Görüşler

Sağ zihniyetin oluşumunda medreseler

Sağ zihniyetin oluşumunda medreseler

Bugün Türk sağının ve muhafazakâr toplum kesimlerinin zihniyet dünyası, büyük ölçüde bu medrese mirası tarafından şekillendiriliyor. Tasavvufun bugünkü haliyle birleşince bu miras, toplumu disiplinsiz bir maneviyatçılıkla katı Selefî söylem arasında gidip gelen bir bilişsel çelişki salınıma mahkûm ediyor.

İTÜ’den değer verdiğim bir sanayici arkadaşım, bir sohbet sırasında bana “Ne olacak bu İslam dünyasının hâli?” soruma hiç düşünmeden cevap verdi: “İslam dünyası birkaç yüzyıldır bilimle ilgilenmiyor.” Bu cümle, herkesin bildiği ama çoğu zaman üzerinde derinlemesine düşünmediği bir gerçeğe işaret ediyordu. Ben bu teşhisi biraz daha açarak, İslam dünyasında “bilimsel zihniyetin yokluğu”nu Türkiye’de de “düşünmeye dair metodun yokluğu” olarak yorumlamıştım.

BİLİMDEN KOPUŞ, METOTTAN YOKSUNLUK

Bugün muhafazakâr çevrelerde kanaat önderlerinden cemaat elitlerine kadar yaygın bir yargı var: Eski ihtişamlı günlere kavuşmak için geçmişin “ilim kurumlarını” canlandırmak gerektiği düşünülüyor. Ancak burada “bilim” (aklî, sorgulayıcı) ile “ilim” (naklî, rivayet temelli) kavramlarının iç içe geçtiğini, hatta birbirine karıştığını görüyoruz. Bu da zihin dünyamızdaki temel epistemik sorunun ipuçlarını veriyor.

BETON MEDRESELER VE ZİHİNSEL KALIPLARIN YENİDEN ÜRETİMİ

Son yıllarda ülkenin dört bir yanında, farkında mıyız, müftülüğe bağlı kursların ötesine geçerek devasa medrese kompleksleri inşa ediliyor. Yeşil alanlara kondurulmuş, estetikten uzak, spor ve sanat gibi sosyal etkileşim alanlarından yoksun beton bloklar yükseliyor. Bu binalar yalnızca bir mimari tercih değil; belirli bir zihniyet kalıbının yeniden üretimi anlamına geliyor. Medreseler ve onlarla iç içe geçmiş tarikatlar, Devrim Kanunlarına rağmen hiçbir zaman hayatımızdan çekilmedi. Toplumsal anlam dünyasını şekillendirmeyi sürdürdüler. Bugün “bilim” kavramı bizde nasıl gizlenmiş köylülükle dogmatikleşmiş sınırlara sıkışmışsa, “ilim” de siyasi güç ilişkilerinin ve köylülüğün dar kalıplarını aşamamıştır. Modernleşme süreci Tanzimat’tan itibaren bu geleneklerin sürekli bir gerilimi içinde gelişti; Cumhuriyet döneminde ise keskin bir kırılma yaşandı. Fakat laik-modern eğitim sistemi, medreselerin tarih boyunca tabanda üstlendiği zihinsel örgütlenme rolünü tam anlamıyla ikame edemedi. Ortaya çıkan boşluk, cemaatler ve tarikatlar tarafından gayriresmî medreseleşme yoluyla hızla dolduruldu.

SAĞ ZİHNİYETİN ARKA PLANI: MANEVİYAT-SELEFİLİK SARMALI

Bugün Türk sağının ve muhafazakâr toplum kesimlerinin zihniyet dünyası, büyük ölçüde bu medrese mirası tarafından şekillendiriliyor. Tasavvufun bugünkü haliyle birleşince bu miras, toplumu disiplinsiz bir maneviyatçılıkla katı Selefî söylem arasında gidip gelen bir bilişsel çelişki salınıma mahkûm ediyor. Ziya Gökalp’e atfedilen ironik bir söz bu durumu çok iyi özetler:
“Enderun gavuru Türk eder, medrese Türk’ü Arap eder.” Bu ifade, farklı kurumların nasıl birbirinden tamamen farklı zihniyet kalıpları ürettiğini çarpıcı biçimde gösteriyor.

BATI MANASTIRLARININ DÖNÜŞÜMÜ, BİZDEKİ DURAĞANLIK

Tarihsel olarak İslam medreselerinin kuruluşunda Budist Vihara manastırlarından esinlenildiğine dair rivayetler vardır. Buhara şehri ismi de buna bağlanır. Ancak asıl belirleyici fark, Batı Avrupa’daki manastırların geçirdiği dönüşümdür. Benedikten manastırları ve katedral okulları da başlangıçta skolastik metinlerin korunmasına odaklıydı. Fakat 12. yüzyıldan itibaren şehirleşme, tercüme hareketleri ve ticaretin canlanmasıyla birlikte bu kurumlar evrildi. Paris, Bologna, Oxford gibi merkezlerde manastır okulları zamanla felsefe, mantık, astronomi, müzik ve tıp gibi alanlarda üretim yapan üniversitelere dönüştü. Manastırın inziva duvarları, kamusal entelektüel tartışmalara açıldı. Bu dönüşüm, Avrupa’nın Rönesans ve Aydınlanma süreçlerinin entelektüel zeminini oluşturdu. Ayrıca “skolastik” kavramı Batı düşünce tarihinde yalnızca olumsuz bir kapalılığı değil, aynı zamanda mantık temelli sistematik düşüncenin kurumsallaşmasını da ifade etmekteydi. Yani Ortaçağ skolastiği bir yönüyle entelektüel sıçramanın altyapısını hazırlamıştır. Ne yazık ki bizde tarihsel medrese skolastizmine bu dönüşüm yaptırılmadı.

MEDRESELERİN DÖNÜŞEMEMESİ VE KAPALI EPİSTEMİK EVREN

İslam dünyasında Nizamiye, Fatih, Süleymaniye ve sonraki medreseler benzer bir dönüşüm yaşamadı. Başlangıçta aklî ve naklî ilimleri birleştirme iddiası vardı ama zamanla medreseler merkezi devletin ideolojik ve bürokrat yetiştirme aygıtlarına dönüştü. Naklin tekrarı ve ezbere dayalı pedagojik yapı kurumsallaştı; Arap dili zihniyetin çerçevesini belirledi. Mantık dersleri felsefî üretkenliğin değil, metin çözümlemenin aracı haline geldi. Böylece düşünce üretmek yerine, mevcut yorumları katman katman aktaran kapalı bir epistemik evren oluştu.

TAŞKÖPRÜLÜZADE, KATİP ÇELEBİ VE AYNİ’NİN ERKEN UYARILARI

Bu tıkanmayı ilk fark edenler çok oldu. 16. yüzyılda Taşköprülüzade Ahmed Efendi, 17. yüzyıl Osmanlı düşünürü Kâtip Çelebi bunlardan sadece birileriydi. Çelebi Mizanü’l-Hak adlı eserinde medreselerin donuklaştığını, aklî ilimlerin terk edildiğini ve eleştirel tartışma ortamının yok olduğunu açıkça yazdı. Ona göre İslam dünyasındaki gerilemenin başlıca sebeplerinden biri, felsefe, mantık ve hikmetin terk edilmesiydi. Çelebi, medreselerin bu alanları yeniden ihya etmesi gerektiğini savundu. Osmanlı sonu ve Cumhuriyet başında Mehmet Ali Ayni, medrese sisteminin eleştirel düşünceyi geliştirmek yerine ezber ve otorite kültürünü yeniden ürettiğini belirtmişti. Ona göre İslam dünyası metodik düşünmeden koptuğu için modernleşme sürecinde başarılı olamamıştı. Gerçek bir zihniyet dönüşümü, aklî ve naklî ilimlerin yeniden dengelenmesiyle mümkündü.

TARİKAT-MEDRESE BİLİŞSEL ÇELİŞKİSİ

Bugün tarikat yapılarının önemli bir bölümü meşruiyetlerini hâlâ medrese geleneğinden alıyor. Şeyhler çoğunlukla medrese kökenli; Selefî dil bu yapılar için bir tür meşruiyet kalkanı işlevi görüyor. Ancak bu kalkanın arkasında mistik rabıta biçimleri, bâtınî eğitim pratikleri, İsmaili kozmoloji ve karizmatik otorite ilişkileri yer alıyor. Bu ikili yapı —dil düzeyinde Selefî, pratikte ezoterik— entelektüel düzeyde çelişiyor ama siyasî ve toplumsal düzeyde birbirini besliyor. Ortaya çıkan tablo, düşünsel derinlikten yoksun ama toplumsal karşılığı güçlü bir gizlenmiş uzlaşma içeren bilişsel çelişkidir.

SONUÇ

Bu çelişki kader değildir. Şiî Fatımi geleneği veya klasik El-Ezher örneği, felsefe, astronomi, ezoterizm ve hikmeti dinî bilgi sistemine entegre etmeyi başarmıştır. Molla Sadrâ gibi düşünürler kelamı, felsefeyi ve mistik sezgiyi birleştirerek güçlü epistemik bütünlükler kurmuşlardır. Devlet, bu alanlardan korkmamış; bilakis entelektüel zenginliği meşruiyet kaynağına dönüştürmüştür. Bugün Türkiye’nin taşrasında siyasî tartışmalarda görülen dogmatizm, eleştirel düşünceye kapalılık, otoriteye sorgusuz bağlılık ve farklı fikirlere refleksif savunma kültürü, bu tarihsel mirasın ürünüdür. Modern kurumlar inşa edildi ama zihniyet dönüşümü aynı ölçüde gerçekleşmedi. Medrese etkisini aşmak, yalnızca sekülerleştirme veya denetim refleksiyle değil, entelektüel canlanma perspektifiyle mümkündür.

Taşköprülüzade Ahmed Efendi, Kâtip Çelebi ve Mehmet Ali Ayni’nin yüzyıllar arayla dile getirdiği uyarı bugün hâlâ geçerlidir:

“Zihinsel yenilenme, kurumların kabuk değiştirmesiyle, tartışma alanlarının açılmasıyla ve bilginin yeniden tanımlanmasıyla başlar.”

Şaşırtıcı olan, 500 yıllık uyarı zincirine rağmen bugün mütedeyyin sermayenin eski tip medreseleri canlandırmaktaki ısrarıdır. Çare medreseleri kapatmak değil; bu uzun gölgenin farkına varmak ve onunla zihinsel cesaretle yüzleşmektir.

*Tarık Çelenk, Ekopolitik Düşünce Merkezi’nin kurucusudur.

YORUMLAR (14)
14 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir