Görüşler

Mahalle üzerinden Türk sağını betimleyebilmek

Mahalle üzerinden Türk sağını betimleyebilmek

Ekopolitik Düşünce Merkezi’nin Kurucusu Tarık Çelenk “Ülkemizin geçiş döneminde mahallelerle güven ilişkisini devam ettirebilmiş sivil aktörlere de ihtiyacı olacaktır” hatırlatmasında bulunuyor.

Türk Sağının Düşünce Atlası” kitabını yazalı 7 yıl oldu. Kitabın yarıdan fazla bölümünü röportajlar teşkil ediyordu. Röportajların birkaçı hariç büyük kısmını mahallenin ağır ağabeyleri, entelektüelleri ve siyasetçilerinin geniş röportajları içeriyordu. Görüşmeyi kabul edenler çoğunlukla ortak hukukum olan veya arada güvenilir referansları olan kişilerdi. Teklif götürdüğüm birkaçı ise görüşmeyi önce kabul edip sonra vaz geçmişlerdi. Ama genelde bu kitap hakkında görüşme önerdiğim insanların ortak noktası çekinmeleriydi. Zira Sağ veya Türk Sağı gibi bir kavrama mesafeli yaklaşıyorlardı. Sağ yerine yerli ve milli, Sol yerine ise yerli olamayan gayri milli tabirini yakıştırıyorlardı. Bugün mahallede de bu kanaat hakimdir.

Bu kitaptan sonra bu konuda entelektüel mecralarda yazılar ve söyleşilerimi kararlılıkla sürdürdüm. Geçen yılda bu kitabı tamamlayıcı olarak “Türk Sağı; Mahalle, Kriz ve Kritik” kitabını toparlayabildim. Bu son kitabım “Mahalle” kavramı üzerinden Türk Sağının kriz ve kritiğinin betimlemesi üzerine dayanıyordu.

Bugün Türkiye düşünce ve politik hayatında artık Türk Sağı ve Mahalle kavramının yerleştiğini müşahede edebilmekteyim. Mahalle, taşra ve devlet ilişkileri bu bağlamda tartışılabilmektedir. Mahalleni vicdanı ve etik değerleri uyarılmaya çalışılmaktadır. Artık saygın politikacılar ve entelektüel kamuoyu Türk Sağının dönüşümünü kavramsal ve uygulama olarak gündeme getirebilmekteler. Ayrıca bu duruma övüneyim mi yoksa yerineyim mi onu da bilememekteyim.

Bizim gibi orta yaş kuşağı üstünde olanlar için mahalle çok önemli bir çocukluk ve gençliğimize ilişkin bir aidiyet duygusunu da temsil eder. Mahallenin kızı, mahalle takımı, mahallenin imamı veya mahalle kavgası gibi. 70’li üstü örtülü ideolojik iç savaş yıllarında bugünkü kutuplaşma veya ötekileştirme yoktu. O dönemde mahallenin devrimcisi mahallenin faşistini karşı mahalleden gelenlere dövdürmezdi. Ben Koşuyolu’luydum. Kadıköy’e çıktığımda artık mahalleden çıkmış oluyor güvenlik sınırının dışında kendimi hissediyordum.
80’li yıllarla başlayan hızlı inşaat faaliyetleri metropol şehirlerde hızla mahalle kültürünü yok etti.

Mahalleden kopan insanların önemli bir bölümü cemaatler veya kimlikler üzerinden sanal mahallelerini kurdular ve güvenlik duygularını buralarda aradılar. Seküler kesimler bireysellikte özgüvenlerini geliştirdiler. Bu açıdan pek mahalle güvenliğine ihtiyaç duymadılar. Laik kesimin daha çok orta yaş üstü olanları ise sadece yaşam tarzı veya şeriat kaygısından tepkisel yarı sanal mahallelerini örgütlediler. Bunlar kitleydi. Sağın ise hücreleri her zaman mahallelerden, uzuvları ise cemaatlerden oluşuyordu.

Sağ mahallenin bir temel özelliği bireysel ahlak ve vicdanın içeride üst düzeyde olması ancak ötekine karşı kitlesel ahlak ve vicdanın ise grup kimliği ve şemsiyesine feda edilmesidir. Bu sorun bir özgüven aktarımı sorunudur da. Aile ilişkilerine kadar giden yerel bir süreçtir de. Bu açıdan Türk Sağının betimlemesinde hücresel bir veri olarak mahalle ve bağlı taşra dinamiğinin referans alınması önem teşkil etmektedir.

