Silah bırakma meselesi hem Türkiye hem de bölge barışı için yeni bir kapı aralamıştır. Bölgesel gelişmeler, Türkiye için tehlikeler içerdiği gibi Kürtlerle stratejik ortaklıkla bunu fırsata çevirmek ve ikinci yüzyılda Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırarak bölgenin en saygın demokrasilerinden biri olmak da mümkün.
22 Ekim 2024 tarihinde Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan, 27 Şubat 2025 tarihinde Öcalan’ın örgüte “Silahları bırakın, örgütü fesih edin” çağrısıyla devam eden süreç, 5 Mayıs 2025’de PKK’nin kongresini toplayıp fesih kararı alması, 11 Temmuzda silahların yakılması ile önemli bir aşamaya ulaştı. Sürecin başarıyla tamamlanması asıl bundan sonra atılacak adımlara bağlı.
KOMİSYON VE İŞİN MİHENGİ
Bundan sonraki ilk önemli adım ise TBMM’de partilerin katılımıyla kurulan komisyondur. Bu komisyona (iyi parti dışındaki) bütün partiler üye vermeyi kabul etti. Bu sürecin başarıya ulaşması için iyi bir başlangıç ama her şey demek değil. İş asıl şimdi başlıyor, “komisyon nasıl çalışacak, ne yapacak ve sonrasındaki gelişmeler nasıl şekillenecek?” soruları önem kazanıyor.
Komisyon her şeyden önce yapacağı işler için bir çerçeve çizmeli. Bu çerçeve Türkiye’nin demokratikleşmesini hedeflemeli. Komisyon yasa yapmayacak ama yasal önlemleri (meclise) önerebilecek. Bu komisyon bir “hukuk ittifakı” olarak görülmeli. Komisyonun çalışmalarının halkta karşılık bulması ve yapabilme iradesinin yüksek olması açısından, bir iyi niyet göstergesi olarak tutuksuz yargılamayı ve kayyım meselesini ele alarak işe başlayabilir. Bir tarafta demokratikleşme deyip öte taraftan halk iradesinin gaspı devam ederse, istisna olması gereken tutuklama cezalandırmaya dönüşürse kimse yapılanlara inanmaz.
Komisyonun en önemli konusu Kürt Sorunun demokratik çözümünü “Çanakkale Ruhu” ile nihayete erdirecek olanakların önü açmak olmalıdır. İlk adım silahların tamamen bırakılması için gerekli yasal alt yapının kısa sürede tamamlanmasıdır.
Ayrıca alt komisyonlar, uzmanlık alanlarına göre çalışma gurupları da kurabilmeli. Bu çerçevede geçmişin yaralarını sarmak ve gelecek için bir “vizyon” ortaya koymak için bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu/Birimi gerekecektir. Hakikatlerle yüzleşerek karşılıklı hoşgörünün gelişmesi için çalışacak, kucaklaşma sağlanması durumunda alttan alta kaynayan hiçbir şey geride bırakılmayacaktır. İlaveten “Rehabilitasyon ve Toplumsal Entegrasyon” birimi de olabilir.
Bu saatten sonra toplumun gözü kulağı komisyonda olacak, komisyon da kendisine atfedilen öneme haiz bir ciddiyet, nitelik ve hızda çalışmalıdır. Başarılı olması durumunda tarihe altın harflerle geçecektir.
YENİ DÜZENLEME İHTİYACI
Özellikle komisyonun en önemli görevi ve işlevi silah bırakmayı izlemek, hukuki alt yapı için gerekli önerileri yapmak ve toplumsal entegrasyonun sağlanmasına katkıda bulunmaktır.
Zira barış sürecinde işin en önemli noktası olan silah bırakmanın başarılı olabilmesi için dört adımın sorunsuz bir biçimde gerçekleşmesi gerekir. Bunlar;
- Silahların bırakılması
- Hukuki düzenleme
- Eve dönüş
- Eve dönenlerin toplumsal, siyasal, kültürel ve sosyal hayata entegrasyonlarının sağlanmasıdır.
İlk ikisi daha kısa sürede gerçekleşebilecek adımlardır. Nitekim 11 Temmuz’da sembolik olarak yakılan silahlardan çıkan alevler, 40 yıldır süren çatışmaları sonlandırma umudunu yeşerten alevlerdi. O törende olduğu gibi silahların bırakılması süreci hızlanmalı.
Uzama işi her türlü riske açık olduğundan tehlikelidir. Sinirler sağlam ve çelik olmalı, provokasyonlara gelinmemelidir. İşin püf noktası burasıdır.
EVE DÖNÜŞ İÇİN HUKUKİ ALTYAPI GEREKLİ
Bu meyanda gerekli hukuki düzenlemeler yapılmalı. Burada komisyon çalışmaları ve öneriler büyük bir işleve sahip olacaktır. Bu iş iyi organize edilerek sonuçlandırılırsa eve dönüşler hızlanacaktır.
Ancak hem bunun için hem eve dönüşler için yasal alt yapıların hızlı bir biçimde tamamlanması ve gerekli yasaların çıkartılması çok önemli. O taktide süreç hızlanacak ve silah bırakma ile eve dönecek olanların gelmesi sağlanacaktır.
Bu noktada üstünde durulan hususlardan biri de lider kadrolarının ne olacağı sorusudur. Lider kadroların üçüncü ülkelere gideceği baştan beri konuşulan ve üzerinden anlaşılan bir husus olarak ileri sürülüyor. Peki ya gelmek isteyenler olursa (ki Bese Hozat silah bırakma töreninde bu isteğini açıkça dile getirdi) o zaman onlar için nasıl bir süreç işleyecek? Ona da hazırlıklı olmak ve toplumu da buna hazırlamak önemlidir.
Asıl zorlu olan bu üçüncü adımın başarı ile gerçekleştirilmesidir.
TOPLUMSAL ENTEGRASYON UZUN İNCE BİR YOLDUR
Diyelim ki silah bırakıldı. Silahları bırakanlar Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırlarında ya da İran’da ya da Suriye’de bir araya gelip yaşamaya başladılar. Bu Türkiye’yi memnun edecek mi? Sanmam. Öyle bir konuçlanma sürekli tartışma konusu olur. İçeride nizaya yol açar. Bu niza da toplumsal barışı zedeler. Zira gelenlerin siyasal sosyal kültürel açıdan topluma entegrasyonların sağlanbilmesi için demokratik bir ortam ve hukuki düzenlemeler gereklidir. O nedenle de bu sürece benzer dünya örneklerinde de denildiği gibi ‘demokratik ve toplumsal entegrasyon’ gerekecektir. Bu artık toplam enerjinin ülke refahına ve gönencine derz edilmesi demektir.
Toplumsal entegrasyon, ülkeye gelenlerin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayata hukuki ve demokratik yollarla dahil edilmesidir.
Bu da artık asimilasyon süreci sona ermiş demektir. Asimilasyon AXB=A iken, entegrasyon AXB=C demektir. Yani yeni bir durum yeni bir tablo ile karşı karşıyayız.
Sadece bu da değil, kimileri için “psikolojik rehabilitasyon” da gerekecektir. Sürecin başarılı olabilmesi için eve dönenlerden isteyenlere sosyo-psikolojik destek de sağlanmalıdır.
Eve dönüşte de gelenlerin dışlanmamaları, ötekileştirilmeleri gerekir. Böyle bir durum ayrı bir soruna yol açabilir. Bu durumda “geri dönüşler” olabileceği gibi “toplumsal reaksiyonlar” da olabilir. O nedenle dönüş süreci de barış sürecinin ruhuna uygun bir biçimde empati yapılarak karşılanmalıdır.
TOPLUMSAL DESTEK SAĞLANMALI, FIRSAT HEBA EDİLMEMELİ
Bunun için sürece destek veren siyasi partilerin tabanlarına durumu bütün açıklığıyla anlatması ve ikna etmesi önemlidir.
Bu süreçlerin başarılı olabilmesi; her şeyden önce her iki tarafın karşılıklı iyi niyetine, karşılıklı empati yapmasına, karşılıklı barış dili kullanmasına, siyasal ve toplumsal desteğe bağlıdır. Bugün toplumun üçte birini temsil eden ana muhalefet partisinin 15 Belediye Başkanı tutuklu. DEM’in çok sayıda seçilmişi tutuklu. Bu toplumsal barışa darbe vuran bir durumdur. Bir taraftan barış yapıp öte taraftan 17’si CHP’li 27 belediye başkanı ve onlara oy vermiş 17.363.049 seçmenin iradesini (ki toplam seçmenin %28,26’sı demek) içeride tutamazsınız. Eğer niyet gerçekten toplumsal barış tesis etmekse bu yanlıştan derhal vazgeçmeli, seçilmişler tutuksuz yargılanmalıdır. Aksi taktirde barış olmuş gibi görünse de bu barış kalıcı bir barışa dönüşemez bu da Türkiye’nin bir asırdan sonra yakalamış olduğu fırsatı heba etmesi demek olur. Yazık olur.
Bu fırsat asla heba edilmemelidir.
Silah bırakma meselesi hem Türkiye hem de bölge barışı için yeni bir kapı aralamıştır. Bölgesel gelişmeler, Türkiye için tehlikeler içerdiği gibi Kürtlerle stratejik ortaklıkla bunu fırsata çevirmek ve ikinci yüzyılda Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırarak bölgenin en saygın demokrasilerinden biri olmak da mümkün.
Bunun için enerjimizi birbirimizi tüketmeye değil, yeni yüzyılda eşit temelde demokrasi ve barış içinde bir arada yaşamayı ihya etmeye derz etmeliyiz.
*Prof.Dr. Ahmet Özer, Esenyurt Belediye Başkanı’dır.
