Ahmet Davutoğlu'ndan Erdoğan'a 'Rant yasasını çıkarırsak ilçe başkanı bulamayız' yanıtı

Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, Hatay'da Ahmet Taşgetiren ve Elif Çakır'ın sorularını yanıtlarken, başbakanlık döneminde kendisinin Erdoğan'a Kanal İstanbul için, "Siz, İstanbul'u bir adaya döndürüyorsunuz" dediğini açıkladı. Erdoğan'ın ise kendisine, "Biz dediğinizi yaparsak, siyasi ahlak yasası ve imar yasası ile birlikte ilçe başkanı bulamayız" dediğini söyleyen Davutoğlu, "Nurdağı'na ilçe başkanı buldunuz ne oldu? İlçe belediye başkanı ve imar müdürünü birlikte tutukladınız" dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun konuk olduğu KARAR TV'nin Gündem Özel yayını Kahramanmaraş merkezli depremlerde en ağır yıkımı yaşayan illerden biri olan Hatay'da gerçekleşti.

Elif Çakır'ın ve Ahmet Taşgetiren'in depremlerden ağır hasar alan Hatay'ın son durumuna ilişkin düşünceleri üzerine Davutoğlu'nun cümlelerinin satırbaşları şu şekilde:

"Bu benim üçüncü gelişim. Geçen geldiğimde her günü bu konteyner kentte geçirdik. Bu arazi bataklık gibiydi neredeyse. Şimdi nerede 400 kişi barınıyor.

Sayılar söyleniyor; 49 bin 282. O çocukların yaşadıkları deprem hikayelerini geçen geldiğimde hep dinledim. Hepsi anlatmak istiyor. Öyle de anlaşıyorlar ki... "Ben hissettim" diyor. Depremden çıkış stratejisi belirlemiş çocuk...

İskenderun'un Pınarbaşı Mahallesi'ne gitti. geçen geldiğimde. Bir yaşlı elimden tuttu: "Burada bir yatak var ama nerede yatacağım?" dedi. O bölge Sayın Erdoğan'ın afet bölgesinden çıkardığı yer.

Bir başkası, "İki haftadır su görmedim" dedi. Büyük bir acı. Ben bu şehirlerin hepsinin tarihi dokusunu bilirim.

Sare Hanım ile geçen geldiğimizde gezdik, bir yer görüyorsunuz bundan daha kötüsü olamaz diyorsunuz, başka yere gidiyorsunuz bundan daha kötüsü olamaz diyorsunuz. Mozaik Hastanesi'ne gittik bugün. Ama başka bina da ayakta kalmış. Demek ki sağlam yapılan kalıyor.

Buradan çıkışın beş ilkesi olacak: Toprakla barışıp imar. Toprak diyor ki, "Benim üzerime bina yapma." Malatya'nın merkezinde de büyük yıkım var. Girdik Malatya'ya. Malatya'nın kayısı bahçelerinin olduğu yere 10 kat bina yapılmış. Biz topraktan geldik, toprağa gideceğiz. Her şehir için ayrı bir yasa çıkarmayı planlıyorduk. Ve en çok da İstanbul tabi. İstanbul'da herkes diken üstünde. Tayyip Erdoğan'la bütün mücadelemiz buydu. Kanal İstanbul'u yapmayın. Kanal İstanbul bir cinayettir. Rapor var.

'NURDAĞI'NA İLÇE BAŞKANI BULDUNUZ NE OLDU?'

2018'de son görüşmelerimizden birinde 33 sayfalık raporun bir kısmı Kanal İstanbul ile ilgili. "Siz İstanbul'u bir adaya döndürüyorsunuz" dedim kendisine. "Ahmet Bey" dedi "Köprüler"..." Köprüler çöker. O rant var ya o rant gözü bürüyen rant. "İşte biz dediğinizi yaparsak, siyasi ahlak yasası ve imar yasası ile birlikte ilçe başkanı bulamayız" dedi. Nurdağı'na ilçe başkanı buldunuz ne oldu? İlçe belediye başkanı ve imar müdürünü birlikte tutukladınız.

Tarih ve kültürle yapışık restorasyon yapacağız. Şimdi herkes enkaz kaldırma telaşında. Enkazı kaldırırken üç şeye dikkat edeceksiniz.

1-Enkazın içinde hala ceset olabilir.

2-İnsanların birikimleri orada.

3-Bu hafriyatı nereye kaldıracaksın?

Oranın toprak kalitesini bozar, çevre kirliliğine yol açar. O zamana kadar insanlarımızın geçici konutlarda ağırlanmasının yanı sıra öyle bir şehir kurmalıyız ki, "Seçim kazanacağız, acele edelim" denmez.

Deprem olmadan önce 30 Ocak'ta Ortak Politikalar Metni'ni açıkladık. O metinde çevre, şehircilik ve afet yönetimi kısmında ne yapacağımız yazıyor. Şehir konusu da benim hassasiyetimdir biliyorsunuz.

Deprem haberini alır almaz bütün il başkanlarımızı aradım ve bir tek Hatay İl Başkanımıza ulaşamadım. Her partinin depremin ilk zamanlarına dair planları var. Bütün partilerin fikirleriyle bir deprem komisyonu oluşturalım dedik. Ama bu yeterli değil. Geçen hafta bir çalıştay yaptık. Bu konularda en uzman isimlerle çalıştık. Her partinin bu çalışmaları var. Bir iktidar nasip olursa; halkın tek tek ihtiyaçlarına cevap verecek bir çalışma yapmak lazım. Bir aşama; depremden önce yapılan hazırlık. Sonrası deprem sonrası ilk üç gün, arama-kurtarma dönemi. Şimdilerde ise; artık insanlar kaybettiklerini kaybetti kendi hayatlarını nasıl kurmaları gerektiği telaşı içindeler.

'ASRIN FELAKETİ DEYİP İŞİN İÇİNDEN ÇIKMAYA ÇALIŞIYORLAR'

'Asrın felaket' deyip işin içinden çıkmaya çalışıyor. Adıyaman'a Kahramanmaraş'a gittiğimizde, "İlk iki gün kimseyi görmedik" diyorlar. Halk, devleti yanında görmek ister. Kırıkhan'da bir teyze, sarıldı, "Nerede benim devletim? Tuvalet için bu yıkık binalara giriyorum" dedi. Çadır temin ettik getirdik. O bana denk geldi getirdik. Üç insan var. Çadırı olmayıp çadır talep edenler, çadırı olup çadır kentte olmayanlar ve çadırı olup çadır kentte bulunanlar.

'TOPARLANAMANIN SEBEBİ HÜKÜMET SİSTEMİ'

Barınma sorunu var, gıda sorunu var, su ihtiyacı var. Bölgenin en ihtiyacı temiz su. Yönetim boşluğu var. Sistematik bakılmıyor. Bu konu siyasetsiz söylenemez. 'Hala neden toparlanamadı'nın arkasında siyaset var. Bunun sebebi; Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi.

Kurumlar işlerini yaparken otomatik olarak çalışsınlar. Afet yönetiminde de angajman kuralları vardır. Bunun olmadı için kurumlara güven lazım. AFAD'a, Kızılay'a ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne güveneceksin. Siz o sistemi kurduktan sonra her yere müdahil olmanız gerekmiyor. Am bugün Cumhurbaşkanına ihtiyaç var. Gelen haberlere göre; depremin haberinin cumhurbaşkanına saat 05.00 civarı olduğunu kanıtlıyor.

Bir adama görev verdiysen, "Bana sormadan yaparsın" diyeceksin. Kızılay'ı bir rant alanına dönüştürmüşler. AFAD'ı bir çiftlik haline dönüştürmüşler. Ben bırakmadan AFAD, hantal değildi, yukarıdan makro bakardı. Bizde Başbakanlığa bağlıydı. Şimdi İçişleri Bakanlığı'na bağlı. Birisi bir bakanın eniştesi... Kurum böyle yok oluyor. Kızılay'ın işi bir ticaret yapmak değil, holdingleşti. Neden? Binali Yıldırım'ın kardeşi Kızılay'ın başında. Kızı orada, gelini orada. Gönüllü olduğunda dahil burası aile şirketine dönüştürülmez.

Ahmet Taşgetiren: İlk üç gün için sayı Cumhurbaşkanı, "İlk günler için helallik istiyorum" dedi. Helallik istemenin arkasındaki sorumluluğun ne olduğunu düşünüyordur?

Dini kavramların içi boşaltıldı. 'Faiz yasağı' dendi en yüksek faizler katmerli katmerli verildi. Cumhurbaşkanı da "Faizle mücadele ediyorum" deyip dini kavramları tüketti. Aynı şey burada da geçerli. Helalleşme doğru bir kavram ama bir devlet adamının helalleşmesi sorumluluğu üstlenmekle olur. Diyecek ki, "Biz şunu şunu yapamadık ve yapamayanları görevden aldım. Ben de yapamadım ben de istifa ediyorum." Helalliğin karşılığı ne?

Bir de kader kavramını da burada örselediler. Böyle bir kader inancı yok İslam'da. Böyle kavramlar siyasi rant için tüketilir hale geldi. Ben çok net söylüyorum. 2015'te biz imar yasasını teklif ettik. O yasa ile on milyarlarca lira birikecekti.

'ERDOĞAN BENİ MÜTEAHHİTLERLE KARŞI KARŞIYA GETİRDİ'

Bunu söylediğimde müteahhitler beni yanlış anlamasın. O zaman da Erdoğan beni, müteahhitler ile karşı karşıya getirdi. Ben inşaat sektörünün niteliğini artırmak istiyorum. Ama Türkiye'de yerel imar baronları var ve ulusal imar balonları var. Neşteri alıp şöyle bir atacaktı. Bütün geçmiş imar müdürlerinin arşivini çıkaracağım. Ne emlak zenginleri var arada. Bu daire şöyle oluyor; "Şu kadar daire yapıyorum, sana da şu kadar vereyim."

İstanbul'da güya bir vakfa, tezinat ruhsatının verilmesi için bir gökdelenin 10 katını verdiğini söyledi, sahibi bana.

'ALDIM NEŞTERİ VURMAYA BAŞLADIM'

Türkiye'nin gözbebeği olan bir mahalle için, "ÇED Raporu olmadan yapmam" dedim. Dediler ki, "Şuraya bir okul yaptık." "Bir dakika, Türkiye Cumhuriyeti muktedir bir devlettir. Okulu ben yaparım. Sizin göreviniz okul yapmak değil, müteahhitliktir. Gidin işinizi yapın" dedim. Öyle olmuş ki, hayır görüntüsü altında, başka işler yapılır hale gelmiş. Ve bunların hepsi de dini kavramlarla yürür hale gelmiş. Neden bunlar beni hedef edindiler. Çünkü aldım neşteri, vurmaya başladım.

' 'SİZİNLE YOL YÜRÜMEM' DEDİM'

Biz bütün bu imar düzenlemelerini yapacaktık. Kadir Topbaş ve bütün daire başkanlarını topladım. "Burada gelen bütün rantları biliyorum. Bu şehre dokundurtmayacağım, kimin ilişkisini görürsem hesap sorarım" dedi. Onlar, benden hesap sordu. Hesap gördüler. Yoksa neydi benim günahım. En onurlu hesabı ben yaptım. "Sizinle yol yürümem" dedim.

Kurumların içinin boşalması gerekir. Bir siyasi iktidar vardır. Kurumlar, siyasi iktidara sabittir. Akıllı siyasi iktidar, kurumların başına yetkili birisini getirir ve der ki, "Sen serbestsin ama yanlış yaparsan hesap sorarım." Ben devleti böyle yönettim.

Bunların şu andaki hesabı; kaç müteahhit ne kadar para kazanacak hesabı. Yoksa neden davetiye usulü yapılır ihaleler. Üç-beş şirkete şehirler parsellenmiş. Bu olmaz.

Eğer bir siyasetçinin döneme başladığı ve bitirdiği dönem arasındaki mal farkını birisi bana soracak diye çekinse bu tür ilişkilere girmez. Herkesin takip ettiği işler var. Yukarıda bir oligarklar zinciri oluşuyor. Bu sadece bu iktidarda mı? Bundan önce de öyleydi. Ben bunu gördüm neşter gibi vurmaya kalktım.

Halka açık ihale yapılsaydı rant kaybederlerdi. 'Siyasi ahlak' dememin sebebi de bu. Şu anda bu kadar acele edilmesinin iki sebebi var. 1-'Seçim geliyor, bir şeyleri göstermemiz lazım.' 2-'Ya seçimde kaybedersek, şimdiden dağıtmaya başlayalım...'

'BİZ DE YÖNETTİK ÜLKEYİ'

Normal şartlarda görünmeyen yolsuzlukların bir-iki senedir görünmesinin sebebi nedir? Beş-altı yıl içinde Sedat Peker'in ve birçok ifşiyatı, 5-6 yılı kapsar. Biz de yönettik ülkeyi. Neden bizim dönemle ilgili, 'Şu var, bu var' gibi iddialar atılmıyor ortaya.

O dönemde hiç yoktu demiyorum. Yolsuzluk her zaman olur ama siyasi irade onu kesmek isterse yolsuzlukların önüne bir set çekilebilir. Şimdi şu telaş başladı, son dönemde olmasının sebebi de bu; başıma ne geleceği belli değil, kaybedebiliriz. Bu telaş insanları gelecekle ilgili kendilerini emniyete almaya sevk ediyor.

Bu ülkede başbakanlık yapmış birinin yurt dışında 20-30 milyarlık servetinden bahsediliyorsa... Herkes çapına göre... Başlarken hiçbirinin böyle bir düşüncesi olmayabilir.

Benim deprem dönemi ile ilgili kaygı duyduğum esaslar şuydu; barınma, sağlık, eğitim ve güvenlik. Güvenlik olmadığı zaman insanlar orada barınamıyor ve sivil toplum kuruluşları çalışamıyor.

'BİZİM MALZEMELERE AK PARTİ LOGOSU KOYDULAR'

Bizim gençlik kolları ilk gün geldiler aş evi açtılar. Daha sonra geldiler bana, "Efendim biz çıkmak zorundayız. Burada çeteler türemeye başladı" dediler. Sonra bütün sivil toplum Hatay'dan çıktı. Neden? Çünkü güvenlik yok. Askerin görünmesi o yüzden önemli. Ramazan'da da sivil toplumun buraya tekrar gelmesi lazım. Bizim halkımız yapar da. Devlet sınıfta kaldı millet ise takdirle geçti sınıfı.

Bizim ilk gönderdiğimiz tırlara AFAD tarafından el kondu. Neden el koyuyorsun? Bir şüphen varsa denetle. Bizim gönderdiğimiz malzemelere AK Parti logoları koydular. Başarısız olmamızın sebebi ego. Her şey benim elimde olacak. Her şey bana ait olacak.

'CUMHUR İTTİFAKI KAYIT DIŞI'

Elif Çakır: Cumhur İttifakı da çoğalıyor. Çünkü bu sistem bunu gerektiriyor. Fakat ortaklıkların gerçekten birbirine hiç benzemeyen yapılarda olduğu görülüyor. Doğu Perinçek, HÜDA PAR, MHP hepsi bir arada. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahmet Davutoğlu: Bu kayıt dışı ittifak. Bizim ittifakımız kayıtlı ittifak. Nasıl kayıtlı ittifak? Tarafları belli. Altı lider var, altı parti var. Oturmuşlar, en az 10'a yakın doküman imzalamışlar. 2 bin 300 maddeye imza atmışlar. İtirafımız belli, ittifakımız belli. Her şeyimiz kayıtlı.

Cumhur İttifakı, kayıt dışı ittifak. Nasıl oluyor? Şöyle oluyor. Hepsi Erdoğan ile ayrı ayrı iş görüyor. Erdoğan da hepsine bir mavi boncuk veriyor. Diğerleri birbirleriyle ilişkiye girmiyorlar fazla. Girseler bile anlaşmaları mümkün değil. Tek hedef; Erdoğan'ı orada tutmak.

100 yıllık Cumhuriyet, 75 yıllık demokrasi tarihinin en konforlu lideri Bahçeli'dir. Her türlü yetkiyi kullanabiliyor ama sorumluluğu yok. Oturuyor köşesinde. Mesela; Sinan Ateş mi öldürüldü? "Hukuk buna ceza vermeyecek" diyor. Selçuk Özdağ mı dövüldü? "Yok" diyor. Hukuka müdahale edebiliyor. Soylu hakkında iddialar mı var? "Hayır" diyor. Orada trafik polisi gibi idare ediyor.

'2001 KRİZİ ECEVİT'İN ÜZERİNE KALDI'

2001 krizi Ecevit'in üzerine kaldı ama Bahçeli de ortaktı. O kadar konforlu bir alanda tutuyor ki kendi. Sorarsan devlet, ondan sorulur. Bir daha sorarsan hiçbir şeyden sorumlu değil. Hiçbir kağıda imza atmamış, kayıt dışı dediğim bu. Ama her türlü gücü kullanabilen başka örneği dünyada bile yoktur. Neden? Çünkü Erdoğan'ın kendisine muhtaç olduğunu biliyor. Erdoğan da, "Bunlar bana hizmet ediyor" diyor. Vatan Partisi de bir konforda... Beştepe'nin içi Perinçekcilerle dolduruldu.

'BAHÇELİ'NİN KIRMIZI ÇİZGİSİ OLMAZ'

Bahçeli'nin kırmızı çizgisi olmaz. HÜDA PAR için Bahçeli'nin sesini yükseltmesini mi bekliyorsun. Yarın Erdoğan, HDP ile anlaşsa, Bahçeli hiç sesini çıkarmaz. İmralı'dan mektup geldiğinde Bahçeli'nin sesini duydunuz mu? Osman Öcalan, TRT'ye çıkarıldı, Bahçeli'den bir şey çıktı mı? Önemli olan bizden mi değil mi?

Bahçeli'nin tek kriteri var; bizden mi, değil mi?

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN