Görüşler

Delilden sanıklığa ilkesi, hukuk devleti ve Mehmet Akif Ersoy soruşturması: Otokratik yargı pratiklerine eleştirel bir bakış

Delilden sanıklığa ilkesi, hukuk devleti ve Mehmet Akif Ersoy soruşturması: Otokratik yargı pratiklerine eleştirel bir bakış

Tarihçi ve araştırmacı yazar Hasan Köse, geçtiğimiz günlerde uyuşturucu iddiasıyla tutuklanan gazeteci Mehmet Akif Ersoy’un soruşturmasını hukuk temelinde ele alarak yazdı.

Bu makale, ceza yargılamasının temel epistemik yönelimlerinden biri olan “delilden sanığa gitme” ilkesinin hukuk devleti ve insan hakları standartları açısından gerekliliğini tartışmakta; buna karşılık “sanıktan delile gitme” pratiğinin otoriter rejimlerde görülen sistematik bir çarpıtma biçimi olduğunu ileri sürmektedir. Son dönemde Türkiye’de gazeteci Mehmet Akif Ersoy hakkında yürütülen soruşturmanın yapısal özellikleri, delil standardı, gizli tanık kullanımının yoğunluğu ve medya-yargı etkileşiminin görünümü dikkate alındığında, süreç demokratik hukuk devleti normlarıyla değil; otoriter ceza siyasetiyle ilişkilendirilebilecek unsurlar taşımaktadır. Makale, yargı süreçlerine ilişkin bu dönüşümü ulusal ve uluslararası hukuk normları, ceza muhakemesi literatürü ve modern otoriterleşme teorileri ışığında değerlendirmektedir.

1. CEZA MUHAKEMESİNDE BİLGİNİN YÖNÜ

Ceza adalet sisteminin temel ilkesi, suç şüphesinin somut, hukuka uygun ve doğrulanabilir delillerden türetilmesidir (Kunter, Yenisey & Nuhoğlu, 2010). Demokratik hukuk devletlerinde ceza muhakemesi, delilden sanığa gitme yönünde işler; yani fail, delillerin doğal akışı içinde belirir. Buna karşılık otoriter rejimlerde sıklıkla sanıktan delile gitme yöntemi görülür. Bu yöntemde soruşturmanın epistemolojik yönü tersine döner: Önce “suçlu” belirlenir, ardından bu suçluluğu doğrulayacak delil “üretilir” veya seçilir (Scheppele, 2018).

Bu çalışmada, Mehmet Akif Ersoy soruşturması özelinde görülen yapısal sorunlar, yargısal sürecin epistemik yönünün tersine döndüğüne işaret eden göstergeler olarak ele alınacaktır.

2. HUKUK DEVLETİNİN EPİSTEMİK TEMELİ

Delilden sanığa gitme, ceza hukuku sisteminin dört temel normuna dayanır:

1.Masumiyet karinesi
(AİHS m. 6; Anayasa m. 38)

2.İspat yükünün devlette olması
(Centel, Zafer & Çakmut, 2022)

3.Şüpheden sanık yararlanır ilkesi

4.Delilin hukuka uygun elde edilmesi gereği
(AİHM, Bykov v. Russia, 2009)

Bu ilkeler, devlet gücünün keyfî kullanımını engeller ve ceza yargılamasını “hakikat arayışı” sınırları içinde tutar (Ashworth & Horder, 2013).

3. OTORİTERLEŞMENİN YARGISAL FORMU

Sanıktan delile gitme pratiği, otoriter rejimlerin ortak bir göstergesi olarak literatürde yer bulmaktadır (Levitsky & Way, 2010; Ginsburg & Huq, 2018). Bu yaklaşım, ceza yargılamasının temel işlevini dönüştürür:

- Delil, hakikati ortaya koyan araç olmaktan çıkar.
- Otoritenin önceden belirlediği hikâyeyi doğrulama aracına dönüşür.

Bu dönüşüm, ceza muhakemesini bir yargısal gerçeklik üretim mekanizması hâline getirir (Scheppele, 2013).

4. MADDİ DELİLDEN YOKSUN BİR DOSYA

Basına yansıyan bilgilere göre Mehmet Akif Ersoy dosyasında:

- Herhangi bir fiziksel uyuşturucu maddesinin ele geçirilmediği,

- Hakikati olabilirlik yönünde destekleyecek maddi bulgular bulunmadığı,

Suçlamaların büyük ölçüde

- tanık beyanlarına,
- gizli tanık anlatılarına,
- ilişki iddialarına,
- muğlak dijital içeriklere dayandığı görülmektedir (Cumhuriyet, 2025; Serbestiyet, 2025; Euronews, 2025).
- Kan/saç/idrar testi sonucu kullanılan maddenin ne zaman, nerede, ne kadar ve nasıl kullanıldığını göstermeyeceği gerçeklerine bakıldığında;

Bu yapı, ceza yargılamasında maddi delilin yerini “öyküsel delil”in aldığını gösteren bir örnektir.

5. TÜRKİYE’DE KRİZ YARATAN BİR YARGISAL ARAÇ

Gizli tanık, AİHM’in sıkça eleştirdiği bir kurumdur; çünkü savunma hakkını zayıflatır, beyanın doğrulanabilirliğini ortadan kaldırır ve soruşturmayı tek yönlü hâle getirir (AİHM, Doorson v. Netherlands, 1996). Türkiye’de gizli tanık, çoğu zaman maddi delilin yerine ikame edilen yapay bir omurga işlevi görmektedir (Öztürk, 2021).

Ersoy dosyasında gizli tanığın belirleyici rolü, yargısal zeminin maddi delil yerine anlatıya yaslandığını göstermektedir.

6. OPERASYONEL ÇERÇEVELEME

Operasyon dosyalarında görülen tipik örüntü, yargısal sürecin medya diliyle eşzamanlı ilerlemesidir (Herman & Chomsky, 2002). Ersoy vakasında:

- Yandaş medya, dosyayı “uyuşturucu ağı” olarak çerçeveledi (Yeni Şafak, 2025).
- Bağımsız medya, delil eksikliğine dikkat çekti (Medyascope, 2025).
- Sosyal medya, ahlaki linç ortamına dönüştü.

Bu çoklu çerçeveleme, soruşturmanın yargısal bir süreçten ziyade algısal bir mühendislik faaliyetinin parçası olarak yürütüldüğü izlenimini vermektedir.

7. PEŞİN MAHKÛMİYET SORUNU

Tutuklama, uluslararası hukukta istisnai bir tedbirdir; cezaya dönüşmemelidir (BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, m. 9).

Ancak Ersoy gibi kamuya mal olmuş kişilerin dosyalarında tutuklama:

- toplumsal itibarın yok edilmesi,
- “suçlu algısının” yerleşmesi,
- soruşturmanın cezalandırıcı bir araca dönüşmesi sonuçlarını doğurmaktadır.

Bu durum, tutuklamanın peşin mahkûmiyet işlevi gördüğü yönündeki akademik eleştirileri doğrulamaktadır (Yenisey, 2017).

DELİL YÖNÜNÜN DEĞİŞMESİ, REJİMİN YÖNÜNÜN DEĞİŞMESİDİR

Mehmet Akif Ersoy operasyonu, Türkiye’de ceza yargısının yönünün nasıl değiştiğini gösteren çarpıcı bir örnektir.

Soruşturmanın yapısına bakıldığında:

- maddi delilin olmaması,
- gizli tanığın belirleyici hâle gelmesi,
- soruşturmanın ahlaki bir skandal kurgusuna dönüşmesi,
- medya-yargı eşzamanlılığı gibi unsurlar, sanıktan delile gitme pratiğinin kurumsallaştığını göstermektedir.

Bu yalnızca bir gazeteciye yönelik bir işlem değil, hukuk devletinin epistemik çöküşünün göstergesidir. Modern ceza muhakemesi, hakikat değil, otoritenin istediği hikâyeyi üretmeye başladığında; adalet değil, operasyon politikası ortaya çıkar.

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir