Görüşler

Üretimden kopuş, kentle uyumsuzluk ve yeni bir arayış

Üretimden kopuş, kentle uyumsuzluk ve yeni bir arayış

Kırsalın kolektif yaşam pratikleri, kentsel bireyciliğe geçişte yerini yabancılaşmaya bırakmaktadır. Kırsaldan kente göç eden bireyler sosyal olarak dışlanmış hissettiklerini ifade etmektedir. Bu uyumsuzluk, yalnızca gündelik hayatta değil, aynı zamanda toplumsal temsilde de karşılığını bulamamakta, bireyin görünürlüğünü azaltmaktadır.

SOSYOLOJİK BİR KIRILMANIN İZİNDE

Göç yalnızca bireyleri değil, kenti de dönüştürür. Kentin çeperlerinde oluşan yeni yerleşimler çoğunlukla plansız ve altyapıdan yoksundur. Manuel Castells’in mekânsal parçalanma kavramıyla işaret ettiği üzere, modern şehirler sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin etkisiyle birbirinden kopuk, izole yaşam alanlarına bölünme eğilimi gösterir.

Son 50 yılda Türkiye’de yaşanan iç göç hareketi, yalnızca bir yer değiştirme süreci değildir; aynı zamanda üretim ilişkilerinde, toplumsal yapıda ve bireylerin yaşam dünyasında köklü dönüşümler yaratmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2023 verilerine göre, nüfusun %93,4’ü artık kentsel alanlarda yaşamaktadır. 1980’lerde bu oran %44 seviyesindeydi. Bu dramatik dönüşüm, yalnızca mekânsal değil, aynı zamanda sosyoekonomik ve kültürel bir yeniden yapılanma sürecinin göstergesidir.
Bu yazı, kırsaldan kente göçün yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel, sınıfsal ve kimliksel düzeyde yarattığı çok katmanlı kırılmaları; sosyolojik literatür ışığında ve güncel veriler eşliğinde analiz etmeyi amaçlamaktadır.

ÜRETİMDEN KOPUŞ: TARIMSAL EMEKTEN KENT YOKSULLUĞUNA

Göç eden bireylerin önemli bir kısmı, tarımsal üretimin öznesi olarak kırsalda biçimlenmiş hayatlar sürmektedir. Ancak kentsel üretim yapıları, bu bireylerin sahip olduğu sermaye türleriyle (özellikle kültürel ve sosyal sermaye) örtüşmemektedir. Pierre Bourdieu’nün kavramsallaştırdığı üzere, kırsaldan göç eden bireylerin sahip olduğu “yerel habitus”, kentte geçerli olan sosyal düzen içinde değersizleşmekte ve bu bireyler yapısal dışlanmaya maruz kalmaktadır (Bourdieu, 1986).

2000’li yılların başında tarım sektörünün istihdam içindeki payı %35 iken, TÜİK’in 2022 verilerine göre bu oran %15,8’e düşmüştür. Aynı dönemde tarımsal gelirlerin GSYH içindeki payı ise %10’dan %5’in altına gerilemiştir. Kentte ise göçmen bireylerin büyük bir bölümü kayıt dışı, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışmaktadır. Bu, bireyi üretimden koparıp tüketimin pasif bir öznesine dönüştürmektedir. Anthony Giddens’ın yapı ve özne ilişkisi kuramına göre, birey kendi kaderini belirleme iradesine sahip olsa da, yapısal eşitsizlikler bu iradeyi büyük ölçüde sınırlar (Giddens, 1984).

KÜLTÜREL UYUM VE SOSYAL DIŞLANMA

Göç süreci aynı zamanda kültürel kodların çözülmesiyle de sonuçlanmaktadır. Kırsalın kolektif yaşam pratikleri, kentsel bireyciliğe geçişte yerini yabancılaşmaya bırakmaktadır. Kırsaldan kente göç eden bireyler sosyal olarak dışlanmış hissettiklerini ifade etmektedir. Bu uyumsuzluk, yalnızca gündelik hayatta değil, aynı zamanda toplumsal temsilde de karşılığını bulamamakta, bireyin görünürlüğünü azaltmaktadır.

KENTİ DE DEĞİŞTİREN GÖÇ: SESSİZ MAHALLELERDEN
BAĞIRAN YOKSULLUKLARA

Göç yalnızca bireyleri değil, kenti de dönüştürür. Kentin çeperlerinde oluşan yeni yerleşimler çoğunlukla plansız ve altyapıdan yoksundur. Manuel Castells’in mekânsal parçalanma kavramıyla işaret ettiği üzere, modern şehirler sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin etkisiyle birbirinden kopuk, izole yaşam alanlarına bölünme eğilimi gösterir.

İstanbul’da yapılan araştırmalar, gecekondu bölgelerinde yaşayanların büyük çoğunluğunun kırsaldan kente göç eden bireylerden oluştuğunu göstermektedir. Bu mahalleler zamanla sosyoekonomik olarak ayrışmış, “kentin içinde ama dışında” bir yaşam alanına dönüşmüştür. Aidiyet yerini aidiyetsizliğe, sosyal etkileşim ise izolasyona bırakmaktadır.

SINIFSAL GERİLİMLER VE SOSYAL ÇATIŞMA RİSKİ

Kentin çeperlerine sıkışan bu yeni yoksulluk, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sınıfsal bir krize de işaret eder. Göçle birlikte kentte oluşan düşük gelirli gruplar, sosyal yardımlar ve güvencesiz işler dışında sistemle ilişki kuramamaktadır. Bu durum, sınıfsal gerilimleri beslemekte, etnik ve mezhepsel farklılıklarla birleştiğinde politik kutuplaşmayı tetiklemektedir. Türkiye’de 1990 sonrası yaşanan birçok mahalle çatışması ve kent isyanı, doğrudan bu dinamiklerin ürünüdür.

YENİ KUŞAKLAR: KİMLİK BUNALIMI VE YURT DIŞI ARZUSU

Göçün etkisi yalnızca ilk kuşakta değil; kentte doğan ikinci ve üçüncü kuşakta da derin biçimde hissedilmektedir. Bu yeni nesiller ne kırsalın üretim kültürüne sahiptir, ne de kentli kimliğini tam olarak benimseyebilmektedir. Ortaya çıkan kimlik boşluğu, bireyde derin bir aidiyetsizlik duygusuna neden olmaktadır. Zygmunt Bauman’ın “akışkan kimlik” kavramı, bu kuşakların sürekli belirsizlik içinde salınan kimlik yapılarını açıklamak için oldukça işlevseldir (Bauman, 2000).

Bir vakıf üniversitesi tarafından, 18-29 yaş grubu arasında yapılan araştırmaya göre, gençlerin yüzde 76’sı daha iyi bir gelecek için yurt dışında yaşamak istemektedir. Bu, sadece bireysel bir hayal değil; kolektif bir umutsuzluk hâlidir.

SONUÇ: SOSYOLOJİK BİR KIRILMA HATTI OLARAK GÖÇ

Kırsaldan kente göç, Türkiye toplumunun yapısal dengelerini yeniden şekillendiren sosyolojik bir kırılmadır. Kırsal üretimden kopuş, kentteki dışlanma, sınıfsal ayrışma ve kimlik bunalımı ile birleştiğinde, göç sadece bir yer değiştirme değil; bir toplumun hafızasında açılan derin bir yaraya dönüşmektedir.
Kent, göçle geleni entegre edememekte; göç eden ise kente tutunamamaktadır. Bu çift taraflı hayal kırıklığı, Türkiye’nin kalkınma politikalarında, kent planlamasında ve sosyal politikalarında çok boyutlu bir yeniden düşünmeyi zorunlu kılmaktadır.

YAVUZ SALTIK KİMDİR

Yavuz Saltık, eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Muhtarlık İşleri Daire Başkanıdır.

YORUMLAR (1)
1 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir