ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ekim 2025’te Mısır’daki “Şarm el-Şeyh Barış Zirvesi”nde “Gazze’deki savaşın sona erdiğini” ve “Ortadoğu’nun yeni bir döneme girdiğini” ilan etti. Trump’a göre, ateşkesin ardından başlayan ikinci müzakere aşaması; İsrail’in kısmi geri çekilmesi, esir değişimi ve yeniden yapılanma sürecini kapsıyor. Ancak Trump’ın iyimser üslubu, bölgedeki gerçek durumu yansıtmıyor.
Washington ve Tel Aviv’in, Hamas’ın silahsızlandırılması konusundaki ısrarı; Gazze’de çok uluslu bir “istikrar gücü” kurulması; ve uluslararası gözetim altında, teknokratlardan oluşan bir “Filistin yönetim komitesi” oluşturulması planları ciddi şüpheler doğuruyor.
Trump’ın söylemi, tamamen İsrail’in diliyle örtüşüyor: Knesset’te yaptığı konuşmada, İsrail’in Amerikan silahlarını kullanmasından övgüyle söz etti; Hamas’a, İran’a ve Amerikan–İsrail tasavvuruna meydan okuyan tüm bölgesel aktörlere tehditler savurdu. “Yeni Ortadoğu” projesi, Washington ve Tel Aviv’in askeri kazanımlarını kalıcı siyasi düzenlere dönüştürme girişimidir.
ATEŞKES ANLAŞMASININ AYRINTILARI
Trump, 9 Ekim 2025’te, İsrail ve Hamas’ın kendisinin önerdiği “barış planını” kabul ettiğini duyurdu. Bu plan, İsrail’in savaş boyunca öne sürdüğü hemen tüm hedefleri içeriyordu. Ateşkes 10 Ekim’de yürürlüğe girdi; 13 Ekim’de esir değişimi başladı. Hamas, 20 İsrailli esiri serbest bırakırken, İsrail 1.968 Filistinliyi — aralarında 250 müebbet hükümlüsü bulunan — serbest bıraktı. Ayrıca Hamas, 4 İsrail askerinin cenazesini teslim etti; 24’ünün cenazesi için arama çalışmaları sürüyor. İsrail, her İsrailli cenazesi karşılığında 15 Filistinli cenazesi teslim etmeyi taahhüt etti.
Trump’ın Eylül 2025’te açıkladığı 21 maddelik plan uyarınca, İsrail güçleri “sarı hat” olarak bilinen sınıra kadar çekildi; bu da Gazze’nin yaklaşık %53’ünü kontrol altında tutmaya devam ettiği anlamına geliyor. İsrail, yardımların geçişini kısıtlasa ve anlaşma maddelerini esnetse de, ateşkes hâlen “resmî olarak geçerli” kabul ediliyor. Trump, siyasi sermayesinin büyük bir kısmını bu anlaşmaya yatırmış durumda ve küresel düzeyde geniş bir destek toplamış bulunuyor.
YENİ ORTADOĞU
Trump ve Netanyahu, “güç yoluyla barış” anlayışını savunarak Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme niyetlerini gizlemediler. Netanyahu, “İsrail’in gücü barışın teminatıdır” derken; Trump da “Bu yalnızca bir savaşın sonu değil, bir dönemin sonudur” ifadelerini kullandı.
Trump, Haziran 2025’te İran’ın nükleer tesislerine yapılan saldırının Gazze ateşkesine zemin hazırladığını belirtti. “İran nükleer silaha sahip olsaydı hiçbir Arap veya Müslüman ülke bu anlaşmaya yanaşmazdı” dedi. Ardından Arap ülkelerine, İsrail’le hızlı bir şekilde “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaları çağrısında bulundu.
Trump’ın mesajı açıktı: “İsrail askeri olarak kazandı; şimdi bu zaferi kalıcı barış ve refaha dönüştürme zamanı.”
Ancak sunduğu “barış planı”, bağımsız Filistin devleti kurulmasına dair somut bir yol haritası içermiyor. Arap ülkelerinden, “soykırım suçları işlemiş bir devleti ödüllendirmeleri” bekleniyor. Bu durum, tarihte benzeri görülmemiş bir ahlaki çelişki olarak nitelendiriliyor.
ANLAŞMANIN UYGULANMASINDAKİ ZORLUKLAR
1. Gazze’nin yönetimi:
Savaş sonrası Gazze’nin yönetimi hâlâ belirsiz. Direniş grupları, yalnızca Filistinlilerden oluşan bir yönetim talep ederken, Trump’ın planı uluslararası gözetim altında bir “Barış Konseyi” kurulmasını öngörüyor. Bu konseyin başkanlığını bizzat Trump üstlenmek istiyor.
2. Direnişin silahsızlandırılması:
Trump ve Netanyahu, Hamas’ın silahsızlandırılmasında ısrar ediyor. Hamas ise silahlarını yalnızca meşru bir Filistin devletine devredeceğini vurguluyor. Katar arabuluculuk yapıyor; ancak İsrail’in niyetine dair kuşkular sürüyor.
3. Filistinlilerin öz-yönetim hakkı:
Plan, Filistin devletinden “belirsiz” bir biçimde bahsediyor; devlet kurma hakkını “Filistin halkının arzusu” olarak tanımlıyor ama uluslararası bir hak olarak tanımıyor.
4. Garantilerin yokluğu:
Arap ülkelerinin, İsrail’den tazminat talep etmek yerine Gazze’nin yeniden inşasını finanse edip etmeyecekleri belirsiz. İsrail’in savaş hedeflerinden vazgeçeceğine dair hiçbir güvence yok.
5. ABD’nin süreklilik sorunu:
Trump’ın anlaşmanın uygulanmasını gerçekten takip edip etmeyeceği net değil. ABD’nin ilgisinin azalması, İsrail’e yeni saldırılar için fırsat yaratabilir.
SONUÇ
Trump’ın Gazze’de ateşkesi sağlama konusundaki ısrarı hem kişisel hem politik nedenlerle açıklanabilir:
· Narsistik kişiliği ve “kalıcı bir miras” bırakma arzusu,
· Nobel Barış Ödülü beklentisi,
· Kendi tabanında İsrail’in artan etkisine yönelik tepkiler.
Ayrıca, İsrail’in uluslararası alanda giderek yalnızlaşması ve soykırım suçlamalarına maruz kalması da Trump’ı bir tür “arabulucu” rolüne yöneltmiştir. Knesset’te Netanyahu’ya, “Artık zamanı geldi, dünya buna daha fazla dayanamaz” demiştir.
Bu plan, Filistin halkının çıkarlarına veya “kapsamlı barışa” hizmet etmekten uzaktır. Aslında, İsrail’in tüm taleplerini onaylamakta ve bölgeyi onun çıkarlarına göre yeniden şekillendirmeyi hedeflemektedir. Ancak yine de, Gazze’ye insani yardımın girmesini, yeniden inşa için bir kapı aralanmasını ve kitlesel göçün önlenmesini sağlaması bakımından, kısa vadede belirli bir önem taşımaktadır.
Gerçek ilerleme ancak Filistin ulusal birliğinin güçlenmesi, Arap ve Müslüman ülkelerin Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkına açık destek vermesi ve küresel dayanışma hareketlerinin büyümesiyle mümkündür. Ancak o zaman Trump ve Netanyahu’nun bölgeye dayattığı tablo değişebilir.
*Doha merkezli Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi, Siyasal Araştırmalar Birimi’nin 16 Ekim 2025 tarihli durum değerlendirmesidir.
