Görüşler

İnek bahâne katliâm şâhâne!

İnek bahâne katliâm şâhâne!

Kültür Tarihi araştırmacısı Taner Ay “Doğudaki “Kültürel Avrupalı” dediğimiz bireyin de yabandakiden çok farklı olduğu sanılmasın. “Kültürel Avrupalı” için yerli, doğuda köle anlamındaydı” diyor.

18 Ağustos 1854 günü, Laramie Kalesi’nin yakınlarında, Mormon yerleşimcilerden birinin açlıktan bir deri bir kemik kalmış ineği, çoğunluğu Sičháŋǧu Oyáteler’den ve Oglalalar’dan oluşan bir yerli kampına girer. Kampın reisi Matȟó Wayúhi’nin o gün Mnikȟówožu halkından bir misâfiri vardır.

Bir ayağından yaralı olan hayvanın, kampta paniğe kapılıp sağa sola koşuşturması herkesi güldürürse de, Matȟó Wayúhi’nin misâfiri sâhipsiz sandığı ineği yakalayıp keser ve etini ihtiyâcı olanlara dağıtır. Danimarkalı Mormon, ineğinin kesildiğini öğrenince, doğruca Laramie Kalesi’ne gider ve çalındığını iddiâ ettiği ineği için şikâyetçi olur.

Mormon’un şikâyeti kampta duyulunca, Matȟó Wayúhi, sorunu çözmek amacıyla Laramie Kalesi’nin kumandanı Üsteğmen Hugh B. Fleming ile görüşür. Ona, ineği çalmadıklarını, ama Mormon’a sulhen bir tazminat ödemek istediklerini söyler. Michael Blake’in yazdığına göre, Matȟó Wayúhi, yaralı inek için 10 dolar tazminat önermiş, ama Mormon ısrârla 25 dolar istemiştir (Kızılderili Çığlığı, s. 15, 2008). Matȟó Wayúhi, 25 doların “topal bir inek” için fâhiş olduğunu belirtirse de, Mormon’un sulhe yanaşmak niyetinde olmadığı anlaşılıyor.

Oysa, Dr. Thomas Flint’in 1851 ile 1855 arasındaki günlüklerine nazaran, besili ve sağlıklı bir sığırın fiyâtı 4 dolar ile 10 dolar arasında değişmektedir ( Southern California Quarterly, C. 12, S. 3, Ocak 1923 ). Bununla birlikte, genç ve deneyimsiz Üsteğmen Hugh B. Fleming’i, kalede ordu tercümânı olarak görev yapan “Wyuse” lâkablı Auguste Lucien’in veya Auguste Lucier’in de yanlış yönlendirmiş olabileceği unutulmamalıdır. “Wyuse”, bir Lakȟóta kadınla evli olmasına karşın, Lakȟótiyap dilini çok az biliyordu ve bu nedenle hep yalan yanlış çeviriler yapıyordu.

Ayrıca, onu ayık bulmak pek mümkün değildi, sık sık herkesi bıktıran öfke nöbetlerine de kapılıyordu. Üsteğmen Hugh B. Fleming’in, sarhoş tercümân ile sorunu çözemeyeceğini anlayınca, sulh için ineği kesenin tutuklanmasını şart koşup, görüşmeyi bitirdiği kesindir. Matȟó Wayúhi’nin son sözüyse, misâfiri vermenin örf-i hâsslarına aykırı olduğudur.

***

Üsteğmen Hugh B. Fleming, ertesi sabah, West Point’ten yeni mezûn Teğmen John Lawrence Grattan’ı çağırıp, inek için belirlenen 25 doları tahsîl etmesini ve Matȟó Wayúhi’nin “Straight Foretop” olarak bilinen misâfirini tutuklayıp getirmesini emreder. Teğmen Grattan’a 29 adam ve 2 adet de M1841 model 12 librelik Howitzer topu verilmiştir.

Ordu tercümânı “Wyuse” de Teğmen Grattan’ın yanındadır. Kampın hemen başında,”Wyuse”, durup dururken küfürler edip tehditler savurmaya başlar. Onun küfürlerini ve tehditlerini Sičháŋǧu Oyáte ve Oglala savaşçıları işitmelerine rağmen, Matȟó Wayúhi, Teğmen Grattan’ın yanına gelip, Mormon yerleşimciye ineğe karşılık en iyi katırlarından birini vereceğini söyler. George Keller’dan iyi bir katırın 75 dolara kadar alıcı bulduğunu öğreniyoruz ( A Trip Across the Plains, 1851 ). Teğmen Grattan ise Matȟó Wayúhi’ye hakaretler edip, onu yanından kovalar. Buraya kadarki her şey şüphe uyandırmaktadır.

Meselâ, Üsteğmen Hugh B. Fleming, Matȟó Wayúhi’nin misâfirini vermeye yanaşmamasını itâatsizlik olarak değerlendirmiş olsaydı, Teğmen John Lawrence Grattan’ı kalenin 12 kilometre kadar uzağındaki kampa 18 Ağustos gününün akşam üstünde de gönderebilirdi. Çünkü, günler uzundu ve hava da çok geç kararmaktaydı. O gece Üsteğmen Hugh B. Fleming’in fikrini değiştiren nedir, bilinmiyor, sadece tahmînde bulunulabilir.

Ayrıca, yol boyunca sustuğu anlaşılan tercümânın, kampa geldiğinde hakaretler ve tehditler savurmasına Teğmen Grattan’ın niçin müdâhale etmediği de bir muammâdır. Teğmen Grattan’a verilen asıl emir ineğe biçilen 25 doları tahsîl etmek olsaydı, 75 dolarlık katırı kabûl etmemesi mümkün değildi.

Bunlardan daha tuhaf olansa, Teğmen Grattan’ın, bir kızılderili kampının ortasında, birliğin etrâfını yüzlerce Sičháŋǧu Oyáte ve Oglala savaşçısı çevirmişken, Matȟó Wayúhi’ye hakaretler etmesidir. West Poin’ten yeni mezûn bir subayın, vasat ve deneyimsiz olsa bile, yine de Grattan gibi fevrî ve akıl dışı davranacağı düşününülemez. Muhtemelen Üsteğmen Hugh B. Fleming’ten emri bu şekilde almıştı.

***

Teğmen Grattan’ın hakaretlerine rağmen, Matȟó Wayúhi, halkıyla görüşüp, ineğe karşılık Mormon yerleşimciye beş at verebileceklerini söylediği ânda, askerler ateş etmeye başlarlar ve Grattan’ın yanında durduğu 12 librelik Howitzer topu gümbürder. Sičháŋǧu Oyáte ve Oglala halkından çok kişi ne olduğunu anlamadan hayatını kaybederler, Matȟó Wayúhi de ağır yaralanmıştır. Yerli savaşçılar da askerlere karşılık vermeye başlayınca, 11 asker ölür.

Grattan’ın cânsız bedeninde 24 ok vardır. Kaçmaya çalışan ordu tercümânınaysa kampın 400 metre kadar ilerisinde hakaretlerinin ve tehditlerinin bedeli ödettirilmiştir. 18 asker ise geri çelirken, Maȟpíya Lúta tarafından kıstırılacaktır. Onların arasından sadece bir asker ağır yaralı olarak Laramie Kalesi’ne ulaşır.

Üsteğmen Hugh B. Fleming, olayı öğrenir öğrenmez, Kearny Kalesi’ne bir haberci gönderir. Teğmen Grattan’ın çıkardığı veya Teğmen Grattan’a çıkarttırılan çatışmayı, yerlilerin beyazlara yönelik saldırısı olarak yutturmak için derhal bir askerî kuvvet oluşturulur. Mormon yerleşimcinin topal ineği böylece 37 yıl boyunca sürecek olan Lakȟóta veya Thítȟuŋwaŋ katliâmlarının bahânesi olur. Büyük bir bütçe desteğiyle hazırlanan askerî kuvvetin başına gaddârlığıyla ve küfürbâzlığıyla tanınan William Selby Harney atanmıştır.

Gençliğinde siyah ırktan Hannah ismindeki bir kadın köleyi döverek öldüren Harney’e, adamlarını kendisinin seçmesi imkânı da verilir. Onun ne tarz adamlar seçtiğiyse, Harney’e ve adamlarına “Kadın Katilleri” denmesinden anlaşılacaktır. Göçmenlerden alınan bir istihbârât üzerine, 2 Eylül 1855 günü, 600 adamıyla birlikte Ash Hollow denilen mahale gelen Harney’in hedefinde Blue Water Creek’in üç mil kuzeyindeki bir Sičháŋǧu Oyáte köyü vardır.

Adamlarına o köyden bir tek Sičháŋǧu Oyáte’yi bile sağ bırakmamalarını emreder. Bunun üzerine askerler köyü kuzeyden ve güneyden kuşatırlar. Ancak, göç nedeniyle köyde sadece 250 kadar Sičháŋǧu Oyáte kalmıştır. Buna karşın Matȟó Wayúhi’nin ölümünden sonra şef olan Wakíŋyaŋ Čík’ala hâlâ köydedir.

Harney’i o karşılar, ona elini uzatır. Harney kendisine uzatılan eli sıkmaz ve şeften Teğmen John Lawrence Grattan’ın öldürülmesine karışan kim varsa onları ister. Harney’in saygısızlığına bozulan Wakíŋyaŋ Čík’ala geri dönerken, askerler saldırıya geçerler. T’at’aŋka Napsíca veya Siŋté Glešká ile Tukiha Maza gibi sonraki yılların efsanevî şefleri olacak savaşçılar epey kişiyi köyden kaçırmayı başarırlarsa da, ordu, Sičháŋǧu Oyáteler’den 86’sını öldürmüş, 70’iniyse sağ yakalamıştır. Ölenlerin de sağ yakalananların da büyük çoğunluğunu kadınlar ile çocuklar oluşturuyordu.

Teğmen Grattan’a 2 adet 12 librelik Howitzer topu verilmesi de dikkate alındığında, yerli kampına aslında çatışma çıkartılmak için gidildiği açıklık kazanıyor. İnek, devlete ve orduya sadece bahâne yaratmıştı, asıl nedense Kader Manifestosu’nun artık daha sert biçimdeki yürürlülüğüydü. Kader Manifestosu, yerleşimcilerin kıt’anın doğusundan batısına kadar yayılmalarının mukadder olduğuna dayanan ve bunun merkezindeyse Oregon Yolu bulunan etnik temizlik politikasına verilen isimdir.

Bilindiği gibi, Oregon Yolu, 1811 yılında tuzakçılar ile tüccâr tarafından döşenen, 1832 yılındaysa arabaların geçebileceği şekilde genişletilen ve göçmenleri doğudan batıya taşıyan 3.200 kilometre uzunluğundaki bir yoldu. Bir yalanlar kümesi olan Amerikan Târihi büyük oranda bu yolda yazılmıştır. 1610 yılına kadar doğudaki ilk yerleşimcilerin “akıllı”, “çalışkan” ve “kıvrak zekâlı” olarak nitelendirdikleri yerliler için 1610 yılından sonra batıya açıldıkça “vahşî” stereotipinin kullanımı başlayacaktır.

1755 yılında ise, Braddock Savaşı yerlilerin târihten çıkartılmasına neden olur. Braddock Savaşı’nda Virginia’dan gelen birliğe komuta eden George Washington, 1790 yılındaki Ohio Savaşı’ndan sonra yerlileri “av hayvanları” olarak tanımlayacaktır.

Amerika yabanında doğudan batıya giden göçmenin “Kültürel Avrupalı” kimliği yollarda buharlaştırılacaktır. “Kültürel Avrupalı” göçmen yalnızca doğudaki büyük kentlerde kalır. Yabandaki topraklardaysa artık “Amerikalı” vardır. Bir zamanlar yerlilerin olan topraklar artık “Amerikalı” denen bu yeni bireye verilmiştir.

“Amerikalı” yabanın her yerinde aynı kişidir. Hepsi aynı giyime, aynı zihniyete, aynı dile, aynı alışkanlıklara, aynı zevklere, aynı duyarsızlığa ve aynı bencilliğe sâhiptirler. Onların uygarlığında yerlilerin ve hayvanlarının hiçbir değeri yoktur. Devlet ve ordu, göçmenlere, topraktan para kazanan “Amerikalı” olabilmeleri için yerli katliâmlarının ve bufalo kırımının imkânını sağlamıştır. Katliâmları bir bahâneyle ordu başlatacak, “Amerikalı” ise sürdürecektir.

Mormon’un ineğini de bu çerçevede okumamız gerekiyor. Devlet de, “Amerikalı” denen bireyi, onların 3 dolara tarıma açtıkları arâzîlerinden değil, yerli katliâmlarından ve bufalo kırımlarından icâd edecektir. Bu nedenle, kendisinin girişimcisi olan “Amerikalı”, en çıplak biçimde “Kırım İktisâdı” içinde görülür.

***

Doğudaki “Kültürel Avrupalı” dediğimiz bireyin de yabandakiden çok farklı olduğu sanılmasın. “Kültürel Avrupalı” için yerli, doğuda köle anlamındaydı. Çünkü, kölelik yalnızca güneye özgü bir sistem ve köleler de yalnızca Afrika kökenli siyahlar değildir. Kurucu babalar George Washington ile Thomas Jefferson bile köle sâhipleri ve köleliğin ateşli bir biçimde savunucuydular. Köleci sistemi yasallaştıran ilk koloni de kuzeydeki Massachusetts’tir. “Amerikalı” için, 1712 yılındaki New York Köle İsyânı diye bir şey yoktur.

“Amerikalı”, Köle İsyânı’nın öncesinde New York kentinin nüfusunun dörtte birinin köle olduğundan ve bu kölelerin bir kısmının da yerli olduğundan habersizdir. 1720 yılında 7 bin kişinin yaşadığı New York’ta, nüfusun 1.600’ünün köle olduğundan pek bahsedilmez. 1730 yılında Rhode Island’ın 1.491 nüfuslu South Kingston kasabasında 556 kölenin bulunduğu ve bunlardan 223’ününse yerli köleler oldukları hep ıskalanmıştır.

Bir “Amerikalı”, 1708 yılında 9.580 nüfuslu Carolina’da, 5.500 kölenin bulunduğunu ve bu kölelerin 1.400’ünün ise yerli köleler olduklarını okul kitâblarından öğrenemez; Carolina’da köleleştirilen 10 binden fazla yerlinin Batı Hint Adaları’na gönderilip, siyah kölelerle takas edildiklerini de...

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir