Görüşler

Köprülü ve Gibbons: İki farklı bakış

Köprülü ve Gibbons: İki farklı bakış

Halil Turhanlı, Herbert Adams Gibbons’ın 1916’da yayımlanan Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu adlı kitabındaki iddialara Köprülü’nun bilimsel deliller ışığında verdiği cevapları yazdı. Gibbons, kitabında imparatorluğun gelişmesinde Bizans’tan saflara katılanların önemli rol oynadığını savunuyor.

İlahiyatçı Herbert Adams Gibbons 1916’da yayımlanan Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu (Foundation of the Ottoman Empire) adlı kitabında Osmanlının kuruluşunda ve gelişmesinde Bizans’tan saflara katılanların önemli rol oynadıklarında ısrar eder. Buna göre Osmanlının başarılı olmasında asıl pay sahibi onlardır. Bu büyük devletin kuruluşunda putperest Türklerle eski Hıristıyan Rumların karışımından doğan yeni bir soyun rol oynadığı iddiasındadır. Hıristiyan unsurlar Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundaki yaratıcılardır. Osmanlının Türk ve Rumlardan oluşan yeni bir halk tarafından kurulduğunu ileri sürmüştür. Bu onun merkezi tezidir. Çok açık biçimde Avrupalı soyların rolünü üstün tutuyor ve tarihte başarılar kazanmış Osmanlının Asya kökenli olamayacağında ısrar ediyordu.
Gibbons’ın iddiasına göre Anadolu’da Sögüt’te dört yüz çadırlık bir aşiret olan Osmanlı, İslamı kabul ettikten sonra çevresindeki Rumları’da kabule zorlamıştır. Bu kaynaşmadan yeni bir “ırk” doğmuştur. Osmanlılar’ın köklerinde ağırlıklı olarak Bizans’tan kopan unsurlar mevcuttur. Osmanlılar genişleme politikasını bu Avrupalılar sayesinde uyguladılar. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda, büyümesinde yabancı unsurlar öncü olmuştur.

Osman Bey ve aşireti önce pagandı. Bu pagan topluluk Anadolu’nun bağrında yerleşmiş ve burayı kendine yurt edinmiştir. Müslüman coğrafyasına geldikten sonra soydaşları olan Selçuklu Türkleri gibi İslamı kabul etmişlerdir. Onlar da etraflarında bulunan Hıristiyan Rumlara İslamı kabul ettirmişlerdir. Osman Bey ve çevresi Müslüman olmadan önce sakin ve barışçıl yaşama sahiptiler. Fakat, İslamı kabul ettikten sonra, 1290’dan itibaren kısa süre içinde Osman Bey’in çevresi epey büyüdü, sınırları genişledi, Bizans’a kadar uzandı. Kısacası, Osmanlılar saf, katışıksız bir Türk soyu değildi; çeşitli unsurlar birbiriyle kaynaşmıştı. I.Murat devrinde Hıristiyan zümrelerin Müslümanlığı kabul etmeleri için yeni yollara başvurulmuş; İslamlaşmayı kabul eden savaş esirlerine kölelikten kurtulma şansı tanınmıştır. Ama asıl yol Hıristiyan çocuklarının yenişeri olarak devşirilmesiydi.
Gibbons’a göre Osman Bey ve aşireti Sögüt’e yerleştikten sonra Müslüman olmuşlardır. Bu yeni dinin ruhuyla Rumları da İslamla tanıştırdılar; onları da Müslümanlaştırdılar. Balkanları İslamlaştırmak için de devşirme usülünü kurmuşlardır. Böylece yeni bir soy oluşturmuşdular. Kısacası, Osmanlı Devleti putperest Türklerin ve Hırıstiyan Rumların karışımından doğmuştu. Kuruluştaki asıl öğeler Asya kökenli Türkler değil, Avrupa kökenli unsurlardır.

Osmanlının başarılı olmasında asıl pay sahibi olanlar Bizans’tan saflara katılmaya zorlananlardır. Gibbons, Osmanlılar’ın etnik kökenlerini açıkca Bizanzs’a bağlanmaktadır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda yabancı unsurlar etkili olmuştur. Osmanlı askeri başarılarını aslında sonradan saflarına kattığı Hıristiyan Rumlara borçludur. Dünya tarihini değiştiren bir ırk olmasında Rumların payı inkar edilemez. Dolayısıyla Osmanlı, Asya kökenli unsurlar sayesinde başarılı olmamıştır. Başvurduğu çok az sayıdaki Doğulu kaynaklardan İbn Batuda vardır; ona dayanarak o dönemde Bizans’ın zayıfladığı üzerinde durur. Özetle, Gibbons’a göre Osmanlılar Türk ve Müslüman değildiler; Avrupa uygarlığının bir parçasıdırlar. Bu uygarlığının unsurları olmaları nedeniyle başarılı olmuşlardır. Görüldüğü üzere, Osmanlı’nın kuruluş dönemine odaklanan Gibbons, Türklerin uygarlığa katkılarını bütünüyle inkar etmektedir.

Osmanlılar önceleri barışcıl biçimde yaşıyorlardı. İslamı kabul ettikten sonra saldırgan ve fetihçi bir yaşam tarzına geçtiler. Bu tarz bir yaşam İslamiyetten öncesiyle kıyasla tam bir karşıtlık oluşturuyordu. Görüldüğü üzere Gibbons Osmanlılar’ın, savaşcığını saldırganlığını dini çoşkuya bağlıyor. İslamiyetin onları saldırgan ve istilacı bir ırka dönüştürdügü iddia ediyor. Diğer gay-i müslimleri de zorla İslamı kabule zorlamışlardır. Yeni bir dinin kabulü yeni bir ırkı ortaya çıkarmıştır.

Köprülü’nün yanıtlarına yer vermeden önce onu epey etkilemiş olan Annales ekolünden söz etmek istiyorum. Gibbons eleştirilerinde bu ekolün payı olduğu,eğer varsa ne ölçüde olduğu tartışılır. Ancak kariyerine bütün olarak bakıldığında Köprülü’nün tarihçiliğini hayli etkilemiştir. 1920’leri sonlarında Strasbourg Üniversitesi’nde ders veren Marc Bloch ve Lucien Febvre, Annales Okulu’nun birinci kuşak temsilcileri ve kurucuları olarak anılırlar. Tarihe bakış açısını genişleten bu akımın ilk kuşak temsilcileridirler. Çeşitli disiplinleri tarih bilimiyle kaynaştırmışlar; tarihsel yapıları ve dönemleri farklı bir kavrayışla ele alıp araştırmışlardır. Yirminci yüzyılın en önemli tarih araştırma ve inceleme ekolü olan Annales sosyal tarihçilik anlayışını benimsemişti. Geleneksel tarihçilik anlayışına karşı çıkan ekolün tarihçileri insan etkinliklerinin bütününü konu edinmişlerdir. Bu okul Köprülü’nün yanısıra Osmanlı tarihçiliğinin başka kuramcı ve önemli araştırmacılarını, örneğin Ömer Lütfü Barkan ve Halil İnalcık’ı etkilemiştir.

Osmanlı’nın yükselişinde ve genişlemesinde Bizans Rum asıllı unsurlara öncelik ve üstünlük tanıyan Gibbons’a 1930’larda Köprülü’den ciddi eleştiriler gelmiştir. Öncelikle onun bazı kavram ve sözcükleri yanlış kullandığını belirtir. Onun “ yeni bir ırk” oluşmuştur sözü yanlıştır. Gerçekten ırk sözcüğünü yanlış ve yersiz kullanmaktadır. Osmanlılar’ın dini konusundaki açıklamarını da doğru bulmaz. Osmanlı’nın Oğuz ve Kayı köklerinden şüphe olmadığında ısrar eder.

Köprülü, Gibbons’ın tezlerini bilimsel deliller ışığında değerlendirmiş ve cevaplamıştır. Bu konudaki görüşleri esas itibarıyla Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu adlı çalışmasında mevcuttur. 1934 yılında Fransa yaptığı konuşmada da Gibbons’ın tezlerini çürütmeye çalımıştır. Gibbons’a karşı tezleri, Osmanlı’nın kuruluşuna ilişkin tartışmaları tarihçilerimizin temel ilğileri arasındadır. Köprülü her şeyden önce tartışmanın ilmi niteliğini yükseltmiştir. Osmanlının kuruluş dönemi hakkında çok farklı düşünür. Gibbons’ın bu konudaki görüşlerini kabul etmez. Onun Osmanlının kuruluş devrine, Anadolu’ya yerleşmesine ilişkin tezlerini çürütmeye çalışmıştır. Gibbons’ın tezleri Batı’nın Oryantalist tutumunun bir devamıdır. (Köprülü esasında Oryantalizme karşı farklı cephelerde ilmi mücadele vermiştir).

Osmanlının Oğuz ve Kayı köklerinden şüphe olunamayacağında ısrar eder. Anadolu’nun pek çok yöresinde “Kayı” adlı yerleşimin varlığını delil olarak gösterir.
Köprülü’ye göre Osmanlı Devleti’nin kuruluşu on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllar Anadolu tarihi içinde değerlendirilmelidir. Diğer deyişle, kuruluş Anadolu tarihi bağlamında ele alınmalıdır. Onun bu yaklaşımı Türkiye’de tarihçiler açısından metodolojik bir yaklaşım ve kavrayış olmuştur. Gibbons’ın Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu hakkındaki tezleri zayıf kalmaktadır. Kuruluşunu sadece tek bir sebeble açıklamaktadır. Osmanlının etnik kökenleri hakkında yanlış bilgiler verdiğini belirtti. Gibbons’ın iddialarını bir anlamda boşa çıkarmıştır.

Köprülü, Gibbons’ı Osmanlı’nın kuruluş devrine, onun Anadolu’ya yerleşmesine ilişkin tezlerini çürütmeye çalışmıştır. İlginç olan, Gibbons’ın Osmanlı’nın kuruluşu hakkındaki Bizans kaynaklarından geniş ölçüde yararlanmış, bu kaynakların eksik ya da yanlış olabileceklerine ihtimal dahi vermemiş olmasıdır. İhtiyat payı bırakmadan doğru kabul etmiştir. Başvurduğu kaynakların belki de tek istisnası İbn Batuda’dır. Ona dayanarak o dönemde Bizans’ın zayıfladığı üzerinde durur. Köprülü, Osmanlının kuruluş dönemi hakkında çok farklı düşünür; Gibbons’ın bu konudaki görüşlerini kabul etmez.

Köprülü 1934’de Fransa’da yaptığı konuşmada Osmanlılar’ın Türk soyu ile ilişikilerini, bağlarını, beyliğin imparatorluk olarak büyümesini ve bunu mümkün kılan koşulları izah etmiştir. Beylikten cihan imparatorluğuna uzanan tarihsel süreci ve bu süreçte rol oynayan coğrafi, siyasi, dini, etnik faktörleri açıklamıştır. Tarihte iz bırakan Osmanlı Devleti bir müddet varlığını Bizans İmparatorluğu’nun sınırında sürdürmüştür.

Bu topraklarda yetişmiş büyük ilim insanlarının ön saflarında gelen Köprülü’nün Osmanlının kuruluşuna ilişkin tezleri epey etkili olmuş, taraftar bulmuş, benimsenmiştir. Köprülü’nün araştırmaları yüksek değer taşımaktadır. Ona göre Gibbons kuruluş dönemi siyasi olaylarını ve Anadolu Selçuklu Beyliğini yeterince degerlendirmemiştir. Beri yandan Köprülü, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla ilgili çalışmalarında on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllardaki özgün koşulları ve bu koşullarda gelişen tasavvuf düşüncesini yorumlamış. Kuruluştaki dini koşulları etraflı olarak incelemiştir. Babası Ertuğrul Bey’den sonra Osman Bey beyliğin başına geçmiş; Şeyh Edebali’nin kızıyla evlenmişti. Osman bey “din uğruna savaşan” anlamına gelen “gazi” ünvanının baş taşıyıcısıdır. Osmanlı’nın kuruluşundan itibaren İslami unsurlara rastlanmaktadır. Zamanla İslam’ın etkisi artmıştır.

YORUMLAR (5)
5 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir