor. Kırsalda yaşayanlar artık hem gıda üreticisi hem de gıda tüketicisi olarak daha kırılgan bir yapıya itilmiş durumda.
BARINMA: DEVLETİN EL ÇEKTİĞİ TEMEL HAK
Bir başka çarpıcı başlık: Barınma. 2002’de 4.5 milyon olan kiracı sayısı 2025 itibarıyla 10 milyonu aşmış durumda. Bu, 2002’de %6,5 olan kiracı oranının bugün %11,3’e çıktığını gösteriyor. Aynı dönemde konut arzı, hane sayısına oranla %94’ten %87’ye geriledi (TÜİK, 2025). Devletin sosyal konut üretiminden çekilmesi, piyasanın tamamen özel sektörün inisiyatifine bırakılması ve arsa rantının sınırsız biçimde yükselmesiyle birlikte barınma, halkın önemli bir bölümü için temel hak olmaktan çıkarak lüks tüketim kalemine dönüşmüş durumda.
Bu eşitsizliğin en görünür biçimi ise kentsel dönüşüm uygulamalarında ortaya çıkıyor. Devlet, kentsel dönüşüm kapsamında ev sahiplerine yapı masraflarının yarısını ve kira yardımı öderken, kiracılara herhangi bir konut desteği sunmamakta. Oysa anayasanın eşitlik ilkesi ve sosyal devlet anlayışı gereği, esas yardımın mülkü olmayan kiracılara yapılması gerekir. Ev sahiplerinin zaten taşınmaz varlıkları bulunurken, kamu kaynakları mülksüzlerin aleyhine mülk sahipleri lehine işletiliyor. Üstelik yapılan yeni konutların kira bedelleri önceki evlere göre 2–3 kat arttığı için, kiracılar ya varoşlara ya da taşraya taşınmak zorunda kalıyor ki orada da başka bir gelir kaynağı yoksa durum hemen hemen aynı. Bu durum, ilerleyen yıllarda büyük şehirlerde öğretmen, memur ve işçi bulma sorunu doğuracaktır. Nitekim bazı merkez ilçelerde bunun ilk emareleri görülmeye başlanmıştır.
GELİR DAĞILIMINDA ADALET
Yüzeyden bakıldığında gelir adaleti artıyor gibi bir görüntü çiziliyor. 2002’de 0.396 olan Gini katsayısı 2025’te 0.444’ye gerilemiş. Türkiye ekonomik büyüklük olarak dünyada 17. Olasa da, gelir dağılımı adaletine göre Lesoto (44.9), Güney Sudan (0.441), Grenada (0.438), Ruanda (0.437) liginde bir ülke halinde sonlarda yer alan bir ülkedir. Son yirmi yılda Türkiye’de; üst %20’lik dilimin gelirden aldığı pay %44’ten %47’ye çıkarken, alt %20’nin payı %7.2’den %6’ya düşmüş (OECD, 2022). Yani orta gelir grubu daralmış, üst gelir grubu zenginleştirilmiş ve dipteki %20 daha da yoksullaştırılmıştır.
Bu tabloyu Lorenz eğrisiyle görselleştirdiğimizde, “gelir pastasının” daha da yukarıya yoğunlaştığını açıkça görüyoruz. Ekonomik büyüme anlatısının merkezinde olan sınıf, bu büyümenin meyvesini paylaşmıyor.
SONUÇ: YOL VAR AMA HERKESE UĞRAMIYOR
Ortada bir büyüme var evet. Ama bu büyüme:
- Ne memura uğruyor,
- Ne çiftçiye uğruyor,
- Ne emekliye,
- Ne kiracıya...
Sadece bazı sermaye çevrelerine, mal ve mülk sahiplerine, imtiyazlı ihalelere ve finansal varlık sahiplerine uğruyor. Bütün yükte yoksulların omuzlarına yükleniyor. Milletin kalenderliğine güvenenlerin “yumuşak atın tekmesi” ata sözünü hatırda tutması elzemdir.
KAYNAKÇA
- AK Parti Tüzüğü. (2023). Adalet ve Kalkınma Partisi Resmi Web Sitesi.
- TÜİK. (2002–2025). Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması.
- DPT. (2024). Kalkınma Planları ve Bütçe Raporları.
- OECD. (2022). Income Inequality Database.
- Şeker, H. (2019). Sosyal Devletin Gerileyişi ve Yoksulluk Politikaları.
- Pamuk, Ş. (2014). Türkiye’de Tarım Politikalarının Evrimi.
*Hasan Köse, eğitimci ve araştırmacı yazar.
