Görüşler

Simone Weil: Kısa ama yoğun bir hayat

Simone Weil: Kısa ama yoğun bir hayat

“Andre Gidé onun ‘koruyucu aziz’ olduğunu söylemişti. Albert Camus onu zamanının en büyük, en önemli beyinlerinden biri kabul etmiş, ‘tek büyük ruhu’ olarak tanımlamıştı. Siyasette kraliyetçi TS Eliot, anarşist ruhlu bu genç kadına duyduğu hayranlığın, beslediği derin saygının ifadesi olarak ölümünden sonra yayınlanan Kökler: İnsanın Ve Ruhun İhtiyaçı’nın İngilizce çevirisine yazdığı önsözde onun için ‘aziz olabilecek kişi’ ifadesini kullanmıştı.”

Simone Weil yirminci yüzyılın dramatik bir yaşamı olan önemli şahsiyetlerinden biriydi. O bir filozof, öğretmen yazar, aktivist, direniş savaşçısıydı. Çok genç yaşta dünyanın maddi nimetlerinden ilahi bir feragatte bulunmuş ve kendini geri çekmiş; Mesih gibi bir hayat sürmeye çalışmıştır. Bir Hıristiyan olarak yetiştirilmemişti. Ancak, Hıristiyanlık toplumsal ve politik faaliyetlerine doğrudan etkide bulunmuştur. Kısa yaşamını Hıristiyan bakış açısıyla uyum içinde yaşamıştı.

***

Andre Gidé onun “koruyucu aziz” olduğunu söylemişti. Albert Camus onu zamanının en büyük, en önemli beyinlerinden biri kabul etmiş, “tek büyük ruhu” olarak tanımlamıştı. Siyasette kraliyetçi TS Eliot, anarşist ruhlu bu genç kadına duyduğu hayranlığın, beslediği derin saygının ifadesi olarak ölümünden sonra yayınlanan Kökler: İnsanın Ve Ruhun İhtiyaçı’nın İngilizce çevirisine yazdığı önsözde onun için “aziz olabilecek kişi” ifadesini kullanmıştı. Felsefeci ve romancı Iris Murdoch onun düşüncelerinden, ahlak teorisinde açık biçimde etkilemişti. Weil okumaları kendisi için ilham kaynağı olmuştu. Onun öz disiplinli yaşamına hayranlık duyuyordu. Erken denemelerinden birinde “iyiliğin bilgiyle bağlantılı” olduğunu ileri sürerken Weil’den etkilenmişti. Keza, “ahlaki algı”dan söz ederken yine ondan onun ahlak teorisinden esinlenmişti. Daha yakın zamanda punk şarkıcısı ve şair Patti Smith onun saygı uyandırdığını ifade etti, onu “vizyoner ve aktivist” olarak andı. Londra seyahatinde bu “koruyucu aziz”in mezarını ziyaret etti.

***

Simone Weil, 3 Şubat 1909’da Paris’de varlıklı bir Yahudi ailesinin kızı olarak doğdu. Babası doktordu, annesi kendini evde çalışmaya vermiş ve çocuklarına hasretmişti. Ağabeyi Andreas çok zekiydi, küçük yaşlardan itibaren entelektüel açıdan yeterli olgunluk gösterdi. Ona büyük hayranlık ve sevgi duyuyordu. Kendini ağabeyi kadar akıllı görmüyordu, ancak içinde kıskançlık yoktu. Daha ziyade bilgi ve teorik tefekkür yolunda gelişmenin gerçekleşememesinin verdiği bir üzüntü vardı. On üç yaşındayken “dipsiz bir umutsuzluk” olarak tanımladığı derin kriz yaşadı, zeki olmadığını düşünüyordu. Oysa onu sıra dışı istisnai bir genç kız yapan yetenekleri öne çıkıyordu. Dayanışma, şefkat, insanların çektikleri acılar karşısında duyarlı olma gibi güzel duygulara sahipti. Paris Katolik Üniversitesi’nde kütüphaneci olan Peder Langlois’in evinde de hizmetçi olarak çalışan aile hizmetçisi olan yaşlı kadın bir gün “Simone bir aziz” demişti.

Ecole Normale Supérieune’de eğitim gördü. Buradaki öğretmenlerinden biri de filozof Alain idi. Mezuniyetten sonra Auxerre’de bir öğretmenlik pozisyonu elde etti. Ama orada mutlu değildi; orta sınıf bir şehirdi. Küçük mobilyasız bir evde yaşıyor, kendine iyi bakmıyordu. Büyük ve derin bir yalnızlık hissediyordu; esasında ruhsal yalnızlığı ömür boyunca beraberinde taşıdı.

***

İnsan emeğini önemli ve değerli görüyordu. İşçilerin eğitimiyle ilgilendi, onlara ders verdi. İşçi toplantılarına ve yürüyüşlerine katıldı.1933’de Saint-Etienne’deki madenciler yürüyüşünde o da vardı. Almanya’ya gitti, oradaki işçi sınıfının canlılığına hayran kaldı ve bu ülkede proleter devrimin imkânsız olmadığına inandı. Marksist yaklaşımı takdir etmekle beraber işgücüne, çalışma sorununa daha çok manevi ve mistik açıdan yaklaştığı unutulmamalı. Aynı dönemde faşizm de yükselişteydi. Faşizmi, devlete tapınmayı ruhun bir hastalığı olarak görüyordu.

1942’de Vichy rejimi ve sonunda Nazi işgali nedeniyle ailesiyle birlikte Fransa’dan gizlice ayrıldı. Sürgünde, Özgür Fransa hükümeti için çalıştı. Aynı yıl Kasım sonunda Liverpool’a ulaştı. Direniş pratiğiyle birlikte yoğun teorik üretim dönemiydi, fakat beri yandan yolun sonuna da gelmişti. Kısa ömrü boyunca dünyevi olanı hep değersiz saydı. Bu dünyaya ait olan her şeye karşı bir küçümseme, hatta bir iğrenme duydu. Kendi bedeni de dâhil bedensel varoluşu ve bedenin hazlarını küçümsedi, aşağıladı.

***

İncil için “insan yaşamı içerir” diye yazmıştı bir defasında. Bu sözler kutsal metinlere yönelik yeni bir yaklaşımı ifade ediyor, yeni bir yaklaşım öneriyordu. Onları genel olarak şiirsel metin olarak görüyor ve yorumlarının zorluğunu kabul ediyordu. Onlar kutsal şiirlerdi. Bir başka ifadeyle, İncil okumak şiir okumak gibi duygusal bir deneyimdi. Günlük hayatın, günlük meşguliyetlerin dışına çıkmaktı. Duygu yükü taşımayan sözcükleri dışta bırakarak konuşmaya benziyordu. Kısacası, kutsal metinlere yönelik yeni bir yaklaşım önermiştir. Onlar edilgen okuyucu istemeyen, kelimenin en geniş anlamıyla onun katılımını talep eden metinlerdi. Weil İncil’in şiirsel bir dille yazıldığında ısrar eder. İnsan hayatına yön veren bir şiir.

HHH

“Yükümlülük haktan önce gelir “sözü Simone Weil’in ilkesiydi. Ona göre yükümlülükler kendi başlarına güce sahipti. Ancak burada söz konusu olan ruhun ihtiyaçlarını karşılayacak, ruhu doyuracak yükümlülüktü. İşte böylesi yükümlülüklerin ifası ruhu besler. Beslenme salt bedensel bir ihtiyaç değildir; ruhun da beslenmeye ihtiyacı vardır, hatta ruhun beslenmesi bedensel beslenmeden önce gelir. Ruhun manevi ihtiyaçları hayatta kalmak için gerekli olan maddi ihtiyaçlar kadar önemlidir.

Simone Weil, Yunan trajedi ve destanlarına, Yunan felsefesine büyük ilgi besledi, bunlar hakkında ayrıntılı açıklamalar yaptı.“Sadece mitleri olan ve dogmaları olmayan “eski Yunanlıların dinine, inançlarına hayranlık duydu. Hıristiyanlığı Yunan dininin ve İncil’in bir sentezi olarak gördü. Özellikle siyasi alanda Platon’dan etkilenmişti. Platonculukla Hıristiyanlığı kaynaştırdı. Bazıları onun Hıristiyanlığı Platoncu bir çizgide yeniden ve radikal bir biçimde yorumladığını belirtir. Bazı felsefeci ve ilahiyatçılar ise farklı düşünür ve onun Platon’u aslına pek bağlı kalmadan okuduğunu, Yunanlı düşünürü bir Hıristiyan mistiği gibi yorumladığı, böylelikle Hıristiyanlık ile Yunan düşüncesi arasında yakınlık kurduğunu ileri sürerler. Gerçekten, onunkinin bir tür Hıristiyan Platon’luğu olduğu söylenebilir.

***

Maurice Blanchot’nun Simon Weil’e çift yönlü bir yaklaşımı mevcuttur. Weil hakkındaki yazısı aslında alışılagelmiş bir eleştiri değildir. Ustaca yazılmış, konusu ile arasına belirli bir mesafe konulmuştur. Okumanın ne kadar yorucu bir iş olduğunu ortaya koyan bir metindir. Weil’i sıra dışı ve yazılarında dikkate değer bir şiirsellik bulur. Blanchot’ya göre o çok zor bir görev üstlenmiştir. İfade edilmesi çok zor, hatta imkansız olanı ifade etmeye çalışır ve tüm endişesine rağmen bunu kararlılıkla başarır. Açıklanamaz, dile getirilemez bir hakikate yaklaşır ve ondan ilham alır. Hayatı hakikat ile örtüşür. İşte o zaman “kelimelerin üzerinde güzellik ışıltısı” parlar, saçılan bu ışıltıyı yakalamaya çalışır. Bu onu tanrısal olanla ilişkisini açıklar. Söz konusu durumda ve duruşta tanrısal olanla birliktedir. İlahi olana tutkulu bağlılığa sahiptir. Gerçekten işçi sınıfını desteklerken, İspanya’da Franco’ya karşı savaşırken, Fransa’nın işgaline karşı direnirken Tanrısal olan hep yanı başındadır, ona güç verir.

***

Blanchot’nun Simone Weil’e ilk yaklaşımını yukarıda özetlemeye çalıştım. Ona göre Weil’in manevi ve dinsel olana yaklaşımında alışılmadık ve zor rastlanır bir radikallik mevcut olmakla birlikte düşüncesi çelişkilerden hatta zayıflıklardan muaf değildir. Blanchot’ya göre onun çelişkili olumlamaları vardı. Bunların hiçbirinden vazgeçmiş gibi görünmeden, hatta onları uzlaştırmadan söylediğinde de haklıydı. Daha açık bir ifadeye, onun için olumlama bir sorgulama yoluydu.

YORUMLAR (2)
2 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir