Görüşler

Suriye devrimi 1. yılında: Riskler, fırsatlar ve yeni siyasal mimari

Suriye devrimi 1. yılında: Riskler, fırsatlar ve yeni siyasal mimari

Suriye’de devrim, ikinci yılına derin güvenlik, ekonomik, siyasal ve toplumsal enkazı aşmaya çalışarak girdi. Ahmed el-Şara’nın devraldığı enkaz ve ülkenin dışa bağımlılığı Şam’ın önündeki en ciddi handikap olarak duruyor.

Suriye’de Baas Partisi’nin 61 yıllık iktidarının 8 Aralık 2024’te sona ermesi, yalnızca bir rejim değişikliği değil, aynı zamanda bölgeyi de yakından etkileyen tarihsel bir olaydı.

Devrimin 1. yılında ortaya çıkan tablo ise hem büyük fırsatlar hem de oldukça sert jeopolitik riskler barındırıyor. Baas rejiminin çöküşünün hemen ardından, İsrail ve İran hariç olmak üzere, Rusya ve Çin dahil birçok ülkenin yeni Şam yönetimiyle diplomatik temas tesis etmek amacıyla temsilcilik açma girişiminde bulunması, bu dönüşümün uluslararası karşılığını gözler önüne seriyor.
Suriye Geçici Yönetimi, devrimden sonraki ikinci yılına da büyük bir sorun yumağı ile girdi. Siyasal, ekonomik, toplumsal ve kurumsal meselelerin eşzamanlı olarak derinleştiği bu dönemde, ABD, BM, AB, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Türkiye gibi “destekçi aktörlerin” toleransı ve maddi-siyasal yardımı olmadan yönetimin istikrar üretme kapasitesi sınırlı. Geçici Başkan Ahmed el-Şara’nın devraldığı yapısal miras (çökmüş bir ekonomi, zayıflamış devlet kapasitesi, paramparça olmuş bir sosyo-politik doku) dış desteği zorunlu kılan faktörlerin başında.

Suriye halkının uzun yıllar sonra baskısız bir siyasal ortama kavuşması kuşkusuz önemli bir kazanım. Bununla birlikte devrim, siyasal mekanizmanın hazırlıksızlığını da açığa çıkardı. Bugün en acil beklenti, ağır aksak ilerleyen ekonomik, sosyal ve kültürel yeniden inşa sürecinin hızlı biçimde başlatılması. Suriye’nin çok dinli ve çok kültürlü dokusunu tehdit eden kritik meseleler çözülmedikçe, ülkenin Irak ve Lübnan benzeri kırılgan bir güvenlik iklimine sürüklenme ihtimali de güçleniyor.

ÇOK KATMANLI GÜVENLİK AÇMAZI

El-Şara’nın devraldığı en kritik iki sorun, Suriye’nin temel güvenlik mimarisini doğrudan etkiliyor. Biri Golan Tepeleri ve Hermon Dağı’ndaki İsrail işgali diğeri, Kuzey bölgelerde SDG’nin siyasi-askeri statüsünün çözülememesi. İsrail ordusunun Kuneytra’dan Süveyda’ya ve Hermon Dağı’na kadar uzanan hattaki fiilî askerî varlığını sürdürmesi, Güney Suriye’nin “hassasiyetini” artırıyor. Kuzeyde ise SDG dosyası, Ankara-Washington-İmralı üçgeninin belirleyici olduğu karmaşık bir güvenlik müzakeresine dönüşmüş vaziyette.

El-Şara’nın açıkladığı verilere göre, rejimin devrildiği 8 Aralık 2024’ten Eylül 2025’e kadar İsrail, Suriye’ye 1000’den fazla hava ve 400’den fazla kara saldırısı düzenledi. Bu tablo, ülkedeki kırılganlığın ciddiyetini gösteriyor. Netanyahu’nun Suriye’nin güneydoğusunda “silahsızlandırılmış geniş bir bölge” oluşturma iddiası, Şam açısından hem toprak bütünlüğünü hem de siyasal egemenliği zorlayan bir gelişme.
Suriye’nin iç istikrarı açısından en kritik toplumsal dosyalardan biri de Nusayri, Dürzi ve Kürt topluluklarının geleceğe dair belirsiz konumu. Farklı dönemlerde farklı bölgelerde ortaya çıkan Nusayri protestoları, bu toplumsal potansiyelin siyasal olarak nasıl şekilleneceğine dair soru işaretlerini artırıyor. Aynı şekilde Dürzi toplumunun İsrail istismarına açık hale gelmesi ve SDG’nin askerî-siyasi yapılanmasının geleceğinin belirsizliği, ülke içindeki etnik-mezhepsel dengeleri de hassaslaştırıyor. Bu noktada El-Şara’nın kapsayıcı, diyalog temelinde ilerleyen ve toplumsal çeşitliliğe duyarlı bir siyaset üretmesi zorunlu.

ABD VE TÜRKİYE’NİN BELİRLEYİCİ ROLÜ

Suriye krizinin mevcut aşamasında iki ülke öne çıkıyor: ABD ve Türkiye. ABD, El-Şara yönetimini uluslararası meşruiyet testinden geçirirken siyasal destek sunmaya devam ediyor. Trump’ın açık şekilde Suriye yönetimine güven telkin eden açıklamaları, Washington’un yeni Şam yönetimini bölgesel denklemde bir ortak olarak konumlandırma eğilimini gösteriyor. Ancak bu destek, Suriye’nin mali ve stratejik açıdan ABD’ye daha fazla bağımlı hale gelmesi ihtimalini de güçlendiriyor.

Türkiye ise 2011’den bu yana Suriye’de güvenlik dinamiklerinin en etkili aktörlerinden biri. Ankara’nın Şam’a önce Burhan Köroğlu’nu geçici maslahatgüzar olarak göndermesi, ardından Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz’ı büyükelçi olarak atama kararı, Türkiye’nin süreci yakından yönlendirme isteğini gösteriyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Suriye daha fazla parçalanabilir; bunu engellemek için altın oranı bulmak gerekiyor” açıklaması, Ankara’nın Şam’ın bütüncül siyaset üretme kapasitesine dair şüphelerini de ortaya koyuyor.

Suriye ekonomisinin yeniden ayağa kalkmasının en az 10 yıl süreceği ve yeniden inşa maliyetinin 400 milyar doları aşacağı tahmin ediliyor. Ülke nüfusunun % 69’unun yoksulluk sınırının altında yaşadığı, işsizliğin ise % 50’yi geçtiği düşünülürse, ekonomik toparlanmanın dış finansman olmaksızın mümkün olmadığı ortaya çıkıyor.

Suudi Arabistan, Katar ve BAE’nin finansman desteği, “koşullu kalkınma modeli” olarak şekillenmiş durumda. Bu koşulluluk, Suriye’nin gelecekteki dış politik hamlelerinin Körfez’in siyasal ajandasıyla uyumlu yürütülmesi beklentisini beraberinde getiriyor. Uluslararası bankacılık sisteminin henüz çalışmaması ve bürokrasinin hâlâ eski rejimin ağırlığını taşıması ise ekonomik dönüşümü daha da zorlaştırıyor.

GELECEK TASARIMININ EN KRITIK BILEŞENİ

SDG Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed’in Şam’ın Türkiye baskısı altında hareket ettiğine dair değerlendirmeleri, Kürt sorununun çözümündeki çoklu aktör problemini ortaya koyuyor. SDG’nin merkezi hükümete entegrasyonunu öngören 10 Mart mutabakatında yaşanan tıkanma, hem Ankara-İmralı hattını hem de Şam-Kuzey Suriye ilişkilerini doğrudan etkiliyor. Kürtlerin askerî kapasitesi, özerklik deneyimi ve siyasal örgütlülüğü Suriye’nin yeni siyasal düzeninde nasıl bir statüye sahip olacaklarına ilişkin tartışmaların hâlâ sonuçlanmadığını gösteriyor. Bu belirsizlik giderilmedikçe Suriye’nin istikrar kazanması mümkün görünmüyor.

Suriye devriminin önündeki en önemli avantajlardan biri uluslararası sistemde elde edilen meşruiyet ve ABD’nin tam desteği olarak öne çıkıyor. Buna karşın siyasal kurumların zayıflığı, geniş çaplı insani kriz, parçalanmış toplumsal yapı, dışa bağımlılık ve toprak bütünlüğü sorunu ülkenin önünde duran en büyük zorluklar. Suriye diasporasının, özellikle 1982’den bu yana farklı dalgalarla ülkeyi terk eden eğitimli nüfusun yeniden inşa sürecine entegre edilmesi ise kritik bir potansiyel sunuyor.

Baas rejiminin düşmesi halkta umut yaratmış olsa da devralınan siyasal, ekonomik ve toplumsal enkaz çok ağır. El-Şara yönetimi, devrimin yarattığı fırsat penceresini kullanabilmek için hem iç politikayı konsolide etmek hem de çok aktörlü dış baskı alanlarını dengelemek zorunda. Kürt meselesi çözülmedikçe, İsrail-Suriye hattındaki askerî gerilim azalmadıkça, Körfez finansmanı ve ABD desteği kurumsal sürdürülebilirlik kazanmadıkça Suriye’nin uzun vadeli istikrarı garanti altında değil.
Bütün bunlarla birlikte Suriye’den çıkacak “model”, yalnızca Şam’ın değil, bütün bölgenin geleceğini etkileyecek nitelikte.

perspektif-ortak-yayin-gorseli.jpg

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir