Seyahat etmeyi sevenler özellikle de doğanın içinde yeşilin ve mavinin birleştiği yerde huzur bulanlar burası tam sizlik! Bu yarımadaya giden Antalya neymiş ki diye içinden geçirecek. Adım attığınız her yerden zeytin ve balık bereketi fışkırırken bu köy bir numaralı tercihiniz olacak.
Oldukça eski bir tarihi olan antik çağlardaki adıyla Apolyont olarak bilinen Ulubat Gölü’nün kıyısında küçük bir yarımada Gölyazı köyü. 200 yıllık Rum evleri, ünlü Ağlayan Çınarı ile akşam görenleri kendine hayran bırakan bu yer Bursa-İzmir karayolu üzerinde kalıyor. Hem yemyeşil doğasıyla hem tarihi dokularıyla oldukça büyüleyici bir atmosfere sahip olmasının yanı sıra tatil yapmak için oldukça ideal bir yer.
GEÇMİŞTEN KALAN MİRASLAR ETRAFINIZI ÇEVRELİYOR
Habertürk'te yer alan habere göre, bahsi geçen bu yarımadanın girişinde ziyaretçileri ilk olarak 12. yüzyıldan kalma küçük bir kilise karşılıyor. Buranın biraz ilerisinde ise karaya köprüsüyle tutunan Gölyazı Köyü bulunuyor. Oldukça eski bir köy olan bu köy, bir Rum köyü olarak biliniyor. Dolayısıyla geçmişten kalma mimariye sahip evlerle yeni betonarme evler iç içe duruyor. Antikçağda Apolyont Gölü olarak anılan Ulubat Gölü, eski bir hikayeyi de içinde barındırıyor. Efsaneye göre ışık tanrısı Apollon, gölün içindeki adaların ve kentin koruyucusu kabul ediliyordu.
HER TAŞINDA TARİHİ BULMAK MÜMKÜN
Oldukça eski bir geçmişe sahip olan bu köyde Apollon Tapınağı’nın kalıntılarını görmek oldukça mümkün. Uzun yıllar boyunca Bizans İmparatorluğu’nun himayesi altında hayat süren Gölyazı Köyü, Akşener daha sonra Osmanlı akıntılarına direnemeyerek Bursa ve Mudanya’dan kaçanların toplandığı bir yer haline gelmiştir. Birçok medeniyetin uğradığı bu yerde roma ve Bizans dönemlerinden kalma sur ve kale kalıntılarıyla karşılaşmak mümkün.
Köyün tarihi değerleri arasında Aya Konstantin Kilisesi ve antik tiyatro bulunurken Cumhuriyet öncesinde Gölyazı halkının yüzde 90’ı Rum, yüzde 10’u Müslüman’mış. Mübadele yıllarında Selanikli Türkler gelip bu köye yerleşmiş.
KIŞ MEVSİMİNDE ADA OLUYOR
Köyün sokakları hep eğimli ve tüm sokaklar göle çıkıyor. Bunun nedeni ise köyün yer aldığı adanın çevresinin yaklaşık 4 km uzunlukta ve ada kıyıdan merkeze doğru höyük şeklinde yükseliyor olması. Mevsimler arasında değişen su seviyesi farklılıklarıyla dönem dönem şekil değiştirebiliyor. Öyle ki yaz aylarında ve sonbaharda ağaçlar gölgeler oluştururken, kış mevsiminde suyun yükselmesiyle beraber yarıya kadar suya gömülüyorlar. Öte yandan köprünün ayakları da tamamen suyun altında kaldığı için kışın söz konusu bu köy ada haline geliyor.
İRİLİ UFAKLI ADALARI VAR
kuzey kıyısının yakınlarında içinde Gölyazı’nın da bulunduğu irili ufaklı adalar mevcut. Bu adalardan en büyüğü Halil Bey Adası iken Apolyont’a en yakın olan ada ise Kız Adası olarak biliniyor. Bunların yanı sıra gölde suların çekildiği zamanda gözler önüne çıkan Kız Adası’ndaki taş kalıntıların Apollon Tapınağı’na ait olduğu sanılıyor.
HEM BALIĞA ÇIKIN HEM ZEYTİN TOPLAYIN
Bu köyde yaşayanların yüzde 80’i balıkçılık ile uğraşıyor. Öyle ki çok eskiden hem balıkçılıkla geçimlerini sağlarken özellikle de kerevitle geçiniyorlarmış. Lakin hem fabrika atıklarıyla hem kanalizasyondan dolayı kirlenen göl ne yazık ki şu an eskisi kadar bereketli değil. Buna rağmen gölden en çok kızılkanat, tahta balığı, uskufya, sümüklü, çatak gibi balıklar çıkıyor. Eğer bu köye Kasım ayında giderseniz balıkların yanı sıra zeytin hasadıyla da tanışabilirsiniz.
