Görüşler

‘Kuzey Müslümanlığı’ dedikleri

‘Kuzey Müslümanlığı’ dedikleri

Dr. Hayati Bice, 2016’da işittiğini söylediği ‘Kuzey Müslümanığı’ kavramını yazdı. İlk günden itibaren, sosyolojik bir olgu olarak bir inanç sisteminin coğrafî yönlere tahsis edilerek sunulmasının anlamsızlığını paylaştığını belirten Bice, kavramın temelde Arnold Toynbee’nin 1955 tarihli bir raporuna dayandığını da ifade ediyor.

Türk televizyonlarındaki haber kanallarının Komplo Teorileri konularında sıklıkla ağırlayıp görüşlerini aldığı -artık medyatik bir figür olan- Dr. Ramazan Kağan Kurtoğlu’nun Fatih Altaylı’ya konuk olduğu bir Teke Tek programında 2016 yılında işittim bu kavramı: Kuzey Müslümanlığı. Kurtoğlu konuşmasında Toynbee’nin fikirlerini şöyle naklediyordu: “1955 tarihli bu raporunda Arnold Toynbee aynen şunu diyor: “Güney Müslümanlığı (Selefî ve Eşarî eksen) artık şeyhin, şıhın, tarikatların elindedir. “Bastırırsınız parayı, satın alırsınız. Batı medeniyeti için tehdit değildir. Ama Kuzey Müslümanlığı (Semerkant, Buhara, İstanbul eksenindeki Hanefî, Matûridî, Türk Sünniliği) Mustafa Kemal gibi isyancılar çıkarır. Pakistan’ı da peşine takabilir. Batı medeniyeti için hem tehdit hem alternatiftir.”

Kurtoğlu’nun bu sözlerini işittiğim ilk günden itibaren, sosyolojik bir olgu olarak bir inanç sisteminin coğrafî yönlere tahsis edilerek sunulmasının anlamsızlığını konuyla ilgili arkadaşlarımla paylaşmışımdır. Daha sonra Kurtoğlu’nun Evanjelizm konulu kitabının değişik yıllarda, farklı yayınevlerinden yapılmış baskılarında da bu kavramını -hemen hemen TV’lerdekinin aynısı ifadelerle- kullandığını gördüm. Ramazan Kağan Kurtoğlu’na bu yazıyı yazmadan önce yaptığımız yazışmada bahsettiği Toynbee imzalı raporu bir kitabına alıp almadığını sordum. Dr. Yalçın Koçak editörlüğünde basılan Tiran (Toynbee’nin Kayıp Kitabı)” adlı eserinde olabileceğini söyledi. Bu kitabı incelediğimde Kuzey Müslümanlığı kavramından daha önceki kullanımlarındaki çerçevede söz ettiğini gördüm. Ancak Toynbee eserlerine yapılan 4 atıfın tamamı da yazarın “Dünya, Batı ve İslam” adlı eserine yapılmıştı ve bu sayfalarda Kuzey Müslümanlığı tanımlamasının izi bile yoktu. Bu durumu kendisine ilettiğimde “Bahsettiğim üniversite kütüphanesinde ‘Top Secret’ damgalı “Toynbee Raporu”nu 1999 yılında görüp okudum. Naklettiklerime inanıp inanmamakta serbestsiniz” dedi. (Benim kanaatim, Kurtoğlu’nun doğru söylediği ve Toynbee’nin ABD İstihbarat Servisleri için yazdığı bir raporda bu kavramın yer aldığıdır.)

LİTERATÜRDE ‘KUZEY MÜSLÜMANLIĞI’ KULLANIMLARI

Bu kavramın Toynbee’den esinlenerek -veya esinlenmeden- başka yazarlar tarafından da kullanılmış olabileceği düşüncesiyle yaptığım araştırmada genellikle bazı ülkelerin kuzey/güney bölgeleri insanları arasındaki çekişmelerden söz edilen yazılarında net olarak sadece coğrafik bağlamda ‘Kuzeydeki Müslümanlar’ olarak –mesela Nijerya için, Sudan için tamamen coğrafi temelde kullanıldığını gördüm. Sadece yine bir ABD istihbarat görevlisi olan Charles D. Cremeans’ın tam adı “The Arabs and the World” olan kitabının 121. sayfasında Moğol istilasının etkilerini anlatırken Suriye’nin kuzeyindeki bütün Müslümanların bu istiladan olumsuz etkilendiklerini ancak kısa sürede istilanın hasarını gidererek tekrar medeniyet üretimine devam ettiklerini anlatıyordu.

Doğum yılı 1915 olan Cremeans’ın Ekim 1962’de tamamladığı anlaşılan bu önemli eseri ABD devletine strateji belirleyen Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations) tarafından 1963 yılında yayımlanmıştı. Yazarın 1950’li yılların büyük bir bölümünde Kahire’de yaşamış, bu dönemde ABD Büyükelçiliği ve ABD Operasyon Misyonu ile çalışmış olması kayda değerdir. Cremeans’ın söz konusu satırları şöyledir: “On üçüncü yüzyıldaki Moğol istilaları, Suriye’ye kadar tüm ‘kuzey İslamı’na felaket getirdi. Ancak Moğollar geri çekildikten sonra bölge, derin bir gerileme içinde olsa da Müslüman oldu. … Osmanlı Türklerinin yönettikleri imparatorluk Müslüman idi. İnançları gereği iktidarda olana boyun eğmeye alışkın olan Araplar, Osmanlıları egemen olarak kabul ettiler ve onların zaferlerini İslam’ın fetih gücünün ve Allah’ın peygamberi Muhammed aracılığıyla gönderdiği vahiylerin hakikatinin yeni bir kanıtı olarak karşıladılar.” (“The Arabs and the World” , p.121). Burada Kuzey Müslümanlığının alt sınırının 37o Kuzey paraleli altında kalan Suriye toprakları olarak kabul edilmesi dikkat çekicidir.

İslam topraklarını kuzey/güney ayrımı ile tarif eden bir diğer önemli isim Fernand Braudel’dir. Braudel İstanbul’un bir güç merkezi olarak müslümanlaşması bağlamında şunları yazmıştır: “15. yüzyılda, yankı uyandıran bir Türk zaferi geldi: İkinci bir İslam, ikinci bir İslami düzen, bu sefer toprağa, atlıya ve askere bağlı, Balkanlar’ı ele geçirerek Avrupa’nın derinliklerine nüfuz eden bir ‘Kuzey’ İslamı. İlk İslam, kariyerinin sonunda İspanya’ya ulaşmıştı. Osmanlı macerasının özü ise, Avrupa’da ve bir sahil kentine ulaşmasındadır. İstanbul’un yerleşim, örgütlenme ve planlanması Avrupa tarzındaydı.” (The Mediterranean and the Mediterranean World in the Age of Philip.II Volume.I, p.188) Braudel’in Kuzey Müslümanlığı kavramını, akaid, mezheb, tarikat vb. inanç unsurlarını içermeyecek şekilde “egemen güç, iktidar” anlamında kullandığına dikkat ediniz.

Değerli yazar Lütfi Bergen’in “Kuzey Müslümanlığı ve Türk-İslam Milliyetçiliğinin Eleştirisi” adlı bir kitabı Doğu Kütüphanesi yayını olarak bu yılın başlarında yayınlandı. Yazarı tarafından bir görüşmemizde adıma imzalanan bu kitapta “Kuzey Müslümanlığı” kavramının anlatıldığı kısımda Dr. Ramazan Kağan Kurtoğlu’nun yazının girişinde alıntıladığım TV mülakatındaki sözleri akademik bir atıf yapılmadan rivayet olarak alıntılanmıştı. Daha sonra da buluşup, yüzyüze görüştüğümüz Lütfi Bergen’e İslam’ı coğrafik bir kavramla tanımlamanın yanlışlığı konusundaki fikrimi açıklıkla ilettim. Ayrıca konuyu ilk kez dile getirenin Arnold J. Toynbee’nin bir raporuna istinaden Ramazan Kağan Kurtoğlu olduğunu ilettim. Buna karşılık Bergen kendisinin Kuzey Müslümanlığı kullanımında Toynbee’nin tasnifini değil, Hz. Nuh a.s.’ın oğlu Yafes’in Kuzey bölgelerindeki insanları davet ettiği tek tanrıcı, Haniflik dinine işaret ettiğini söyledi. Yafes’in oğullarının da aynı dinin takipçileri olarak Türkleri bu inanca davet ettiklerini; ‘Kuzey Müslümanlığı’ndan kastının bu olduğunu söyledi. Ayrıca İbn Haldun’un kuzeyin soğuk bozkırlarında yaşayan halkların medeniyetten uzak oldukları görüşünü de eleştirel olarak kaydettiğini ifade etti.

Lütfi Bergen “Kuzey Müslümanlığı ve Türk-İslam Milliyetçiliğinin Eleştirisi” kitabının “Türk Teo-Politiği ve Törede Birlik” başlıklı Birinci bölümünde Toynbee ve Güney Müslümanlığı-Kuzey Müslümanlığı adlı bir alt başlık açmasına rağmen kendi Kuzey Müslümanlığı yaklaşımının Toynbee tarafından tanımlanan Kuzey Müslümanlığı kavramlaştırması ile ilgisi olmadığını kitabında da savunmaktadır. Bu bölümde Toynbee raporundan ilhamla medyada seslendirilen fikirleri kaynak göstermeden iktibas ederek yanlışlamaktadır. Bergen kendi Kuzey Müslümanlığı kavramlaştırmasının –“Anadolu Mayası Paradigmasına Bir İtiraz” başlıklı kısımda yazdığı gibi- Hz. Nuh’un gemisinden inen Yafes’in kendi nesebinden gelen topluluklar” ile olduğunu savunmaktadır. Burada yeni bir sorunun ortaya çıkması kaçınılmazdır: Yafes’in Çocukları Kim?

YAFES’İN ÇOCUKLARI KİM?

“Yafes’in Çocukları” denildiğinde gerek İslam tarihi kaynaklarında gerekse daha eski metinlerde durumun çok karışık olduğu görülecektir. Bu konuda İslam tarihi kaynakları Yafes’in çocukları olarak çok değişik toplulukları işaret etmektedir. Kaynakların hepsi bu şecerenin Yafes’in oğlu Türk (Türk b. Yafes b. Nuh) vasıtasıyla bütün Türk kavimlerini içerdiğinde müttefiktir. Ancak kaynaklarda Yafes’in çocukları arasında bütün İskandinav halkları, Sakalibe adıyla anılan bütün Slav halkları ve hatta Çin ahalisinin bulunduğunu kaydeder.

Bu sayılan halkların tamamı -Bergen’in iddiasına göre- Hanif dini müntesibi –en azından monoteist olmaları- olması gerekirken her birisinin farklı dini inanç sistemlerini takip ettikleri asırlardır bilinen, yazılı kaynaklarla sabittir. Bu konuda ayrıntıları din tarihi uzmanlarına bırakırken Kazan Tatarlarının büyük âlimi Mirfatih Z. Zekiyev’in “Türklerin ve Tatarların Kökeni” kitabındaki özellikle Saklab b. Yafes bahsini konuyla ilgili okura tavsiye ediyorum.

“Yafes’in Çocukları”nın inanç sistemini oluşturduğu iddia edilen Hz. Nuh’a vahyedilen dinin esasları hakkında Eldar Hasanov’un doktora tezinden hareketle basılan “Nuh Kanunları ve Nuhîlik” kitabında da bu inancın emir ve yasakları hakkında ayrıntılı bilgilendirme mevcuttur.

BİR İNANÇ SİSTEMİ COĞRAFİK TANIMLAMA İLE ADLANDIRILABİLİR Mİ?

Bu yazının yazılma nedeni, sosyolojik bir olgu olarak bir inanç sisteminin coğrafik tanımlama ile sınırlandırılmasının saçmalığına işaret etmek içindir. Coğrafik olarak kuzey yarımkürenin 45o enleminin kuzeyinde yer alan, kuzeyin daha kuzeyinde yaşayan pek çok halk gibi bölgenin Türklerinin İslam önce inanç sistemi için kullanılması –kullanan büyük tarihçi Toynbee de olsa başkası da olsa- yanlıştır.

Toynbee’nin asıl şaheseri olan “A Study of History” adlı, 1934-1961 yılları arasında yayımlanan 12 cildlik muhalled eserinde bu coğrafik ayrımı kullanmayıp raporunda “Güney Müslümanlığı” olarak tanımladığı sosyolojik olguya “Arabic Islam” (ve diğerleri için Non-arabic Islam) tabirlerini kullanması zaten -kendisi 1955 tarihli bir raporunda bu ayrımı yapmış olsa bile- bu fikrini kesinleştirmediğinin kanıtıdır. Arnold J. Toynbee’nin ‘Arap Olmayan İslam’ tanımın içerisindeki muhtevanın % 90’ının Türklerin İslam’ı anlama ve yaşama tarzını içerdiği tarihî bir gerçek olarak ortadadır. Bunun bugünün dünyasındaki karşılıkları başlı başına bir değerlendirmeyi hak etmektedir.

YORUMLAR (15)
15 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir