Görüşler

Necmettin Turinay: Kalabalık ve yalnız

Necmettin Turinay: Kalabalık ve yalnız

Hukukçu Yazar Mustafa Everdi “Her yazar zamanına seslenir. Necmettin Turinay geleneğe önem verirken, şimdide yenilenmesini ve geleceğe uzanacak güce ulaşmasını arzuluyor geleneksel kültürün” diyor.

MERAM ANLATMAK

Necmettin Turinay için TYB’nin ‘Yaşayan Yazarlara Saygı’ programı düzenlendi. Ben de bu programda konuşmacı idim. Konuşmak yazmak gibi sakin ve anlaşılır bir seyirde sürmüyor. Mikrofon ve size bakan zihinlerin üzerinizdeki tesirini hesaba katmayınca sakil bir durum da çıkabiliyor sonuçta. Turinay’a kılçık atmak hevesinde olduğum gibi bir izlenim doğduğunu söyledi bazı insanlar. Hiç böyle bir amacımız olmadığı halde. Bir dosta, entelektüel bir üstada böyle bir niyetle yaklaşmayı zül saydığımız halde. Kaldı ki kılçık atmak bir sanattır ve hakkını vermeyi de bildiğim söylenir.

Oysa ben Necmettin Turinay’ı son zamanların en ‘genç’ yazarı görüyorum. Bu hem entelektüel dinamizmden doğan biyolojik gençlik, hem günümüz edebiyatını takip eden ilgisinin çeşitliliğinden doğan zihinsel gençlik. Gençliğini teslim etmek altını doldurmayınca yaşlılara teselli ikramiyesi sayılsa haksız mı olur böyle düşünenler?

Konuşma çoğu zaman planlanan seyrinden sapar. Anlatım kekemeliği ve heyecanlanmanın getirdiği meramını tam ifade edememe sorunudur söz konusu olan. Bu bakımdan “dost” ve “abi” bağlamında değil nesnel anlatımla hakkını tam vermenin güveniyle “Turinay”dan üçüncü şahıs bağlamında söz edeceğim bu yazıda. Ayrıca son zamanlarda tahammül ettiğim bir insan, onun da bana tahammül ettiğini söylerken bunun olumsuz çağrışımları da olabilir. Nihayetinde bu tahammülün entelektüel tartışmaların “medeni” düzlemde yürütüleceğini anlatmaktır kastım. Yoksa “varlığına katlanmak” anlamına da gelebilir tahammül. Karşılıklı güzelleşmenin böyle mümkün olacağıdır meramım. Farklı yerlerden hareketle farklı fikirlere rağmen birbirini zenginleştirmek ve çoğaltmak. Yoksa aynı nakaratın korosu aydına zevk vermemeli. Vermez de.

PRİMUS İNTER PARES

Bir kişinin biyografisi dile gelirken arka planda yaşadığı siyasi/kültürel/edebi ortam da verilmelidir. Hikâye ve romanda bu verilmese o edebi eser için eksiklik ve kusur olur. En azından ben böyle düşünüyorum. Bu nedenle yola çıktığında mensup olduğu Yeniden Milli Mücadele grubuna değinmek gerektiğine inanmıştım. Çünkü Necmettin Turinay Çapa Yüksek Öğretmen Okulundaki öğrencilik hayatında gençlik önderi ve edebi yazıları ile popüler bir insandı. Hareketi başlatan Aykut Edibali ile yollarının ayrılmasını, liderlik anlayışına bağladım. Sağdaki( belki de bütün Türkiye’de) parti-dernek-vakıf gibi oluşumlarda liderliğin yetenekli kadrolara alan açmadığını bütün Türkiye bir şekilde şahit olmuştur ve çoğu insan yaşamıştır. Primus inter pares, eşitler arasında birinci demektir Latince’de.

Çoğulcu kurullarda eşitler arasında birincilikle yetinmeyi hiçbir lider içine sindiremiyor. “Yeteneklerin koalisyonu” yerine dışlanmalarla veya hak ettiği roller verilmediği için doğan kopuşlarla ilerliyor her hareket. Turinay o hareketin içinde örgütçülüğü ve yazı yeteneği ile öne çıkınca elbette ayrılık kaçınılmaz. Ancak bugünlerde Altılı Masada görebiliyoruz bunu. O masada Kemal Kılıçdaroğlu primus inter pares işte. Lider kültürü ile biçimlenen kafaların 6’lı masanın çoğulculuğunu eleştirmesi güçlerin birliğinin kavranmadığını, zihniyet dönüşümüne hazır olunmadığını anlatır aslında.

Siyasal kültürel edebi farklılıklarla birbirine sağır hareketlere ayrılmış bir Türkiye’de öteki kamplara da ilgisini yöneltebilen birisi Turinay. Attila İlhan, Turgut Uyar, Kemal Tahir’i konu edinebiliyor, 1971’de yazdığı bir yazıda. Her aydın kuşatıcı olmak zorunda. Ulusal ve evrensel edebi akımları izlemekle sağlayabilir bu kuşatıcılığı. Kendi üstüne kapanan, ancak daraltılmış bir alanda at koşturabilir. Turinay bu handikabı da aşmış bir aydın olarak temayüz ediyor.

Bu hareketten yetişen bütün kadrolar 1970’ten bu yana Türkiye siyasetinde etkin roller ediniyorlar. Öyle ki ANAP zamanında partide muhafazakârları, Refah ve AK Parti döneminde merkez ve liberalleri temsil ediyorlar. Bu mensup oldukları hareketin başlangıçta ilmi sağ ve aydın yetiştirmeyi esas mesele edinmesinin gücü belki de. Belki de bu nedenle her hareketin fraksiyonu doğduğu halde bu ayrılıktan yeni bir oluşum çıkmadı bugüne kadar. Gazeteciler, partilerde görev alan siyasiler ve bürokraside hizmet veren mensupları kamuoyunda yer buldu hemen her dönemde. Akademisyenler üniversitelerde göründüler. Hiç birisi Necmettin Turinay’ın edebi başarısına ulaşamadı. Aralarında bugün dahi medyada görünenler, konjonkturel olaylar için gazeteci kimliği ile yazı hayatındalar. Turinay bunlardan belirli mesafe ile uzak durarak “özerkliğini” ve bireyselliğini korumayı başardı bugüne kadar. Kalabalıklara karışmaktan daha çok, ilgilerine zaman ayırmak, kültürel değerleri ve yeni edebi ürünleri takip etmek için entelektüel yalnızlığı tercih etmiş diyebiliriz Turinay için.

Aydının kendisine zaman ayırması en temel ihtiyaç. Yoksa nasıl okuyup yazacak?
Aslında yakın durduğu derneklerde belirli rolleri olsa da her harekete, derneğe ve gruba karşı bu mesafesi “entelektüel bağımsızlığı”na düşkünlüğünün ve kendisine olan güvenin sonucu. Her aydın bu titizliği ve bağımsızlığı gösterebilecek yetkinlikte değil. Nitekim ANAP Döneminde kurulan Aile Kurumu Başkanı olarak, sağ-muhafazakar-İslamcı aydınlarla “aile” konusunda öne çıkan kurumsal çalışmaları yanında “aydınlarda” bir sinerji oluşturmayı da başarmıştı. Üstelik böyle tartışmalı ve zamanında önemli bir kurumda “başkan” olmasına yönelik yoğun eleştirilere rağmen. O kurumda “yetenekler koalisyonu”nu kuvveden fiile çıkarabilmesinin Turinay’a gösterilen ilgi ve saygı da ihmal edilmez bir etkisi olsa gerek. Bugün edebiyat/sanat alanında adı geçenlerin ve birçok bürokratın Turinay’a teşekkür borcu olduğunu biliyoruz. Kadro istihdamında bu insanlara güvenip bürokrasiye taşıdığı gibi edebi yol göstericiliği de ihmal etmedi hiçbir zaman. Aynı rehberliği bir üniversitenin Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde halen sürdürmektedir.

EDEBİ KİŞİLİĞİ

Günümüz şiiri öznesiz bir şiir. Belki postmodern etkilerle. Bu nedenle 6 mısralık bir şiirde özne, ben, sen, o olabiliyor. Hatta bir olgu bile özne yerine geçiyor. Oysa İsmet Özel’in şirinde her zaman özne ben, birinci tekil şahıstır. Arenadaki gladyatör gibi göz önünde ve bütün benliği ile meydanda. Bu güçle sistemin, şehrin, kalabalıkların özneye atfettiği bütün yaftaları kabullenip bu suçlamaları nitelikli bir özelliğe dönüştürüyor. Turinay düz yazıda yapıyor, İsmet Özel’in şiirde yaptığını. Her yazısında bütün benliği ile var ve eleştirdiği eseri sahiplenme ile sözkonusu ettiği yazarı ve/veya eseri yüreklendirmeye yöneliyor. Adeta yazarla kader birliği içinde ona yükselmenin, derinleşmenin yöntemini ve önemli olanın işaretlerini gösteriyor. Turinay bir yerden değil bir “değer”den konuşuyor. Böylece sanatçının/yazarın aidiyet veya mensubiyetlerini görmeden eserdeki edebi kaliteye yoğunlaşmak herkese nasip bir özellik değil.

Stefan Zweig, edebiyatçı. Hikâye ve novellalar yazmış. Bunlar şaheser değil. Fakat Dünya Fikir Mimarları, Kendileriyle Savaşanlar, Kendi Hayatının Şiirlerini Yazanlar… gibi otobiyografik eleştiri kitaplarının her biri şaheser. Edebi yetenek sezgi, ilham, Tanrısal vergi gibi sebeplerle de sağlanabilir. Ancak eleştiri inceleme-araştırma kitapları, çalışma ve dehaya bağlı. Zweig’in o sanatçılarda gördüğü deha alametlerinde, belki de kendisini onların yerine koyarak ulaşmak istediği yeri anlatıyor. Türkiye’de Turinay da Zweig’in yaptığını başarmak amacında. İnsan nasıl inşirah bulunca iç dünyasında bir genişleme yaşarsa Turinay yazı konusu ettiği esere/yazara bunun şifresini vermek niyetinde. Geleneği, tarihi genişletmeye, kendinden daha fazla olmaya zorluyor. Bunu neredeyse inşirah kalemi ile yazarla birlikte yapmak için bir şevk içinde. İsmet Özel’in şiirde yaptığını eleştiride yapmak istiyor derken bunu anlatmak istiyoruz.

ÜSLUBU İNŞİRAH KALEMİ İLE YAZILMIŞTIR

Akademik inceleme ve günümüz eleştiri yazıları elde neşter eserde otopsi yaparken Turinay inşirah vererek edebi bir sanata vücut veriyor. Bu nedenle her yazısı kendi üslubunu oluşturan bir tamamlanış gibi. Nerede bir yazısını okusam, Turinay’ın ismi olmasa bile tanırım. O kadar sanatsal bir üsluba kavuşmanın edebi yeteneği ile yazıyor. Bu nedenle Üç İsim Dört Mevsim Kitabı inceleme türüne dâhil edilse bile edebiyat eseri sayılmalı çünkü edebi sanata hayatiyet kazandırıyor.

Bu eserin özelliği kitaba konu olan isimlerin bireyliğine yoğunlaşıp, sanatçının içsel yolculuğuna tanık kılması bizleri. Orhan Okay, akademiden emeklilikten sonra çocukluğunun İstanbul’unu anlattığı kitapta akademide gösteremediği sanatsal gücü ile temayüz ediyor. İstanbul’daki çocukluğu, masumiyete yürüyen, çocukluktaki algılara özlem duyan bir duyarlığın yazıları. Bu inceliği Turinay’ın kitabıyla anlayabiliyoruz.

Mehmet Kaplan, eleştiri ve inceleme eserlerinde yazarların ideolojisine de atıf yapıyor. O zamanın ruhu belki de bunu teşvik eden. Nurullah Ataç, Mehmet Fuat karşı taraftan öyle yapıyor çünkü. Bu sorun, Kaplan’ın velud kalemi ile eserler vermesine engel değil elbette. Kaplan yeteneğini çok çalışmaya, sürekli üretmeye ve azimle edebiyat eserlerini değerlendirmeye yöneltiyor.

Tanpınar sağ yayınevlerinde yayınlandı. Sonra solcu yayınevleri yayınladı eserlerini ve geniş bir kesimin ilgisine mazhar oldu. Besim Dellaloğlu da Tanpınar’ı inceledi. Hatta Tanpınar Fetişizmi diye kitaplar yazdı. Yetkin bir aydın olmasına rağmen Tanpınar’ın sağcı mı solcu mu, doğulu mu batılı mı, ilerici mi, gerici mi olduğunu tartışma konusu ederek taşıdı gündeme.

Bütün bir cumhuriyet dönemi dergilerini inceleme birikimi ile sanatçı hakkında yazılar yazıldığı yazılmadığı yılları sayabiliyor Turinay. Bu birikimle kişisel macerayı delilleriyle gösterebilme müktesebatı imrenilecek bir özellik. Turinay sanatçının insan olarak portresine ulaştırdı bizi. Yazardaki kırılma anlarını, içsel yolculuk sonunda uğradığı değişimleri anlattı bu kitapla. Türkiye’de sanatçılar aidiyetleri, eser bahanesi çerçevesinde genel değerlendirmelere konu olur çoğu zaman. Turinay insan olarak bireye, dehanın yazarda tezahür ettiği anlara ulaştırdı bizi.

Tabii Mehmet Akif konusunda uzman olduğu bir gerçek. Öyle ki Safahat’ın önüne 50 sayfa sunuş yazabilir. Mehmet Akif’in 12 ciltlik külliyatını dönemlere göre tasnif edebilir. Böylece Mehmet Akif’teki değişimleri, anlayış farklılıklarını kronolojik olarak takip edebilme imkânı bulabiliyoruz.

Turinay için yapılan program bir veda toplantısı değil. Tarih ve Hayat her zaman emeklemez. Bazen sıçramalarla sürer. Mesela Deniz Baykal emekleyerek yaşadı, Kılıçdaroğlu sıçrayarak. Erbakan emekleyerek Erdoğan sıçrayarak. Siyasetteki bu talih, o insanın yaşadığı konjonktürün imkânlarına bağlı. Oysa sanatçı için içsel yolculuğun derinliği ile başlar bu sıçrama. Bu bağlamda Turinay sıçrayacak bir yaşta. Güncel yazar ve eserlere olan ilgisi ile atılım yapacağı bir döneme giriyor bu çabayla. Bu nedenle ona “genç” diyoruz. Yeni eserlerin kalitesini ve genelgeçer akımların önemsizliğini fark etmek konusunda genç.

Her yazar zamanına seslenir. Turinay geleneğe önem verirken, şimdide yenilenmesini ve geleceğe uzanacak güce ulaşmasını arzuluyor geleneksel kültürün. Geleneğin kambur/yük olması değil, “kökü mazide olan ati”ye taşıması için bütün çabası. Böyle bir zihin entelektüel dinamizmle elbette genç kalacaktır. Edebi bilgeliği ile yan yana yürünen bir olgunlukla. Gönül gözü ile bakarken, inşirah kalemi ile kültürümüze/edebiyatımıza yeni yollar açarak. Bu yönde sorumluluk duyarak.

Bu vesile ile kendisine sağlıklı, verimli nice yıllar dileyerek muhabbetlerimizi sunuyoruz.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir