Cevat Şakir'in oğlu Sina Kabaağaç'ın anıları 'köşkler, sürgünler, bedeller' rafta: Paşazade babadan bohem oğula kalan dram

Cevat Şakir'in oğlu Sina Kabaağaç'ın anıları 'köşkler, sürgünler, bedeller' rafta: Paşazade babadan bohem oğula kalan dram

‘Halikarnas Balıkçısı’ olarak bilinen Cevat Şakir’in oğlu Sina Kabaağaç’ın anıları ‘Köşkler, Sürgünler, Bedeller’ adıyla Minoa Yayıncılık’tan çıktı. Babasını öldürmesi nedeniyle 14 yıl hapis cezası alan Cevat Şakir’in arkasında bıraktığı zorlu yaşamlara odaklanan kitapta, eşi Hamide Hanım’ın ve oğlu Sina’nın hüzünlü hikayesi yer alıyor. Kitap, Osmanlı’nın kudretli paşalarından zorlu Cumhuriyet döneminin bohem aydınına uzanan bir ailenin dramını gözler önüne seriyor.

BESİM DALGIÇ

Minoa Yayıncılık Sina Kabaağaç’ın ‘Köşkler, Sürgünler, Bedeller’ anı kitabını yayımladı. Aslında bu kitap Kabağaç’ın 1997’deki ölümünden önce yazılarını emanet ettiği dostlarınca toparlanıp başka bir yayınevince 2009’da başka bir adla da basılmıştı. Kitabın alt başlığı ‘Halikarnas Balıkçısı’nın Ardında Bıraktığı Yaşamlar’. Cevat Şakir’in hem babası hem de amcası II. Abdülhamit zamanında devlet ricalinde çok önemli yerlere gelmiş, Osmanlı’nın kudretli paşalarıydılar. Cevat Şakir ise Şakir Paşa’nın en büyük oğlu. Ama babasını öldürmesiyle 14 yıl ceza almış. İlk eşi İtalyan Agnesia ise boşanıp başkasıyla evlenmiş. Cevat Şakir’in cezası 7 yıl sonra affedilmiş. Dönünce de aralarında epey yaş farkı olmasına rağmen dayısının kızı Hamide Hanım’la ikinci evliliğini yapmış. Sina Kabağaç’ta 1924 yılında Üsküdar Şemsipaşa’da dünyaya gelmiş.

ANILAR GERÇEKTE BEBEK SİNA’NIN ANNESİNE AİT

Cevat Şakir iyi bir ressam ama geçimini yazarak sağlamış. ‘25’te ‘Resimli Hafta’ dergisindeki yazısı nedeniyle İstiklâl Mahkemesi’nce Bodrum’a 3 yıl sürgüne gönderilmiş. Bu arada Cevat Şakir’in ısrarıyla, kış ortasında, Hamide Hanım kucağında bebek Sina, hurda bir gemiyle Bodrum’a zorlu bir yolculuk yapmışlar. O yıllarda Bodrum’a ulaşım sadece denizden. Harp nedeniyle ekonomik olarak çöken sistemde yol parasını denkleştirmekse kolay değil. Cevat Şakir’in cezası nedeniyle dost bildikleri birçok kişi onlardan uzaklaşmış. Çok az kişi destek vermiş. Hamide Hanım evdeki eşyaları ucuzuna elden çıkarıp parayı zar zor denkleştirmiş. Sonuçta 5 gün, havasız, sağlıksız kamaralarda yapılan yolculuk... Bodrum’un neresi olduğu hakkında genç kadının hiçbir fikri yok. Yolculuğa çıkarken Hamide Hanım yaşadığı ruh halini “Puslu, zaman zaman karlı bir Şubat sabahı” diyerek ifade ediyor. Hamide Hanım iyi eğitimli, modern bir kadın. Aynı zamanda öğretmen. Bu kitaptaki anılar gerçekte bebek Sina’nın annesine ait. Büyüdüğündeyse oğlu Sina ile paylaştığı muhakkak.

Hamide Hanım Bodrum’da öğretmen olarak çalışmaya başlıyor. Cevat Şakir’in cezası nedeniyle düzenli bir geliri yok. Ailesinin maddi yardımına muhtaç. Girit muhacirlerinin yerleştirildikleri bir mahallede yaşıyorlar. Hamide Hanım o sırada Muğla’da meslek içi bir eğitim için Sina’yı da yanına alarak gitmek zorunda kalıyor. Bu sırada kocasının kendini boşayıp ardından Giritli bir ailenin 13-14 yaşlarındaki Hatice adlı kızıyla evlendiği haberiyle sarsılmasına rağmen Hamide Hanım dirayetlidir. Tekrar Bodrum’a dönüp öğretmenliğe devam ediyor, Sina’yı tek başına büyütüyor.

Haydarpaşa Lisesi’nden sonra Sina Kabaağaç üniversitede Klasik Filoloji Bölümü’ne girer. ‘65’te okutman olarak ayni bölümde göreve başlar. 1989 yılında da emekli olur. Sina Kabaağaç efsanevi bir hoca. 1997 yılında yaşama veda etmesine rağmen hâlâ fakültede onun anısına toplantılar düzenlenmekte. Şakir Paşa ailesinin birçok ferdinin ünü uluslararası boyuta taşınmışken Sina Kabağaç’ın bilinirliği fakülte dışında hemen hemen yok gibidir. Belki de bu durum onun tercihi...

Kitabı oluşturan anı yazılarına ne zaman başladığı bilinmiyor. İlginç olan durum ise Sina Kabağaç’ın birçok dostunu ‘70’li yıllardan beri tanırken Sina ağabeyle ancak ‘80’li yılların başında tanışmıştım. Özellikle Hilav’la çok yakındılar. Sina Kabağaç ‘80’lerin başında eşinden boşanınca Hilav’la Kazancı Yokuşu’nda bir evde birlikte kalıyorlardı. Taksim’de oturduğumdan sık sık onlara gidiyordum. Bazen evde, bazen Asmalımescit Yakup’ta ya da Refik’te buluşuyorduk. Sina Kabaağaç sakinliğiyle, muzipçe takılmalarıyla çok hoş biriydi. Ancak gözlerinden hayatı boyunca biriktirmiş olduğu hüzün de hissediliyordu. Hiçbir zaman babasından, ailesinden konuşmadık. Bir Kasım günü Kınalıada’daki aile evine gitmiştik. Geniş bahçesinde güzel bir gün geçirdik. Akşam son vapura saatine kadar kıyıda demlendik. Şimdi akılda kalmayan güzel şeylerden söz ettik. Onun son olarak emekliliğine yakın aylarda Sirkeci Büyük Postahane civarında karşılaşmış, bir yerde oturup sohbet etmiştik. Anımsadığım kadarıyla emekli olunca Ankara’ya annesinin yanına gideceğinden söz etmişti.

‘CEVDET BEY VE OĞULLARI’NDAKİ BURJUVA GERÇEKLİĞİ BU HİKÂYENİN YANINDA YAPAY KALIYOR

Osmanlı paşalarının, paşazadelerinin kudretleri, servetleri Cumhuriyet’le birlikte kısa zamanda tükenmiş. Onların yerini asker-sivil bürokrasiyle, iktidarın desteğine muhtaç yeni zenginler almış. Bu zenginler ise asla burjuva değil. İktidarı kontrol etme güçleri de niyetleri de yok. Sermaye birikimleriyse kısıtlı. Bir anı kitabı olmasına karşın, bir romana dönüşebilecek nitelikteki ‘Köşkler, Sürgünler, Bedeller’, Thomass Mann’ın ‘Buddenbrook Ailesi’nde ticaret burjivasinin sermaye birikimine çöken sanayi burjuvazisinin durumunu hatırlatıyor. ‘Cevdet Bey ve Oğulları’ndaki burjuva gerçekliği yapay kalırken, Sina Kabağaç’ın yazdıkları toplumsal gerçeğimizle daha çok örtüşüyor. İşte bu gerçekten bir roman çıkarsa Taner Ay’dan çıkar...

KATILDIĞI ‘MAVİ YOLCULUK’U CEVAT ÇAPAN ÇEKMİŞTİ

Sina Kabaağaç, ‘Köşkler, Sürgünler, Bedeller’de daha çok annesini, yaşadıkları çevreyi, toplumsal hayatı büyük bir doğallıkla anlatıyor. Babası Cevat Şakir’i içinden çıktığı aileden dolayı “Osmanlı hiyerarşisinde, makam olarak halk dediğimiz, yönetilen ve yönetilegelmiş (ezilmiş de diyebileceğimiz) kitlelerden ayrı konumdaydılar. Bu yetkiler ve egemenliklerle donatılmışlardı” diye tanımlarken, kendinden de “Yaşadığım koşullar da babamın ki gibi bir iradenin doğmasına el vermiyordu” diyerek tam tersi biri olduğunu söylüyor. Gerçekte de Sina Kabağaç paşazade bir babanın bohem sayılabilecek bir oğluydu. Ama babasına karşı bir kırgınlığı da yok. Hatta ‘61’de Macera teknesiyle yapılan Mavi Yolculuk’a Sina Kabaağaç kardeşleriyle birlikte katılmış. Bu yolculuğu Cevat Çapan 8 mm’lik filme çekmiş. ‘Mavi Yolculuk 1961’ adlı bu film YouTube’tan izlenebilir. Aslında Sina Kabağaç roman yazabilecek bir duyarlılığa sahip. Belki bu belgeleri, notları bu amaçla topladı. Ama sonunu getiremediği anlaşılıyor. Ama Bodrum’a ısrarla neden Morova ya da Mordoğan dediğinin bir açıklaması yok. Günümüzde Bitez’i geçince Mor Plaj diye bir yer var. Acaba bunun cevabı burada mı yatıyor?

YORUMLAR
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN