Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, KARAR TV’de Ahmet Taşgetiren’in sorularını yanıtladığı canlı yayında, İsrail’in bölgedeki istikrarsızlığın başlıca kaynağı haline geldiğini belirterek, Türkiye’nin Milli Güvenlik Stratejik belgesini bu yeni tehdit algısına göre güncellemesi gerektiğini vurguladı. İsrail'in bölgede etnik ve mezhepsel fay hatlarını kullanarak ülkeleri içten zayıflatmaya çalıştığını söyleyen Davutoğlu, Türkiye'nin hem bölgesel hem de uluslararası politikada daha proaktif bir rol üstlenmesi gerektiğini söyledi.
Suriye’de yaşanan gelişmelerin Türkiye açısından hayati önemde olduğunu ifade eden Davutoğlu, yalnızca Kuzey Suriye’ye odaklanmanın yetersiz kalacağını, Şam merkezli güçlü bir strateji geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Türkiye'nin Suriye'de dört kritik şehirde başkonsolosluk açması gerektiğini söyleyen Davutoğlu, bu merkezlerin askeri ve diplomatik açıdan güçlendirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Canlı yayın sırasında Dürzi lider Velid Canbolat ile yaptığı telefon görüşmesini de paylaşan Davutoğlu, Canbolat’ın Suriye'deki Dürzi-Sünni geriliminin Beyrut'a sıçramasından endişe duyduğunu aktardı. Bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin inisiyatif alması gerektiğini ifade eden Davutoğlu, Dürzi meselesinde arabulucu rolünün İsrail’e bırakılmaması gerektiğini belirtti.
Çözüm sürecine de değinen Davutoğlu, bölgesel istikrar ve iç barış açısından sürecin bir an önce yeniden başlatılması gerektiğini söyledi. Bu kez sürecin başarısı için toplumsal ve siyasi zeminin daha uygun olduğunu savunan Davutoğlu, MHP ile DEM Parti’nin bazı başlıklarda ortaklaşabileceği bir zeminin oluşmasının önemli bir fırsat sunduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanlığı makamının partiler üstü bir pozisyonda olması gerektiğini dile getiren Davutoğlu, “Yarın bir dış güçle savaş çıkarsa askerimizin hangi partiye oy verdiği önemli değil” diyerek birlik mesajı verdi. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin Türkiye’de kutuplaşmayı artırdığını savunan Davutoğlu, bu yaklaşımın hem siyaseti hem de devlet kurumlarını zayıflattığını ifade etti.
Türkiye’nin bölgesel krizlerin çözümünde akil bir rol üstlenmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, Atina’da katıldığı bir forumda dünya liderliği açısından büyük bir vizyon eksikliği olduğunu dile getirdiğini aktararak, Türkiye’nin bu boşluğu doldurabilecek bir ülke olması gerektiğini sözlerine ekledi.
Davutoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle;
"İSRAİL BÖLGEDE TEHDİT"
"İsrail bölgede bütün ülkeler için tehdittir. Türkiye'yi açık hedef gösteriyorlar. Bütün İsrail basınını takip ediyorum ben. Trump'ın yönetime gelmesiyle İsrail'de bir özgüven oldu. İstediğime saldırırım, istediğim başkenti vururum... İsrail BM'nin ürettiği bütün ilkeleri çiğnedi. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin tespit ettiği bütün insanlık suçları işlendi. İsrail'in tehdit olarak görülmesi son derece normal. 5 yılda bir yenilenen Milli Güvenlik Stratejik belgemiz bu yeni duruma göre uyarlanmalı.
"İSRAİL'İN HEP GÖZETTİĞİ TÜRKİYE'DİR"
Dünyanın bütün uluslararası örgütleri çatırdıyor. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik tutumu, İsrail'in tutumu bunlara bakıldığında Türkiye'nin yeni bir stratejik belgeye ihtiyacı var. Orta Doğu'nun dengelerini Türkiye, İran, Mısır oluşturuyor. İçerde de bir üçgen var; Suriye, Suudi Arabistan, Irak. Daha da küçük üçgen var; Ürdün, Lübnan, Filistin. İsrail her zaman en dışarıdaki üçgeni kontrol etmek ister. Bunlardan birini müttefik görmek ister. Nasır, Mısır'da otururken ve İsrail karşıtlığı yaparken, İran'da şah, İsrail yanlısıydı. Türkiye'nin daha dikkatli bir politikası vardı. 2012'de Mursi döneminde Türkiye ile Mısır çok yakınlaştı. İran'da şah devrildi, İsrail İran karşıtı bir tutum sergilerken Mısır, Camp David ile sistemin içerisine sokuldu. İsrail'in hep gözettiği Türkiye'dir. Bizim takip ettiğimiz politikalarda İsrail ile Suriye görüşmeleri de yaptık. Suriye adına Golan'ı kurtarmak için görüştük. Bu dönemde Türkiye'nin bölgede lider konumda olması İsrail'i çok tehdit etti. İçerideki ikinci üçgene bakıldığında da Suriye ile Irak aynı anda İsrail'e düşmandı ama birbirleriyle de hiç dost olmadılar. Suudi Arabistan'da da Amerika etkisi vardı. Ürdün, Lübnan, Filistin'de de aynısı... Bu denge Filistin'de Hamas etkili olmaya başlayınca Lübnan'da da İsrail karşıtlığı yükselince bozuldu. Ürdün tek taraflı olarak İsrail ile yürüttüğü ilişkilerde zorlanmaya başladı. İsrail bütün dengelerle oynayabilecek kapasiteye ilk kez ulaştı. Bunda Arap dünyasındaki bölünme, Baas rejiminin çökmesi etkili oldu. Bunda İsrail başarısı kadar bölgedeki ülkelerin kendi aralarındaki problemleri çözememelerinin büyük bir etkisi var.
İran'ın bu kadar zayıf düşmesi iyi bir şey değil. Ama aynı zamanda İran'ın her Sünni-Şii geriliminde mezhepçi bir tutumla Arapları tahrik etmesi de iyi bir şey değil. Lübnan Cumhurbaşkanı krizini 2002'de biz çözdük. Çünkü İran'la Suriye ile ilişkilerimiz vardı. Suriye'de son 8 ayda olanlar, orada yaşananlarla ilgili en çok bedel ödeyenin Türkiye idi. Ancak Türkiye bugün Suriye'de istediğimiz kadar ilişki kurabilmiş değil. Mesela Dürziler... Suriye'de büyük bir kargaşa var ve Türkiye'nin burada kimseye inisiyatif bırakmaması lazım.
"ÇÖZÜM SÜRECİ BİR AN ÖNCE ÇÖZÜLMELİ"
Bizimkilerin çok uyanık olması lazım. Nerede azınlık varsa İsrail onların sözcüsü gibi davranır. Çünkü ya ülkeleri birbiriyle çatıştırır ya da ülkelerin içindeki etnik gruplarla oynar. Onun için İsrail'in bir gözü Kürt meselesinde. Çözüm sürecinde bu sorun bir an önce bitmeli. Suriye bir kere karıştımı Türkiye'de sorunun çözülmesi de karışır. Ülkeler için İsrail şunu ister ya bir diktatör olsun kendi ülkesiyle uğraşsın dolayısıyla bana meydan okumasın. Diktatör yoksa kaos olsun. Kendi halkıyla barışık bir sistem istemez.
Suriye'de bugün Irak'la ilgili yapılan hata yapılmamalı. Kuzey Suriye bize yeter güneyde ne olursa olsun dememeliyiz. Bütün Suriye ile ilgili politikanız yoksa bütün Suriye politikanız iflas eder.
DAVUTOĞLU CANLI YAYINDA DÜRZİ LİDER CANBOLATLA GÖRÜŞTÜ
Bugün Lübnan'da Dürzi üst komitesi toplantı halindeydi. Şimdi toplantıdan çıkmış Velid Canbolat aradı. Çok kaygılı. Suriye'deki Dürzi-Sünni çatışması Beyrut'a, Dürzilerin yoğun olduğu Cebel el Dürzi'ye yansıyabilir. Şimdi Türkiye ne yapmalı? Sadece dikkatlerimizi Kuzey Suriye'deki PYD olgusuna yöneltirsek aynı Irak'ta karşılaştığımız sorunlarla karşılaşırız. Şam'da etkili olmadan Kuzey Suriye'de etkili olunmaz. Ulusal uzlaşı çok yavaş işliyor. Velid Canbolat'ta aynısını söylüyor, aslında Dürzi güvenlik güçlerinin Suriye Ulusal Ordusu'na entegre olması gerekiyordu. Şara askeri bir kurmay değil. Oraya askeri bir kurmay zihni lazım. Türkiye'nin bunu yaparken tereddüt etmemesi lazım. Dürzilerle ilgili bir sorun varsa İsrail'in değil Türkiye'nin çağırması lazım. Şara bundan rahatsız olmaz memnun olur. Türkiye'nin Suriye'de 4 yerde başkonsolosluğu olması lazım. Halep'te, Lazkiye'de, Deyrizor'da, Dara'da. Bu 4 merkez Suriye'nin hassas damarları. Oralara çok kuvvetli askeri istihbarat timi yollayacaksınız, askeri danışmanlık timi yollayacaksınız. Şu an Suriye'deki arkadaşlarımızın devlet tecrübesi yok Türkiye'nin destek vermesi lazım. Suriye konusunda en çok bedel ödeyen biziz. Suriye söz konusu olduğunda Amerika bize sormalı, biz onlara değil.
Trump'la Erdoğan NATO toplantısı hariç daha toplantı yapmadı. 2 gün önce Bahreyn Emiriyle toplantı yaptı. Ama Erdoğan'la Trump arasında gerçek bir görüşme olmadı. Suriye konusunda Amerika Türkiye'nin bazı hassasiyetlerini gözetiyor. PYD'ye verilen mesajlar doğru mesajlar. Aynı Amerika, terör örgütü liderlerini misafir edebileceklerini de söylüyor. Bu olmaz. Türkiye Afganistan değil. Biz Amerika'nın misafir ettiği bir kişi yüzünden 15 Temmuz'u yaşadık.
"DARA'DA TÜRK BAYRAĞI ASILMALI Kİ İSRAİL SÜVEYDA'DA HAYAL KURMASIN"
Ben Beşar Esad'ın gideceğini görüyordum ve söylüyordum Sayın Erdoğan'a. Ankara'daki arkadaşlara söylüyorum derhal 4 tane başkonsolosluk açın ve en iyi şekilde donatın. Dara'da Türk bayrağı asılmalı ki İsrail Süveyda'da hayal kurmasın. Kemalizm adına, sekülerlik adına, bence çok talihsiz bir açıklamadır Sayın Özel'in ümmetçilik diye gördüğü... Açsınlar TBMM'nin açılışının ertesi günü Gazi Mustafa Kemal'in Meclis'te yaptığı konuşmaya baksınlar. Diyor ki "Şu işler bittiktek sonra Suriye ile federalizm düşünebiliriz."
"DEM'LE MHP'NİN BİR YERDE BULUŞTUĞU PROJENİN BAŞARI ŞANSI YÜKSEK"
2013 tecrübesini hep beraber yaşadık. Çözüm süreci atıl kaldı. Kuzey Irak'ta bana bu çok soruldu, niye şimdi ümitli olalım diye. O günden bugüne birkaç fark var. hükümet bunu yaparken karşısında bir kesim tamamen blok olarak muhalefet karşısındaydı. Özellikle milliyetçi tabanın önem verdiği isimler karşısındaydı. Bu blokun etkisi süreci yavaşlattı. Şimdi ise Sayın Bahçeli'nin inisiyatifi başlatmış olması, milliyetçi kesimlerinde bunu bir proje haline dönüştürmesi hükümetin de sahiplenmesi halinde önemli bir fark oluşturuyor. DEM'le MHP'nin bir yerde buluştuğu projenin başarı şansı yüksektir. İkinci fark ise o zaman HDP'nin kafaları Gezi Parkı, 17-25 Aralık ve IŞİD'in ortaya çıkması ile birlikte Suriye'de kimyasal silah kullanması ve PYD'nin de onunla birlikte güçlenmesi. Suriye rejimi hiçbir zaman PYD ile savaşmadı. Bunlar ortaya çıkınca örgüt, Türkiye'de hükümetin zayıfladığını düşündü ve çözüm süreci yapmak istemedi. Bu süreç en kısa sürede tamamlanmalı. Yoksa bir anda her şey karışır ve birileri örgütü etkilemeye çalışır. Dün DEM'in Dürzi konusunda yaptığı açıklama da çok şanssız bir açıklamaydı. Dürzilerin arabuluculuğunu Türkiye üstlenmeli İsrail değil.
"BU İŞİN KAHRAMANI ŞEHİTLERİMİZ VE YAKINLARI"
Suça bulaşmamış örgüt elemanlarının belli bir hukuki prosedürle topluma kazandırılmalı. Bu hukuki bir zemine oturtulmalı. Diğer bir durum da tepedekilerin durumlarının ne olacağı. Diğer bir husus da hapishanede olan hasta ve yaşlıların durumları. Bunlar infaz yasasıyla düzenlenecek. Bir diğeri de kayyumlar meselesi. Bu sürecin kahramanı ne Sayın Erdoğan ne de Bahçeli'dir. Bu işin kahramanı şehitlerimiz ve yakınları. Böyle olmasaydı PKK silah bırakmazdı. AK Parti'den önemli bir isimle düğünde karşılaştık. Sürece ilişkin neden konuşmadıklarını sordum. Bahçeli konuşuyor. Sayın Erdoğan da iş iyice olgunlaştıktan sonra konuşuyor. Niye AK Parti'nin yetkilileri konuşmuyor? Çok otoriter rejimlerde liderin ne diyeceği belli olmadığı için liderin yanındakiler çok karar almazlar.
"HER GÜN BİR BELEDİYE BAŞKANINI TUTUKLAYARAK ÇÖZÜM SÜRECİ OLMAZ"
Bu konudaki hiçbir açıklamayı Sayın Erdoğan AK Parti toplantılarında yapmamalı. Millete hitap ettiğimiz bir konuşmada siyasi ittifaktan bahsedilmez. DEM-MHP-AK Parti ittifakı diye bir şeyden bahsedilmez. Silah bırakıldı artık orada Sayın Erdoğan'ın cumhurbaşkanı şapkası giymesi lazım. Böyle yürütülmez. Bu proje başarılı olacaksa ana muhalefet üzerinde baskı yaparak, onun alanını daraltarak, her gün bir belediye başkanını tutuklayarak samimiyetiniz sorgulanır. İnsaf... Bir tane AK Partili belediye başkanı içeride mi? Bir tanesi görevden alındı mı? En son görevden alınan Kadir Topbaş'tı.
Vatan ile millet cephe unsuru olmaz. İttifak olur. Cumhurbaşkanı vasfıyla bütün farklı düşünenleri bir masaya toplarsınız, insanların aralarındaki sorunu azaltırsınız, yarın herhangi bir dış güçle savaşacak olursak askerimizin komutanlarımızın hangi partiye oy verdiği önemli değil. Partili cumhurbaşkanlığı Türkiye'de cumhurbaşkanlığı makamını boşalttı. Partili cumhurbaşkanlığı, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kadar zarar verdi. Sayın Erdoğan'ın AK Parti-MHP-DEM açıklamasının ardından DEM çok ilkeli davrandı ve düzeltti. Ertesi gün de Erdoğan düzeltti.
"AKİL ÜLKE OLMAK ZORUNDAYIZ"
Atina'da forumda konuştum. Türkiye'de hiçbir foruma davet edilmiyorum ama Atina'da konuşuyorum. Orada dünyanın en büyük sorunlarından biri nedir diye sordular. Akil dünya lideri eksikliği diye cevap verdim. Vizyoner lider eksikliği, Trump'tan Putin'den vizyoner lider çıkar mı? Avrupa'da bu daha büyük eksiklik. Biz akil ülke olmak zorundayız. Türkiye Yüzyılı diye diye nereye kadar. Türkiye'de bütün kurallar karşıtlar için işliyor.
