David Bentley Hart’ın ‘Tanrı Deneyimi: Mevcudiyet, Bilinç, Vecd’ başyapıtı Matbuat Yayın Grubu’nca okura sunuldu. Kitabı Türkçeye çeviren A. Nezih Seven, önemini KARAR’a yazdı. Kitabın her görüşten hemen herkes için harika bir fırsat sunduğunu belirten Seven, yazarın üç bölümlük eserinde klasik Tanrı tasavvurunu spesifik bir dinin bakış açısından değil, dinler üstü bir konseptte sunduğunu; bir kültür olarak büyük ölçüde unutmuş olduğumuz Tanrı konseptini hatırlattığını söylüyor.
A. NEZİH SEVEN
Tanrı’nın var olup olmadığı üzerine sürdürülen ve oldukça ilgi gören tartışmaların öncesinde yanıtlanması gereken bir başka soru sıklıkla gözden kaçar: ‘Tanrı’ sözcüğüyle kastedilen tam olarak nedir? Bu sözcüğün anlamında hemfikir olunmaksızın onun bir gerçekliğe işaret edip etmediğini tartışmak nafiledir. Güncel teolojinin tartışma yaratan orijinal isimlerinden biri olan David Bentley Hart, ‘Tanrı Deneyimi: Mevcudiyet, Bilinç, Vecd’ adlı başyapıtında işte bu birincil soruyla ilgilenmekte ve şayet ‘Tanrı’ sözcüğü bir başka kavram tarafından yeri doldurulamayacak bir felsefi konsepte işaret edecekse onun nasıl anlaşılması gerektiğini okuyucuya aktarmaktadır.
Bu elbette teizm-ateizm dikotomisini aşacak ve bizi farklı Tanrı tasavvurları üzerine de düşünmeye sevk edecek bir meseledir. Kitap da tam olarak bunu amaçlar; çeşitli argümanlar vasıtasıyla okuyucuyu belli bir fikre ikna etmeye çalışmaktan ziyade zihnimize yeşerdiğinde belli bir Tanrı tasavvurunu kavramamızı kolaylaştıracak düşünsel tohumlar eker. Bu Tanrı tasavvuru, günümüzde büyük bir yaygınlık kazanmış olan ‘teistik personalistik’ bir Tanrı tasavvuru değil, “klasik Tanrı tasavvurudur”… En sade şekliyle ifade etmek gerekirse, bu tasavvura göre Tanrı varlıklar âleminin bir üyesi değil, bu âlemi yokluğa düşmekten alıkoyan zemindir. Yazar tüm büyük teistik dinlerin tefekkürane geleneklerinde bu tasavvurun Tanrı’sına işaret edildiğini savunur ve başta İbrahimî dinler, Vedantik Hinduizm ve Sihizm olmak üzere çeşitli geleneklerden şaşırtıcı paralellikler sergileyen örnekler öne sürer.
KİTABIN BÖLÜMLERİ VE DOĞAL OLANI DOĞAÜSTÜ ARACILIĞI İLE DENEYİMLEMEK
Hart’ın kitabı, her biri kendi alt bölümlerine ayrılan üç ana kısımdan oluşmaktadır. İlk kısım olan ‘Tanrı, Tanrılar ve Dünya’da Tanrı’nın klasik tanımının ne olduğu ve günümüz teist-ateist tartışmalarının nasıl neredeyse hiçbir zaman klasik anlamda Tanrı’yı konu edinmediği anlatılmaktadır. İkinci kısım olan ‘Mevcudiyet, Bilinç, Vecd’ kitabın ana gövdesini oluşturmaktadır. Bu kısımda öncelikle modern insanın mevcudiyet konusu üzerine düşünmeye nasıl yabancılaştığının, ontolojiyle kozmolojiyi nasıl istikrarlı bir şekilde birbirine karıştırdığının altı çizilir (hem ‘teistler’ hem de ateistler için geçerli olan bir durum) ve mevcudiyetin kendisinin fizikalist bir açıklamasının olamayacağı savunulur. Sonrasında bilincin dünyanın mekanistik tasvirine nasıl hiçbir şekilde sığdırılamayacak bir fenomen olduğu açıklanır. Ve son olarak, aşkın değerlerin doğaüstülüğüne ve mutlakiyetine dikkat çekilerek, zihnin daima bunlara yönelik olan, tabiatın ötesine uzanan vecdî yapısı ele alınır. Ne mevcudiyetimiz, ne mevcudiyetimize ilişkin farkındalığımız, ne de mevcutlara ilişkin bilgimiz natüralistik tabloya uymaktadır: Doğal olanla her bir karşılaşmamız esasen doğaüstü aracılığıyladır. Üçüncü ve son kısım olan ‘Tanrı’nın Gerçekliği’ ise Tanrı’nın gerçekte nerede bulunabileceği ve hatta nasıl deneyimlenebileceği üzerine. Ne de olsa Tanrı, felsefi geleneği olan dinler tarafından yalnızca kavramsal bir nesne olarak değil, aynı zamanda deneyimlenebilir bir gerçeklik olarak tasavvur edilegelmiştir; her ne kadar esasen tüm deneyimin zemininde yer alan nihai gerçeklik olsa da bir şekilde daha ‘doğrudan’ bir deneyimine ulaşılabilecek bir gerçeklik. Bu bölümde yazar günümüzün mekanistik felsefesine ve radikal şüpheciliğine bir kez daha meydan okuyarak neden çeşitli geleneksel dinlerin meditatif pratikleri üzerine ciddiyetle eğilmemiz gerektiğini anlatmaktadır.
TANRI İÇİN METAKÜLTÜREL VE GELENEKSEL BİR TANIM ÖNERİSİ
Kitabın başlığındaki üç sözcük, yani ‘mevcudiyet, bilinç ve vecd’, esasen Sanskrit lisanında Tanrı’yı (Brahman) tanımlamak için kullanılan sat-cit-ananda üçlemesine karşılık gelmektedir. Doğu Ortodoks Kilisesi’ne mensup bir teolog olan yazar, bu üçlemeyle İbnü’l Arabî’nin ‘vücûd-vicdân-vecd’ üçlemesi arasındaki paralelliğe dikkat çeker. Bu üç sözcük gerçekten de kitabın iskeletini oluşturmaktadır; hem klasik anlamda Tanrı’nın tabiatını doğru bir şekilde tanımladıkları için, hem de günlük deneyimlerimizin içinde dünyanın mekanistik tasviriyle açıklanamayan, ilahi olana açılan birer kapıya karşılık geldikleri için.
KLASİK TANRI TASAVVURUYLA YENİDEN TANIŞMAK
Bu kitabın her görüşten hemen herkes için harika bir fırsat sunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Klasik Tanrı tasavvurunu spesifik bir dinin bakış açısından değil, dinler üstü bir konsept olarak, yalnızca teorik bir konu olarak değil, aynı zamanda en basit ve günlük olanları da dâhil tüm pratiğin zemini olarak sunan bir kitap bu; bir kültür olarak büyük ölçüde unutmuş olduğumuz bir Tanrı konseptini hatırlatan bir kitap. Ve hiç şüphesiz, yazarın da kitapta belirteceği üzere, eğer bir şeyi felsefi açıdan anlamlı bir şekilde reddedeceksek, neyi reddettiğimizi biliyor olmalıyız; bir şeyi unutmakla iyi edip etmediğimizi onun ne olduğunu münasip bir şekilde hatırlamaksızın bilemeyiz.
O hâlde bu kitap bir tür davet kitabı olarak kabul edilebilir: Gelin ve klasik teizmin Tanrı tasavvurunu, bu tasavvurun doğru olması hâlinde gerçekliğin tabiatına dair ne gibi çıkarımlar yapabileceğimizi görün. Bu yalnızca kendini nonteist olarak sınıflandıranlara değil, teist olarak sınıflandıran teistik personalistlere de bir çağrıdır. İkinci grup kimi zaman konuya dair ilkinden daha derin bir cehaletin içerisinde olabiliyor; klasik teistlerin bir tür panteist olduğu (ki bu tabirin bile kimilerinin zannettiği kadar standart bir tanımı yoktur ve ne kastedildiğinin açılması gerekir) veya klasik teistik tasavvurun objektif ahlaki değerler için bir temel teşkil edemeyeceği gibi iddiaların özellikle de Türkçe yayın yapan bazı popüler ‘din felsefecileri’ tarafından dillendirildiğini görmek mümkündür.
Kitabı okurken bu iddiaların neden temelsiz olduğunu zaten göreceksiniz; ama kısaca denebilir ki bu türden iddialar gerçekten üzerine düşünülerek ileri sürülmüş iddialar değiller ve basitçe konuya dair bilgi sahibi olmamaktan veya derin bir kafa karışıklığından kaynaklanıyorlar. Umalım ki bu kitap tüm bu bilgi eksikliğinin ve kafa karışıklığının giderilmesine yardımcı olsun.
YAZAR İLK KEZ TÜRKOFON OKURLARIYLA BULUŞUYOR
Tüm hususi niteliklerine ek olarak, bu kitap Türkçeye çevrilmiş ilk David Bentley Hart kitabı olması bakımından da son derece önemlidir. Hart, tavizsiz klasik teizm savunusuyla ve evrensel kurtuluşçuluğa, yani mensup olunan dinlerden bağımsız olarak tüm yaratılışın bir gün selamete kavuşacağı inancına yaptığı vurguyla modern din felsefesi tartışmalarında sıklıkla kendisinden bahsettiren etkili bir isimdir. Ancak henüz Türkçeye çevrilmiş bir makalesi bile yok. Çevirisine imza attığım ve Matbuat Yayın Grubu tarafından basılan Hart’ın bu başyapıtını Türkçeye kazandırarak Türkçe din felsefesi literatürünü genellikle yüzdüğü sığ sulardan daha derinlere çekebilmeyi umuyoruz.
DAVİD BENTLEY HART KİMDİR?
David Bentley Hart, 1965 yılında Maryland'de doğmuş Amerikalı bir filozof, teolog, din çalışmaları araştırmacısı, kurgu yazarı ve kültür eleştirmenidir. Anglikan bir ailenin mensubu olsa da henüz yirmili yaşlarının başlarındayken Doğu Ortodoks Kilisesi’ne geçiş yapmıştır. İnterdisipliner lisansını Maryland Üniversitesi’nde, teoloji yüksek lisansını Cambridge Üniversitesi'nde, din çalışmaları doktorasını ise Virginia Üniversitesi’nde tamamlamış, Virginia, St. Thomas, Duke ve Loyola üniversitelerinde dersler vermiştir. Hem klasik felsefe, orta çağ felsefesi ve kıta felsefesine hem de İncil metinleri, patristik metinler ve Dharmik öğretilere derinlemesine dalmış olan Hart, ontoloji ve karşılaştırmalı mitolojiden teolojik estetik ve varoluşçuluğa kadar oldukça geniş bir alanda pek çok yazı ve kitap kaleme almıştır. Günümüzde hem teistik personalizme karşı klasik teizmin, hem de evrensel kurtuluşçuluğun, yani tüm mevcudatın bir gün ebedi selamete ulaşacağı görüşünün akla ilk gelen savunucularındandır. Felsefi çalışmalarının yanı sıra çarpıcı Yeni Ahit çevirisiyle, romanlarıyla ve kısa hikâyeleriyle de tanınmaktadır. Sonraki eserlerinin temelini teşkil eden başyapıtının ‘Tanrı Deneyimi’ adlı eseri olduğu söylenebilir.