Bu anlamda bu konularda uluslararası deneyimi olan akademisyen arkadaşıma mahalle kelimesinin İngilizce karşılığı olarak district veya neighbourhood mu kullanmam gerekir sorduğumda hayır “political tribe” veya “tribal instinc” kabile/klan kullanacaksın demişti. Bu yanıt bana da makul gelmişti. Bu bağlamda akademik dünyada Amy Chua ve Timur Kuran’ın önemli yaklaşımları dikkatimi çekmişti.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi 70’li yıllar ideolojilerin kavgasıydı. Şu gün ülkemiz özelinde de yaşadığımız, ideolojilerin değil kimlikler üzerinden bir kutuplaşmanın çatışmasıdır. Kimliği artık partileşme ittifakları, farklı ideolojileri de içinde barındırarak veya alarak büyük bir sanal mahalle çatısı oluşturmakta. Bunda yaşadığımız dijital çağın ve iletişim devriminin rolü büyük. Bilginin hızla yayılması manipülasyon ve komplo teorilerini de kolaylaştırmakta. Bu gelişme sağ mahallenin yankı odalarını güçlendirmekte. Mahalle kaybettiğinde yaşam alanını bulamayacağı kaygısını taşımaktadır.

Türk Sağı mahallesinde bugün semboller, gelenekler, ağabeylik-patrimony ve benzerlerinin ötesinde partizan kimlik özelinde ne yazık ki her şey özetlenebilir oldu. Artık bu durum tüm ilgili mahallelerin üst kimliği haline geldi. Son yıllarda azaltılan sosyal sermayenin de ayrı bir göstergesidir bu durum.

Mahalle artık duygusal kutuplaşmanın temel aktörü durumunda. Bu durum mahalle içinde sevgi dışarıda nefret şeklinde tezahür etmekte. Mahalle veya grup dışına duyulan şüphe toplumsal gruplar arası geçirgenliği ve toleransı öldürmekte. İktidarın hep sizde kalması hep kolay yönetebilmeniz anlamına gelmekte. Bu durum da mahallenin iknasını zorlaştırmakta. Mahalleli birisi olarak sıkça kendimi mahalleli dostları ikna etmeye çabalayan Çelebi diğerlerini de Karagözler olarak görmekteyim. Kaynakçada sıkça bana destek olan Dr. Uğur Özdemir’in dediği gibi mahalle adeta Amerikalı olmanın özgünlüğü ve ayrımcılığı varsayımının güvenliği gibi bu partizan kimliğin verdiği ayrımcılığın kendilerine bir devlet güvencesi verdiğini öngörmekte. Bu durum mahalle bireylerinin ötekini anlama kapasitesini zayıflatmakta. Mahallenin siyasetçilerinin anayasa dahil söylevlerinde hiçbir sınıra riayet etmeme eğilimleri ürkütmekte. Bu korkutucu durum mahalle bireylerinin tersine kendilerini ezik hissetmelerine ve sorumluluk almamalarına yol açmakta.

Timur Kuran korkunun eşiği kavramını kapalı gruplar için kullanmakta. Bu grupların bireyleri kaybedeceklerinden kesin emin olmadıkları sürece iktidar yapılarına desteklerini terk etmiyorlar. Ama kaybedeceklerine emin olunca da bu kurama göre ilk önce bu bireyler terk edebiliyor ve karşı tarafa akmayı meşrulaştırabiliyorlar.

Bugünün Türkiye’sinde mahalle, dünden bu yana dini ve etnik kimlik üzerine inşa edilmekte. Bu da bir partiye destek vermek veya diğerine karşı çıkmayı bir itikat sorunu haline getirmekte. Sınırlanan, indirgemeci veya çarpıtılan bu dış gerçeklik algısı ne yazık ki mevcut İslam anlayışını da adeta bir epistemik tuzak veya düşünsel işkencenin bir parçası haline getirmekte. Mahallenin gençleri hızla kurumsal din ve tasavvuftan uzaklaşmakta.

Ülkemizin normalleşme ve geçiş dönemi için “geçiş dönemi adaleti ve siyasetine” ihtiyacı olduğu kadar bu geçiş döneminde mahallelerle güven ilişkisini-healing- devam ettirebilmiş sivil aktörlere de ihtiyacı olacaktır. Önümüzdeki seçimi bu bağlamda yönlendirecek korku ve öfke duygusudur. Kimsenin kaybedilmişlik duygusunu yaşamayacağı yarınlara hepimizin ihtiyacı vardır.

Gönlüm 70’li yılların Koşuyolu’ndaki bakkal dindar hacı ve Rum Yorgo amcaların mahallesini aramakta. Vicdan temizliği için rutin umreleri kaçırmayan vicdanları ve sağduyuları kalınlaşmış yeni mahallenin zengin Karagözlerini değil.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir