Görüşler

Sömürge mi soygun mu?

Sömürge mi soygun mu?

“Bugün sömürgeciliğin görünmez ama çok daha etkili bir versiyonuyla karşı karşıyayız. Adı: finansal sömürgecilik. 'Kalkınma' adı altında ülkeleri borç batağına sürükleyip ekonomik karar mekanizmalarını felç ediyor. Bu borçlar karşılığında ise ülkelerin ellerinden sağlık, eğitim, altyapı gibi en temel kamu hizmetleri alınıyor. Sonuç: özelleştirme, sosyal çöküş ve kuşaklar boyu sürecek borçlanma.”

"Keşif” denilen şeyin, aslında bir gasptan ibaret olduğunu fark ettiğimiz gün, tarih kitaplarını yeniden yazmamız gerekecek. Çünkü coğrafi keşiflerle başlayan Batı’nın yükseliş hikâyesi, yalnızca denizleri aşan gemiler değil; insanların zihinlerine, kimliklerine, hatta rüyalarına kadar ulaşan çok katmanlı bir sömürü düzeninin adıdır.

Modernitenin en büyük efsanesi, ilerleme vaadidir. Ama bu ilerleme, herkesin faydalandığı bir adım değil; Batı dışı toplumların kaderini elinden alan, onların kendi tarihsel yollarını karanlıkta bırakan bir tahakküm projesidir. Kapitalizm, seküler bilim, rasyonalizm ve laiklik... Bunlar sadece fikir değil, aynı zamanda “medenileştirme” adı altında dünyayı yeniden biçimlendirme araçlarına dönüşmüştür. Afrika’dan Asya’ya, Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya kadar yerli toplumların epistemolojileri bastırılmış, değer dünyaları “ilkel” damgası yiyerek marjinalleştirilmiştir.

Bugün sömürgeciliğin görünmez ama çok daha etkili bir versiyonuyla karşı karşıyayız. Adı: finansal sömürgecilik. IMF ve Dünya Bankası gibi yapılar, “kalkınma” adı altında ülkeleri borç batağına sürükleyip ekonomik karar mekanizmalarını felç ediyor. Bu borçlar karşılığında ise ülkelerin ellerinden sağlık, eğitim, altyapı gibi en temel kamu hizmetleri alınıyor. Sonuç: özelleştirme, sosyal çöküş ve kuşaklar boyu sürecek borçlanma.

Kredi kartları, taksitler ve tüketim kültürüyle bireyler de bu zincirin bir parçası hâline geliyor. Borçlu birey, özgürlüğünü kaybetmiş bireydir; borçlu devlet ise egemenliğini. Borç, artık sadece bir finansal araç değil; modern kapitalizmin disiplin mekanizmasıdır. Tüm toplumu borçla terbiye eden bir düzene girmiş bulunuyoruz.

Bir başka mesele ise bilgi üretimi. Edward Said’in “Oryantalizm” kavramıyla açtığı tartışma bugün hâlâ canlı: Batı, Doğu’yu romantize ederken aynı anda aşağılamayı sürdürüyor. Bilgi sistemleri, medya, akademi ve sanat üzerinden yapılan bu kültürel tahakküm, Doğu toplumlarının kendilerini özgün şekilde tanımlamasını imkânsız kılıyor. Direnişin yolu ise eleştiriyle sınırlı olmayan, kendi kavram ve değer sistemini kurabilen bir entelektüel devrimden geçiyor.

İklim krizi, zorunlu göçler ve savaşlar, kapitalizmin yeni büyüme stratejisine dönüşmüş durumda. Doğa tahrip ediliyor, göçmenler güvencesiz iş gücü olarak sisteme yedekleniyor. Yoksulluk artık sadece ekonomik değil, aynı zamanda ekolojik bir sonuç. Küresel düzen, krizi yönetmek yerine krizden büyüme üretmeyi başarıyor.

Peki çözüm nerede? Elbette başka yollar mümkün. İslam iktisadı, adalet, emek, rıza ve kamu yararı temelli bir sistem öneriyor. Faizi reddeden, mülkiyeti emeğe bağlayan, zenginliği toplumsal fayda olarak değerlendiren bu yaklaşım; kapitalizmin bireyci, kar hırsına dayalı yapısına köklü bir alternatif sunuyor.
Tarihte, vakıflar yoluyla sağlanan ücretsiz eğitim, sağlık ve ulaşım hizmetleri; toplumun ortak yararını esas alan bir ekonominin mümkün olduğunu göstermişti. Bugün ise bu miras, yeniden hatırlanmak ve modern dünyaya uyarlanmak zorunda. Aksi hâlde, gıda, su ve barınma gibi en temel haklar bile artık sadece zenginlerin erişebileceği “lüksler” hâline gelecek.

Sömürgecilik, yalnızca geçmişin bir trajedisi değil; bugünün sürdürülebilir kılınmış krizidir. Sömürgecilik sürdürülebilir bir yapıyla mümkündür ve o yapı kapitalist aygıtlardır. Bu yapı küçük bir farkla Türkiyede de hakim kılınmış ve sürdürülebilirliği kalmamıştır. Sömürüde süreklilik vardır. Bir ölçüde sömürgecinin hayatta kalması sömürü odağının hayatta kalmasına bağlıdır. Türkiyedeyse sömürü değil tam bir soygun düzeni hakim olmuştur. Postmodern Batı kendi içinde ve dışında sömürgeciliği sistemli bir şekile sokarak altın yumurtlayan tavuğu kesmeyip, beslemektedir.

Sömürge bir asalaklık durumudur ve fakat canlılığı bitirmez. Bazen tek taraflı bazen de simbiyotik olarak karşılıklı yarar zemininde devam eder. Soygun ise sistemin yürümesini engelleyerek bütüne zarar verir ve en nihayetinde soyguncuya da zarar verir. Sürekli soyguna maruz kalan işletmeler güvenliği sağlayamadığı ve kâr da edemediği için kapatabilir. Fakat söz konusu işletmeyi haraca bağlamış bir mafya başka mafyalara karşı koruma sağlayarak dengeli bir pay alarak, simbiyotik bir ilişki kurar. Bu bağlamda postmodern sömürü ilişkileri mafyatik bir sofistikasyonla işler. Hatta yer yer kaynak aktararak sömürü odağını güçlendirebilir de…

Türkiye de düşük ücret politikaları, yüksel genel vergiler, fahiş fiyat ölçüsüzlüğü, denetlenemeyen fiyatlandırmalarla toplum, hızla yoksullaşmakta devlet gözetiminde piyasa eliyle mülksüzleştirilmektedir. Küçük büyük her türlü mülk ve sermaye sahibi fiyat, kira, faiz ve değer biçimini bir orgazm sarhoşluğuyla yapmaktadır. Durumun maruzu halk doğal olarak hayatta kalmak için her türlü ahlak dışı yolu mübah görmeye başlamıştır. Bu da sürdürülebilirliği olmayan içtimai felakettir. Müsebbibi de bizaat ve bilfiil hükümettir.

YORUMLAR (1)
1 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir