Görüşler

Toplumdan kopan birey topluma koşan insan

Toplumdan kopan birey topluma koşan insan

Bugün yalnızlığın ve bireyselliğin yüceltildiği bir çağda yaşıyoruz. Ancak bu çağ, toplumu tamamen geride bıraktığımız anlamına gelmiyor. Toplumsal hafıza hâlâ canlı.

Modern çağ, bireyin kutsandığı bir dönem olarak tanımlanıyor. Kendi kararlarını alan, kendi sınırlarını çizen, kendi dünyasında yaşamaya alışan insan tipi, bugünün temel öznesine dönüştü. Bu dönüşüm bireyi özgürleştirirken aynı zamanda onu bağımsızlaştırdı. Aile, parçalı ve geçici bir birlikteliğe dönüştü; komşuluk biçimsel bir selamlaşmaya; mahalle ise nostaljik bir hatıraya indirgendi. Toplumun ortak alanları sessizleşti.

Ancak bu süreç tek yönlü değil. Modern birey, kriz anlarında yalnız kalmıyor; aksine kolektif bir bilinçle harekete geçiyor. Bu durum, yalnız bireyin neden bir anda topluma aitmiş gibi davrandığı sorusunu gündeme getiriyor. Bu çelişki, aslında toplumsal belleğin gücünü gösteriyor.

YALNIZLIK ARTIYOR, AMA KOLEKTİF HAFIZA DİRENİYOR

TÜİK’in 2024 verilerine göre Türkiye’de yalnız yaşayan birey sayısı 5,3 milyonu aştı. Türkiye’deki hanelerin yaklaşık %20’si, yani her 5 haneden biri tek kişilik. Pandemi sonrasında ise dünya genelinde yalnızlık hissinin arttığına ilişkin çeşitli araştırmalar yayımlandı; bu çalışmaların bazıları yalnızlık oranlarının %20-25 seviyelerine çıktığını öne sürüyor. İnsan artık yalnız yaşıyor, yalnız çalışıyor, yalnız hasta oluyor — ve belki en önemlisi, yalnız düşünüyor.

Yine de bu tablo, toplumsal bağların tamamen koptuğu anlamına gelmiyor. Araştırmalar, pandemi sürecinde Türkiye’de toplumsal dayanışma reflekslerinin güçlendiğine işaret ediyor. Birey içine kapansa da, ortak bir duygu, ortak bir sorumluluk hâlâ hareket kabiliyetine sahip. Yani yalnızlık bireysel düzeyde artarken, toplumsal dayanışma kanalları tamamen tıkanmış değil.

TOPLUMSAL KODLAR: SESSİZ AKTARIMLAR, BEKLEYEN REFLEKSLER

İşte tam burada kültürel sosyolojinin temel taşlarından biri devreye giriyor: toplumsal hafıza.
“Bir çocuğun adalet arayışı, engelli ve yaşlılara yapılan eziyetler, sokak hayvanlarına yönelik zulüm ya da toplumsal eşitsizlik gibi meselelerde insanlar kendilerini doğrudan sorumlu hissetmeseler bile acıyı paylaşabiliyor.”

Sosyolog Maurice Halbwachs’a göre toplumsal hafıza, bireysel değil, kolektif bir bilinçtir. İnsan, yalnızca yaşadıklarıyla değil, ait olduğu toplumun belleğinden süzülen değerlerle şekillenir.

Bugünün bireyi, geleneksel aile yapısına uygun davranmayıp, bayramda komşusunun kapısını çalmamış olabilir. Ancak bir kriz anında yardıma koşmakta tereddüt etmez. Bu tür davranışlar yalnızca eğitimle ya da ahlaki değerlerle açıklanamaz; olağanüstü haller veya kriz hallerinde kültürel kodlar yeniden yüzeye çıkar.

Üstelik bu kolektif refleks, sadece fiziksel dayanışmayla sınırlı değildir. Pandemi döneminde olduğu gibi, 6 Şubat 2023 depremlerinde de milyonlarca insan yardım edemese bile yas tuttu, destek oldu, acıya ortaklık etti.

Bir çocuğun adalet arayışı, engelli ve yaşlılara yapılan eziyetler, sokak hayvanlarına yönelik zulüm ya da toplumsal eşitsizlik gibi meselelerde insanlar kendilerini doğrudan sorumlu hissetmeseler bile acıyı paylaşabiliyor.

İşte bu duygusal ortaklık, sessiz ama derin bir toplumsal aidiyetin göstergesidir.

Z KUŞAĞININ GÖRMEDİĞİNİ SAHİPLENMESİ: DUYGUSAL HAFIZANIN GÜCÜ

Z kuşağı, bireyselliğin hâkim olduğu bir çağda büyüdü. Sokakta oynamadı, komşularla bayramlaşmadı, eski mahalle kültürünü deneyimlemedi.

Ancak buna rağmen, bugün bir afet yaşandığında gönüllü olabiliyor, bir adaletsizlik karşısında ses çıkarabiliyor, tanımadığı insanların acısına ortak olabiliyor.

Bu, doğrudan bir deneyimin sonucu değil.

Bu, toplumun geçmişten bugüne taşıdığı duygusal hafızanın yeni kuşaklara sessizce aktarılmasıdır.
Z kuşağı yaşamadı; ama duydu, izledi, sezdi.

Toplumsal aidiyet artık yalnızca mekânlarla değil, duygularla aktarılıyor.

Ve bu kuşak, toplumun yaşamadığı ama hissettiği bir tarihin mirasçısı haline geliyor.

BİREYSELLİK: KAZANIM MI, TEHLİKE Mİ?

Bireysellik, modern çağın kazanımıdır. Ancak mutlaklaştığında yalnızlığa, yabancılaşmaya ve kopuşa yol açar.

Zygmunt Bauman’a göre, modern birey ilişki kurar ama bağ kuramaz. Bir anlamda, insanlar yan yana yaşar ama birlikte hissetmez hale gelir.

Bireyselleşme eğer sınır tanımazsa, toplumsal dokuyu zayıflatır.

Fakat bu süreç geri döndürülemez değildir. Çünkü toplumsal refleksler hâlâ orada, içimizde bir yerde beklemektedir.

Bazen bir çocuk, bazen bir sessizlik, bazen de bir büyük felaket — bu refleksleri yeniden harekete geçirebilir.

“Toplumun hafızası yaşarsa, toplum da yaşar. Ve bu bağ sürdükçe, yalnızlık dahi ortak bir sessizlik olur. Toplum, geçmişin geleceğe kalan izidir. Ve insan, bazen sadece o izi sürerek ait olur.”

TOPLUMDAN KOPAN BİREY, NEDEN GERİ DÖNER?

Bu başlık bir çelişki gibi görünebilir. Ama değil. Çünkü birey, sistemin itmesiyle yalnızlaşır; ama insan olmanın doğasında yalnız kalmamak vardır. Kriz anlarında birey, kendi içini taşıyamaz hale gelir. İşte o anda, içinde bastırdığı toplumsallık yüzeye çıkar. Bu dönüş bilinçli bir karar değil; bir hatırlamadır.
Toplumsal belleğin içimizde tuttuğu izler, bir olayla harekete geçer. Ve birey, sadece birey olmaktan çıkar. Toplumun bir parçasına, kültürel bir sürekliliğe, tarihsel bir aidiyete dönüşür.

SON SÖZ: TOPLUMU HATIRLAMAK, KENDİNİ HATIRLAMAKTIR

Bugün yalnızlığın ve bireyselliğin yüceltildiği bir çağda yaşıyoruz. Ancak bu çağ, toplumu tamamen geride bıraktığımız anlamına gelmiyor. Toplumsal hafıza hâlâ canlı. Z kuşağı dâhil, her bireyin içinde o belleğe dair bir iz taşıyor.

Toplumdan kopan birey, yeniden topluma koşuyorsa, bu geçmişle bağımızın hâlâ kopmadığını gösterir. Çünkü insan sadece birey değildir; aynı zamanda bir anlatının, bir hissin ve bir kolektif bilincin taşıyıcısıdır.

Toplumun hafızası yaşarsa, toplum da yaşar. Ve bu bağ sürdükçe, yalnızlık dahi ortak bir sessizlik olur.
Toplum, geçmişin geleceğe kalan izidir. Ve insan, bazen sadece o izi sürerek ait olur.

YAVUZ SALTIK KİMDİR?

Eski İBB Muhtarlık İşleri Daire Başkanı.

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir