İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden Fransız Le Monde gazetesine yazdığı makalede, hakkında açılan davaları “Kafkavari” olarak tanımladı ve Türkiye’de yaşanan süreci “anti-demokratik bir güç gösterisi” olarak nitelendirdi. İmamoğlu, “Demokrasi, adalet ve hürriyet değerlerinin artık gündem olmadığını kabul etmiyorum. Buna inanmayı reddediyorum,” dedi.
“DÜNYAYI YENİDEN KAFKAVARİ BİR DÖNEME SOKMAYA ÇALIŞIYORLAR”
Makaleye Franz Kafka’nın Dava romanına atıfla başlayan İmamoğlu, 20. yüzyılın başındaki güvensizlik ve keyfi yargı atmosferine dikkat çekti:
“Josef K.’nın davasındaki gibi anlaşılmaz, belirsiz ve keyfi kurallarla yönetilen bir dünya yeniden karşımıza çıkarılmak isteniyor.”
İmamoğlu, insanlığın temel pusulası olması gereken değerlerin —adalet, özgürlük, kardeşlik ve demokrasi— yeniden tehdit altında olduğunu vurguladı:
“Yüz yıl sonra dünya, bu değerlerin artık geçerli olmadığına bizi ikna etmeye çalışan bir döneme giriyor. Buna inanmayı reddediyorum.”
“KAFKAVARİ BİR DAVA: 35 YIL ÖNCEKİ DİPLOMAM SAHTEYMİŞ GİBİ”
Cezaevinden yazdığı mektupta İmamoğlu, “resmî belgede sahtecilik” suçlamasıyla yargılandığı davayı ayrıntılandırdı.
“Dosyada hangi belgenin sahte olduğu ya da benim hangi sahteciliği işlediğim konusunda tek bir somut bilgi yok,” dedi.
İmamoğlu, 1994 yılında İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü’nden mezun olduğunu, ancak 18 Mart 2025’te üniversite diplomasının iptal edildiğini belirtti. Dekanın bu kararı onaylamamak için istifa ettiğini vurguladı:
“Bu karar hukuksuzdur. Mahkeme lehime karar verince, Hâkimler ve Savcılar Kurulu dosyadaki hâkimi hızla değiştirdi.”
“GERÇEK SUÇUM: İSTANBUL’U ÜÇ KEZ KAZANMAK VE 2028’E TEHDİT OLMAK”
İmamoğlu, diplomasının iptal edilmesinin amacının siyasi olduğunu öne sürdü:
“Diplomam, beni gelecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmaktan alıkoymak için iptal edildi. Gerçek suçum, Erdoğan’ın ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’ dediği şehri üç kez kazanmış olmam ve 2028’deki seçim için tehdit oluşturmamdır.”
Le Monde, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı adaylığı için üniversite diploması şartı bulunduğuna dikkat çekti.
“CEHALET GÜÇTÜR, ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR”
İmamoğlu, George Orwell’in 1984 romanından alıntı yaparak Türkiye’deki durumu eleştirdi:
“31 yıllık diplomam iptal edildi ama yetmedi; şimdi 8 yıldan fazla hapisle yargılanıyorum. Bu, özgürlüğün köleliğe, bilginin suça dönüştüğü bir dönemin yansımasıdır.”
“HALKIMIZLA BİRLİKTE TÜM KAFKAVARİ DAVALARI AŞACAĞIZ”
İmamoğlu, Türkiye’de hâkim olan baskı ortamına rağmen umutlu olduğunu belirtti:
“Karşımızda ne kadar büyük dağlar olursa olsun, halkımızın desteğiyle bunları başaracağız. Halkımız yüz yılı aşkın süredir demokrasiye bağlı, güçlü ve bağımsız bir halktır. Başaracağız.”
Le Monde makalesinin sonunda, İmamoğlu’nun “Avrupa değerlerine bağlı, hukuk devleti ilkelerini yeniden tesis edecek bir Türkiye vizyonu”ndan söz ettiği aktarıldı.
Makalenin tamamı şu şekilde:
“Demokrasi, adalet ve hürriyet değerlerinin artık gündem olmadığını kabul etmiyorum”
Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın baş rakibi, Mart ayında tutuklandı, üniversite diploması iptal edildi ve 8 yıl 9 aya kadar hapsi isteniyor.
Cezaevi hücresinden, Le Monde’a yazdığı bir Makalede, yapılanların anti-demokratik bir “coup de force” [“güç vuruşu”] olduğunu söylüyor.
Ağustos 1914’te, Kafka, Dava’yı yazmaya başladığında, I. Dünya Savaşı yeni başlamıştı. Dünya; adalet, demokrasi, kardeşlik ve özgürlük gibi temel değerlerin insanlığın pusulası olmaktan çıktığı; güvensizlik, kuşku ve kolay nefret dönemine giriyordu. Eserin yayınlandığı 1925’te (1930’ların eşiğinde) de durum böyleydi. 20. yüzyılın başında, ne ile suçlandığını bilmeden itham edilen ve yargılanan Josef K.’nın davasındaki gibi anlaşılmaz, belirsiz ve keyfi kurallarla yönetilen bir dünya ufukta beliriyordu.
100 yıl sonra, dünya yeniden, demokrasi, adalet, özgürlük ve temel insan haklarının artık geçerli olmadığına bizi ikna etmeye çalıştıkları bir döneme giriyor. Buna inanmayı reddediyorum.
Bundan daha iyisini hak ediyoruz. Dünyanın tüm halkları, yüzyıllar boyunca büyük bedellerle kazanılmış haklarımızı korumak ve her şeyden önce barışı muhafaza etmek için dayanışma içinde olmalı. Barışın en iyi teminatı ise her zaman olduğu gibi demokrasidir: Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler nihayetinde barışı korumak amacıyla demokrasiyi ve insan haklarını güçlendirmeye yönelik projelerdir.
Hiçbir ulus, kısa vadeli çıkarları uğruna temel değerlerine bağlılığını feda etmemelidir. Tarih boyunca Fransız halkı bu değerlerin savunulmasında öncü olmuştur; tıpkı Türk halkı gibi, bu zorlu mücadelelerle kazanılmış değerlere derinden bağlı kalmaktadır.
Bugün sizlere 12 m²’lik tek kişilik hücremden, “Kafkavari” davalarımdan biri hakkında birkaç söz söylemek için yazıyorum: Üniversite diplomamla ilgili “sahtecilik” davası! Savcının 8 yıl 9 ay hapis cezası talep ettiği “resmî belgede sahtecilik” suçlamasıyla yargılanmaktayım…
Dosyanın tek “küçük sorunu” şu: Savcının suçlaması hangi resmî belgenin sahte olduğu ya da benim hangi sahtecilik fiilini işlediğim konusunda somut bilgi içermiyor.
İsterseniz 35 yılı aşkın süre öncesine geri dönelim… 19 yaşındayım. Yaklaşık iki yüz yıllık geçmişi olan Amerika’daki Southeastern University College, Washington D.C. ile ilişkili University College of Northern Cyprus’ta okuyorum. İstanbul Üniversitesi’nin yatay geçiş kabul ettiğine dair bir ilan görüyorum; gerekli tüm koşulları sağladığım için başvuruyorum. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde (İngilizce Programında) dört yıl okuyorum; tüm sınavlarımı başarıyla geçiyor ve 1994’te diplomamı alıyorum.
Bu yılın 18 Mart’ında üniversite diplomam İstanbul Üniversitesi tarafından iptal edildi. Dekan, bu hukuksuz iptali onaylamaktansa istifa etmeyi tercih etti. Bu karara karşı İdare Mahkemesi’nde dava açtım: mahkemenin verdiği ara karar lehime olunca, (çoğunluğu Cumhurbaşkanı ve partisi tarafından atanan) Hâkimler ve Savcılar Kurulu dosyadaki hâkimi hızla değiştirdi!
Tüm bunların paralelinde sahtecilik suçundan ceza davası da başladı. Oysa hiçbir raporda sahte bir belgeden söz edilmemektedir. Josef K. gibi, 19 yaşındaki Ekrem İmamoğlu’nun neyle suçlandığını ben de bilmiyorum!
George Orwell ve 1984’ün dünyasını da hatırlıyorum. Kitapta tarif edilen rejimin meşhur sloganları şöyleydi: “Özgürlük köleliktir”, “Savaş barıştır”, “Cehalet güçtür.” Tamamen gerçek olan, 31 yıllık diplomam iptal edildi ancak yetmedi; yetkililer beni 8 yıldan fazla hapse de mahkûm etmek istiyor!
Diplomam, beni gelecek Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmaktan alıkoymak için iptal edildi.
[Le Monde yorumu: Üniversite diploması Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı adaylığı için şart].
İktidarın gözünde, gerçek “suçlarım” şunlar; Erdoğan’ın “İstanbul’u alan, Türkiye’yi alır” dediği İstanbul’u 3 kez kazanmış olmak ve 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimine girmemin iktidar için teşkil ettiği büyük tehlike.
Diplomama haksız şekilde el konulması hakkımdaki tek dava değil; hakkımda başka pek çok Kafkavari dava var: “hakaret”, “yolsuzluk”, “terörizm” (çünkü 2024’te İstanbul’daki belediye listelerime Kürt adaylar koymaya cesaret ettim). İşte mücadele ettiğimiz sistem bu.
24 Mart’ta 15 milyondan fazla Türk vatandaşı tarafından ön seçimle Cumhurbaşkanı adayı gösterildim. Partimiz, gelecek için, ülkemize yakışır, güzel bir vizyonu savunuyor. Yüzyılımıza yakışır, demokratik bir vizyon; herkes için daha güçlü hak ve özgürlükler içer, hükümetten bağımsız bir yargı, özgürce düşünen ve konuşan bir akademi, hükümetleri eleştirebilen gazeteciler ve protesto edebilen öğrenciler. Hukukun üstünlüğüne güven yeniden tesis edildiğinde ekonomik olarak gelişecek bir Türkiye. Avrupa’nın demokratik değerlerine bağlı, yaklaşık 80 yıldır Avrupa Konseyi üyesi ve AB müktesebatını iç hukukuna kazandırmış bir Türkiye, güvenilir bir ortak.
Karşımızda ne kadar büyük dağlar olursa olsun, halkımızın desteğiyle işte bunları başaracağız. Çünkü halkımız, yüz yılı aşkın süredir demokrasiye bağlı, güçlü ve bağımsız bir halktır. Başaracağız. Tüm “Kafkavari” davaları aşacağız!
[Le Monde yorumu: Ekrem İmamoglu, 2019’dan beri İstanbul Belediye Başkanı].
