İsrail ne olacağına karar veremeyen bir devlet

Filistin meselesine ve İsrail'in işgalci politikasına dair kritik değerlendirmelerde bulunan Taha Özhan, 'İsrail için en büyük kriz, ne olacağını bilemiyor olmasıdır. İsrail ne olacağına karar veremeyen bir devlettir' şeklinde konuşarak Orta Doğu'daki tarihsel belirsizliklere dikkat çekti.

MUSTAFA SİVİŞ

KARAR TV'de Ahmet Taşgetiren ve Yusuf Ziya Cömert'in yorumuyla ekranlara gelen Yüzleşme programının bu haftaki konuğu, Ankara Enstitüsü Araştırma Direktörü Taha Özhan oldu. Hamas'ın 7 Ekim'de başlattığı operasyonlara ve İsrail'in işgalci politikasına dair önemli yorumlarda bulunan Özhan, 'İsrail için en büyük kriz, ne olacağını bilemiyor olmasıdır. İsrail ne olacağına karar veremeyen bir devlettir' ifadelerini kullandı.

İşte, Ankara Enstitüsü Araştırma Direktörü Taha Özhan'ın birbirinden değerli analizleri...

İSRAİL’İN SALDIRGAN POLİTİKASI VE ORTA DOĞU’NUN GELECEĞİ

Taha Özhan: Aslında İsrail gerçekten ABD’nin desteği altında bütün bunları yapıyor olabilir ama çuvaldızı kendimize batırmakta yarar var. Bölgemiz son 30 yıl içerisinde 2. işgalini gördü. Irak’ın işgal edilmesiyle birlikte 2.Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan denge bozularak mevcut fay hatları kırıldı. Bunların enerjisinin boşaltılması gerekiyor. Ama bölgemiz demokrasi adına bir adım atamadığı için fay hatlarında kırılmalar gerçekleşiyor. Burada da tam bir Amerikan felaketi yaşandı, Cumhuriyetçi bir hükümet olsaydı belki de farklı olabilirdi. Aslında biraz bölge halkları trollendi de. Obama’ya bakıldığında kendisi Filistin meselesini çok yakından bilen birisiydi. Ama burada tam anlamıyla büyük bir ihanet yaşandı. Bu da şöyle oldu, Amerikan Başkanı’ndan bu meseleyi yakından bilmesi nedeniyle adil bir pozisyon alması beklenirdi. Obama liberal bir panik içerisindeydi. Mısır’da darbe yaşandı ama ona darbe bile diyemedi.

Bunları anlatmamın nedeni, Orta Doğu’da birikmiş bir enerji olduğuna dikkat çekmektir. Kendi bölgemizde demokrasiyi sağlayamadıktan sonra bizim için bu kısır döngü değişmeyecek. Dolayısıyla her acı ve her kriz bizim için büyük ölçüde çözümsüzlük olarak değerlendirilecek.

İsrail’in işgali öylesine sapkın ki modern dünya böyle bir şey görmedi, Holokost 10.yılını gördüğünde son bulmuştu ama bu işgal on yıllardan bu yana devam ediyor.

FİLİSTİN’DEKİ AKTÖRLER NE YAPACAK?

Taha Özhan: Öncelikle 7 Ekim’in kaçınılmaz bir sonuç olarak görüyorum. Bu tarihin öncesinde Filistinli aktörler ile görüştüğümde, tamamen silahsız bir mücadelenin gerekli olduğunu söylemiştik. Burada demokrasi neden önemli? Arap isyanlarında da anlaşıldı ki en önemli silah, demokratikleşme vizyonudur. Şimdi bu olayla birlikte Filistin’deki aktörler için bir kez daha imkan açıldı. El-Fetih kendisini gözden geçirmek zorunda ve geçiriyor. Hamas’ın eylemi çok ciddi bir baskı getirdi.

İslam dünyasının seçilmiş aktörlerle arasının iyi olmadığını görebiliyoruz, onlar da bu şekilde devam etmesinden memnunlar. Ama çok büyük bir huzursuzluk var. Benim görebildiğim şey, önümüzdeki aylar veya 1-2 yıl içerisinde bu gerilimin orada taşınamayacağı, hem İsrail hem Hamas hem de Ramallah’da liderlik ve bakış açılarında değişiklikler olacağını tahmin ediyorum. Çünkü gerçekten taşınamaz bir duruma gelmiş durumda. Hamas’ın son taktiksel hamlesi de aslında bir açılım yapma derdinde olduğunu gösteriyor. Hamas son 10 gündür İsrail ile yeni bir esir takası yapmak istiyor. Bu takasta da 3-4 tane isim istiyor. O isimler de Hamas dışında ve Hamas’ın hiç anlaşamayacağı 3-4 ayrı grubun liderleri. Hamas bunu neden yapıyor? Kendi liderlerinden birini çıkartarak kendisini rahatlatmak ve diğer 3 lideri de çıkartarak Filistin'de yeni bir işbirliği ve uzlaşı atmosferi için çaba sarf etmek istiyor. Daha da ileri gitti ve geçen hafta FKÖ’nün altına girmek istediğini söyledi. Meclis, seçimler ve güç paylaşımı olsun istiyorlar. Burada genel tablo bu şekilde.

TÜRKİYE İÇİN FİLİSTİN DAVASI

Taha Özhan: Türkiye’nin bir Filistin dosyası yok. Bölgedeki diğer aktörlerin Filistin meselesinde İsrail’e bakış açıları Türkiye ile çok farklı. Türkiye ile İsrail’in ilişkileri hiçbir zaman çok iyi olmadı. Bir dönem için iyi gitti onun da nasıl olduğunu biliyoruz. O da 90’lar ve 28 Şubat dönemi. Bunun da nasıl olduğu ortada, ulusalcı aktörler gayri milli bir eksene savrulmuş, Tel-Aviv’den dünyaya bakan ve ‘İsrail’in çıpasıyla Amerika’da şu işi yaparız’ diyen sıradan analizlere dayana bir anlayış vardı.

Türkiye, İsrail ortaya çıktığından itibaren her zaman büyükelçi atamasında problem yaşamıştır. Bizim çoğu çıkar alanındaki pozisyonumuz onlar ile iyi ilişkiler kurmamıza müsaade edecek bir durumda değil. Ama diğer bölge ülkelerinin İsrail için böyle bir vizyon taşıdıkları ortada. Peki biz ne zamandan bu yana bundan kopmuş durumdayız? Başından beri kopmuş durumdayız, 1948’den bu yana diyorum. Benim Filistin doyasından kastettiğim şey şu, belli ki önümüzdeki yıllarda İsrail bir mesele ve Filistin de bir sorun olmaya devam edecek. Dolayısıyla güvenlik, dış politika ve diğer sektörlerde yoğun bir şekilde burayla ilgilenen, arada bir değil tıpkı Suriye gibi Irak gibi Türkiye’nin yoğun bir şekilde orada bakış açısının hazır olması gerekiyor. Bir de üstüne üstük Filistin meselesini diğer aktörlere göre çok çabuk şekilde kabul ettik. Hamas’ın Gazze’nin dışında iki tane yerde ofisi var. Bunlardan birisi İstanbul diğeri de Doha. Dolayısıyla Türkiye’nin elinde hem kullanabileceği varlıklar var hem de perspektifi burada dosya geliştirmesi için gerekli.

‘İSRAİL NE OLACAĞINA KARAR VEREMİYOR’

Taha Özhan: İsrail’in en büyük krizi, ne olacağını bilmiyor olmasıdır. İsrail yapıyor ama ne yaptığını da bilmiyor. ‘Siz bunu neden yapıyorsunuz?’ diye sorulduğunda ‘Ben ne yaptım?’ diyor. Bu artık travmatik bir hal aldı. Her geçen gün teokrat bir ülke olmaya giden, dinci Siyonistler ile seküler Siyonistlerin çarpıştığı acayip çelişkili bir ülke konumunda. Bütün bu çelişkilerin ötesinde de çözemediği bir sorun var, o da şu, bunca teori, silah, güç ve destekten sonra iş dönüyor dolaşıyor demografik yapı meselesine geliyor. İsrail’in işgal ettiği yerlerdeki Yahudi nüfusu 7 milyon civarında, Yahudi nüfusu da 7 milyon civarında. Bölgedeki Filistinlileri de dahil ederseniz Filistinli nüfusu 13 milyon civarında oluyor. Şimdi bu demografik gerçeklik ortadayken, bunca güç maksimizasyonu, Washington’un desteği, Londra’nın desteği, bölge ülkelerinden gelen destek, Filistinlilerin acziyeti bunların hepsi anlamsızlaşıyor. Ne yaparsanız yapın, önünüzde bir demografik gerçek var. Siz ne yapacaksınız bu nüfusla? Buna bir cevap verebilse. Onun için İsrail ne iki devletli çözüme yaklaşıyor ne de tek devletli bir çözüme yaklaşıyor. Çünkü İsrail ne olacağına karar verebilmiş bir ülke değil. Ya o distopik hayallerinin peşinden koşacak ya teolojik ve silahlı işlerin peşinden koşacak ya da 75 yıl önce başladığı bu start-up şirketi gibi sürekli güncelliğini koruyarak bir türlü kurumsallaşamayacak. İsrail’in de ne olabileceğine karar verebilmesi için dışarıdan destek vermek gerekiyor. Yahudi kimliği de işgalin altında oluşmuş bir kimlik. Dolayısıyla siz ne kadar böyle dini metinler ile mitolojiler ile 2-3 bin yıllık tarihler yazsanız da tarih boyunca ilk kez başka bir millet üzerinde hükümranlık kurma imkanına kavuşuyorsunuz ve bunu başarılı bir şekilde yapamıyorsunuz. Ve bu büyük bir krize dönüşmüş durumda. Son 20 yılda da Amerikan Siyonizmi’nin aldığı mesafe, Washington’ı başka bir yere getirdi. 90’lı yıllarda ne kadar güçlü olsalar bile bu kadar etkili değillerdi.