Aile Dayanışma Ağı’nın (ADA) düzenlediği toplantıda konuşan Esenyurt’un seçilmiş Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in kızı ve avukatı Seraf Özer, babasının tutukluluğunun birinci yılı dolayısıyla yaşadıkları süreci ve verdikleri mücadeleyi anlattı. Duygu yüklü konuşmasında Özer, “Bir yıldır her gün babama kavuşabildiğim için bin kez şükrediyorum ama dışarıda ben de özgür değilim,” dedi.
“30 EKİM 2024’TE KABUSA UYANDIM”
Konuşmasına, “30 Ekim 2024… Bundan tam bir yıl önce, tam anlamıyla bir kabusa ve kaosa uyandım,” sözleriyle başlayan Özer, bir yıldır her gün Silivri Cezaevi’ne gittiğini söyledi.
“Babam bir senedir içeride, ben de bir senedir dışarıda özgür değilim. Silivri Cezaevi artık ikinci evim oldu.”
“İMAMOĞLU’NU DA ALDILAR AMA MÜCADELE BİTMEDİ”
Prof. Dr. Ahmet Özer’in tutuklanmasının ardından siyasi baskıların arttığını söyleyen Seraf Özer, 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun da tutuklanmasına atıfta bulundu:
“Benden, 30 Ekim 2024’ten önce hayatın tüm renklerini çaldılar. Sonra kanatlarımı kırmak istediler. Ama en başından beri yanımızda olan Özgürlerle birlikte, özgürlük mücadelesine devam ediyoruz.”
Özer, İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu ile olan dayanışmasına da değinerek, “Şimdi birlikte siyaset üstü bir mücadele veriyoruz, canlarımız için,” dedi.
“BU BİR ÖFKE DEĞİL, DİRENİŞ BİÇİMİ”
Babası hakkında açılan davayı “siyasi bir kumpas” olarak niteleyen Seraf Özer, yaşadıkları süreci şöyle anlattı:
“Babam 12 metrekarelik bir hücrede direnirken, ben öfkemin içinde yok olamazdım. Bu haksızlığın karşısında dimdik durabilmek için canımı dişime taktım.”
Babasının şafak vakti onlarca polisle gözaltına alınmasını ve evde yaşananları da anlatan Özer, “Annem onu uyandırmaya bile izin alamadı. ‘Çocuklarıma bir şey mi oldu?’ diye yataktan fırladı. O anı unutamıyorum,” dedi.
“ZULME SESSİZ KALANIN ŞEREFİNİ DE KAYBEDER”
Konuşmasının en dikkat çeken kısmında Seraf Özer, adalet ve vicdan çağrısı yaptı:
“Zulme sessiz kalanın sadece hakkını değil, şerefini de kaybeder. Bugünkü sessizliğiniz yarınınızın çığlığı olacak. Hukuk sadece kâğıda yazılan bir buyruk değil, insan olmanın gereği vicdanın sesidir.”
Özer, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın kayıtsızlığı toplumu çürütür. O yılan bir gün zehrini size de akıtır,” diyerek, toplumun her kesimini haksızlıklara karşı ses çıkarmaya çağırdı.
“BABAM BARIŞ İÇİN ÜRETMİŞ BİR İSİMDİR”
Seraf Özer, babasının hayatını barış ve kardeşliğe adadığını belirtti:
“Avukat kabininde bana, ‘Hayatım boyunca barış ve kardeşlik için çabaladım. Dışarıda olup katkı sunacağıma içeride olmam en büyük üzüntüm’ demişti.
Ama ben ona söz verdim: O hayatını adadığı barış da olacak. Bunun için ömrüm boyunca mücadele edeceğim.”
Konuşmasını “Ve sen asla yalnız yürümeyeceksin” sözleriyle tamamlayan Seraf Özer, babasının masumiyetine olan inancını vurguladı.
SERAF ÖZER'İN KONUŞMASININ TAMAMI İSE ŞU ŞEKİLDE:
30 Ekim 2024. Bundan tam 1 yıl önce ben, tam anlamıyla bir kabusa ve kaosa uyandım. Ama ömrümüzden ömür çalınan bu sürede yine de her gün babama sağlıkla kavuşabildiğim için güne bin kez şükrederek uyanıyorum. Tam 365 gündür.
Tam 1 yıldır her gün, istisnasız her gün, cezaevine gidiyorum. Babam 1 senedir içeride, bende dışarıda 1 senedir özgür değilim, Silivri Cezaevi adeta ikinci evim oldu.
Benden, 30 Ekim 2024’de önce hayatın tüm renklerini çaldılar, sonra kanatlarımı kırmak istediler. Çünkü babam haksızca tutsak edildikten sonra kanatlarına sığındığım, her koşulda yanımızda olan ve “kimse benim dostuma terörist diyemez” diye yeri göğü inleten benimkıymetli Başkanım Ekrem İmamoğlu’nu da 19 Mart’ta aldılar. Ama biz en başından beri yanımızda olan Özgürlerle, özgürlük mücadelesi vermeye devam ediyoruz. Kırılan kanadım ise gerisinde, büyük bir dayanışma içerisinde olduğum canım, yol arkadaşım, tanıdığım en güçlü kadınlardan biri olan Sn. Dilek İmamoğlu’nu bıraktı. Şimdi birlikte siyaset üstü bir mücadele veriyoruz, canlarımız için.
Kıymetli babam ve değerli müvekkilim Prof. Dr. Ahmet Özer özgür olup halkına hizmet etmek yerine, tutsak olup “benim tek şiarım halkıma hizmet etmek oldu” diye kendini savunmak durumunda bırakıldı.
Bu nasıl bir his, nasıl bir direniş biliyor musunuz? Azimle, bir milim geri adım atmadan, asla boyun eğmeden ama içinde çokça öfke barındıran bir mücadele. Çünkü tüm bu adaletsizliğin içerisinde adaletten başka sığınacak bir kapım, kapımız yok.
İlk günler çok öfkeliydim, gözüm kararmış kalbimde bir yumru ile zihnimde artık uğultuya dönüşmüş sesleri anlamaya çalışıyordum. Ancak kendime bir söz verdim, bu süreci akılla, sabırla ve dirayetle atlatacağız.
O gün bugündür, her gün, bir önceki günden daha azimli ve kararlı bir mücadele vermeye çalışıyorum. Babamın hak mücadelesinde ona laik olabilmek, bu haksızlığın karşısında dimdik durabilmek için tam anlamıyla canımı dişime taktım.
Alnımızın akıyla bu kumpastan çıkacağımız günü sabırla ve aynı zamanda sabırsızlıkla bekliyorum. Her geçen gün özgürlüğe bir adım daha yaklaşmış hissediyorum.
Hayatta en çok sevdiğim, hayat mentörüm, yaşam kaynağım ve masumiyetine yüzde yüz kefil olduğum, ne ki haksız ve hukuksuzca bir siyasi kumpasla 12 m2 bir hücrede tutsak edilen(!) babam için mücadele ediyorum.
Çok öfkeliyim;
• Babamın bir şafak vakti sanki bir canlı bomba alırmışçasına onlarca polisle göz altına alınmasına,
• Babamı annemin uyandırmasına izin verilmemesine ve “çocuklarıma bir şey mi oldu” diye terler akıtarak yataktan fırlamış olmasına,
• Aylarca tehdit mesajları almama vesile olanlara,
• 40 yıldır memleketimize kattıklarının onda birini yapmamış olanların bu süreci manipüle etmeye çalışmasına, kiminin de korkaklığına,
• Soframızda her gün bir tabak eksik kalmasına, her gün o eksikliği büyük bir buruklukla ama olgunca kucaklamak durumunda kalmamıza,
• Babamın ikinci kez dede oluşunu ona özgürlüğünde değil de gözyaşları içerisinde “Kayyıma Karşı Demokrasi Nöbeti”nde duyurmama,
• Yeğenim “Ahmedimiz” in doğumunu babama söylediğimde; yeniden dünyaya gelmiş gibi gülümsemesine, heyecanlanmasına, ama bunları yaşarken şahit olduğum burukluğuna,
• Gözbebeğimiz, babamın ilk torunu, benim biricik yeğenim Sohrap’ın Silivri 9 NoluCezaevini babamın çalışma ofisi olduğunu zannetmesine,
• Haksız tutsaklığından sonra ilk göz ağrımız Sohrap’ın “dede senin burada işin bitti, hadi eve gel, seni çok özledik” dedikten sonra hepimizin yüreğine hançerlenen bu sözlere gözyaşları ile sessiz kalmamıza,
• Bayramları sensiz geçirmemize, sofrada boğazımızda bir yumru, birbirimize acımızı dillendirmemeye çalışırken eksikliğinle mücadele etmeye çalışmamıza,
• Annemin babam gittiğinden beri kapı gıcırdıtısı duysa uyanmasına, paniklemesine,
• Benim geçmişten gelen reflekslerle üzüldüğüm veya mutlu olduğum her anda telefonu elime alıp seni arama girişiminde bulunmama, sonra senin 12 m2 bir hücrede olduğunla yüzleştiğimde kalbimde hissettiğim sızıya,
• Halkın sana olan büyük sevgisi ve ilgisi karşısında sorulan sorulara hukuk zemininde cevap veremeyişime
çok öfkeliyim. Ama öfkemle baş edebilmem, bunu bir azme ve kararlılığa çevirmem için önemli bir sebebim var. Ben Ahmet Özer’in kızıyım. O 12 m2 hücrede direnirken ben öfkemin içinde yok olamazdım.
Bu 1 yıla, hislerime, ailece yaşadıklarımıza dair anlatılacak çok iç sızım ve sizin yüreğinizi sızlatacak çok an’ımız var.
Ama bu dönemde konuşmamız gereken en önemli şey; Zulme sessiz kalanın sadece hakkını değil şerefini de kaybedeceğidir.
Dışarıdaki özgürlük için, demokrasi için bedel ödeyenlerin uğradığı haksızlığa sessiz kalmak, ileride yaşayacağınız kuvvetle muhtemel haksızlığın yolunu açmaktır.
İşte bu yüzden bu siyasi davalar, tünel bakışlı davalardır.
Sessiz kalmayın. Bugünkü sessizliğiniz yarınınızın çığlığı olacak, bunu bilin.
Bilinmelidir ki hukuk sadece kâğıda yazılan bir buyruk değildir. İnsan olmanın gereği vicdanının sesidir. Hukuk insanlığın ortak vicdanının dile gelmiş halidir. Herkese eşit işleyen, adalet dağıtan, yargılananlar arasında ayrım gözetmeyen hukuka ihtiyaç var bugün.
O nedenle yanlış olana karşı durmak herkesin, her yurttaşın en başta gelen sorumluluğudur. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın kayıtsızlığı toplumu çürütür, o yılan bir gün zehrini size de akıtır. Unutmayın, dünya bugün bu kadar kötüyse sadece bu kötülüğü işleyenler yüzünden değil aynı zamanda bu kötülüklere ses çıkarmayanların yüzündendir. O halde yarınlar için insanlık onuru için gerçek adil işleyen bir hukuk için herkesin kötülüğe karşı çıkması lazım.
Şimdi herkese sesleniyorum; Bilin ki susmak onaylamaktır.
Bugün karşı karşıya bulunduğumuz uygulamalar, ülkemizin nasıl bir tehdit altında olduğunun açık göstergesidir. Buna bizim için değil, kendiniz için ve çocuklarınız için kayıtsız kalmayın.
Son olarak; baba, büyük bir zulme uğruyorsun. Masumiyetini ailenle birlikte yürekten bilen, inanan dışarıda çok büyük bir ailen var. Avukat kabininde bir sohbetimizde; “Hayatım boyunca barış için kardeşlik için ürettim, çabaladım. Böyle bir dönemde dışarıda olup sürece katkı sağlayacağıma içeride olmam en büyük üzüntülerimden biri” demiştin.
O hayatını adadığın “barış” da olacak baba. Sana söz veriyorum bunun için ben de ömrüm boyunca mücadele edeceğim.
Ve sen, asla yalnız yürümeyeceksin.
Herkese çokça sevgi ve selamlarımla,
Av. Seraf Özer
Esenyurt’un Seçilmiş Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in Kızı ve Avukatı
