‘Gerçeğe Değen İhtimal’ romanı okurla buluşan Baki Can Ediboğlu: 90’ları değil, doğal halimizi özlüyoruz

‘Gerçeğe Değen İhtimal’ romanı okurla buluşan Baki Can Ediboğlu: 90’ları değil, doğal halimizi özlüyoruz

1990’lardan bugüne Türkiye’nin son 30 yıllık sancılı değişim sürecine ışık tutan bir aşk hikayesini anlattığı ‘Gerçeğe Değen İhtimal’ romanı okurla buluşan yazar Baki Can Ediboğlu: “90’lar dijital dünyanın bu radde insan yaşamına sokulmadığı bir geçiş dönemiydi. İnsan anda yaşıyor, dışarıdan yoğun bir bilgi akışına maruz kalmıyordu. Gözleri ekranlardan ziyade daha doğadaydı, daha doğaldık. 90’lara özlem aslında şimdiki zamanın yapaylığından 90’ların doğallığına bir dönüş arzusu.”

SEDAT PALUT

Yazar Baki Can Ediboğlu’nun dördüncü romanı ‘Gerçeğe Değen İhtimal’ Mayıs 2025’te Sayfa6 Yayınları tarafından okura sunuldu. Yazar yeni romanında Türkiye’nin hem siyasi hem toplumsal olarak büyük değişimler yaşadığı 1990’lardan bugüne uzanan bir aşk hikayesini anlatıyor. Başarılı bir memur ailesinin, ölümden korkan oğlu Eser ile zamandan korkan ‘mafyanın kızı’ Ekim’in aşk hikayesi üzerinden Türkiye’nin son 30 yıllık sancılı değişim dönemine ışık tutuyor. Romanında 90’lara damga vuran metal, arabesk ve tam bir ‘patlama’ halindeki Türk pop müziğini de atlamayan yazarla KARAR okurları için konuştuk.

Baki Bey, Gerçeğe Değen İhtimal adlı romanınız 90’larda başlayıp günümüze kadar gelen bir hikâyeyi anlatıyor. Romanı okurken şunu düşündüm: Bir aşkın hikayesi, kişinin ne kadar hayat hikayesidir?

Önce bu soruya aşkı tanımlamakla başlamak lazım. Aşkı tanımlamak için de en geriye rücu etmemiz gerek. Doğum anımıza. Yokluktan varlığa ilk çıkış anımıza. Annemize bitişikken ilk defa orada ayrılırız. Eksikliği ilk defa tadarız. Artık tam değiliz. Ağlarız. İsmimiz ve ayrımımızla beraber bir benlik sahibi oluruz. Artık ben ve öteki vardır. Çocukluğumuz karakterimizi şekillendirir. Zaman geçtikçe benliğimizi berkitiriz, etrafına kalın kalın duvarlar öreriz. Bütün bu çabaya rağmen eksiklik hissi baki kalır, hatta benlik kuvvetlendikçe daha da eksiklik hissederiz. Benlik en büyük ayrımdır. İşte bu ayrımı kapatmak için aşka sığınırız, çünkü aşk doğarken yitirdiğimiz o tamlığa rücu etme girişimidir. Kirpi gibi diğer kirpiye yaklaşırız, bir mesafede dikenler batar. Bir hayat boyunca bu girişimi sürdürürüz. Dolayısıyla bu girişimi ve aşkı hayatının merkez noktasına alma ölçüsünde hayat hikayesidir diyebiliriz. Tabi bir de dünyevi anlamda olmayan aşk meselesi var, oraya hiç girmedim…

10kr02-mank
38 yaşındaki yazar Baki Can Ediboğlu yeni romanı ‘Gerçeğe Değen İhtimal’den önce ‘Üç Nokta’, ‘Kadıköy’de Gün Batımı’, ‘Olamayanların Mabedi’ romanlarını okurla buluşturmuştu.

Romandaki karakterlerinizden Pınar Hanım, “Kadın dediğin çiledir,” diyor kahramanımıza. Bunu Ortadoğu’na özgü bir değerlendirme olarak okuyabilir miyiz?

Öncelikle burada kimlik meselesine dikkat çekmek lazım. Kimlik nedir, nasıl oluşur, bu topluma nasıl hâkim olur. Hepimizin saf bir özü vardır. Bize ilk verilen kimlikle o özün etrafına ben denilen o ilk duvarı öreriz. Ona alışırız, ‘ben’ ve ‘öteki’ ortaya çıkar. Sonra yeni kimlikler ediniriz. Özden ayrılığımız daha da derinleşir duvarlarımız daha da kalınlaşır. Sahte benliklerle kuşatılırız. Kendimiz gibileri buluruz ‘Biz’ ve ‘Onlar’ kavramı peyda olur. Böyle böyle kendi etrafımıza sayısız duvarlar örerek çoğunluğu dışarıda bırakıp ötekileştiririz, aynı şekilde ötekileştiriliriz. Azap başlar. Acı başlar. İsim, ülke, din, iş, takım; sayısız kimlikle kendimize bir arka kapak yazısı yazar onu oynarız. Oysa bunların hepsi bizi özden uzaklaştıran bir gürültüdür ve bu gürültünün altında kendi özgün sesimizi işitmek çok zordur. Burada Pınar Hanım çevresinden ona yapışan sayısız kimliğin bir harmanlamasıyla bu değerlendirmeyi yapıyor.

Ölüme de birçok gönderme yapıyorsunuz. “Yaşam, ölümün izdüşümüdür,” gibi. Sizce, bu yüzden mi ölümün çağrısını duyunca insanoğlu yaşadığını unutuyor?

Doğumdan önce ve ölümden sonra iki boşluk, bilinmezlik, nokta arasında bir salınımdadır insan. Bu iki nokta arasında yaşadığını yaşam diye isimlendirir. Peki yaşamı açtığımızda ortaya çıkan nedir. Uzun ölümler silsilesi… Hiçbir zaman aynı halde kalmıyoruz. Dikkatlice bakıldığında her an aslında ölüp yeni bir ana doğuyoruz. Aynı nehre iki defa giremiyoruz. İbnü’l Arabi’nin güzel bir sözü vardır: “Her şey, bir suretten diğerine sürekli değişir. Hayal de bu demektir ve hayalin anlamı budur.” Ölüm ve yaşam birbirine girift bir halde. Uyku, rüya, uyanış. Aslında kelimeler de bir yerde yetersiz. Aslında hepimiz birliğe, özümüze, hakikatimize geri dönüş arzusu içindeyiz. Ölümün çağrısı bir yerde hakikatin gerdiğimiz yerin, tekliğin çağrısı. İlim bir nokta idi onu cahiller çoğalttı derler ya. Sanki hakikat de böyle…

AŞK, BAŞKALARININ AÇTIĞI YARALARA KARŞI BİR DİRENİŞ BİÇİMİ

Roman kahramanınız geçmişin yaralarını sarmaya çalışan bir karakter olarak karşımızda. Aşk bir yara bandı görevi görebilir mi?

Yara zamanın insanda açtığı gediklerdir. Yara doğumla başlayan bir parçalanma, bozulmadır. Entropi, bozulma geri döndürülemez. Zaman ileriye doğru sarındıkça insanın içindeki gedikler büyür, derinleşir. Bir taşın dövüle dövüle biçim kazanması gibi insana da biçimini veren unsurdur yaralar. Yara insana içkindir. Aşk bir tamamlanma girişimi olduğu kadar entropiye bir başkaldırıdır. Toplumun, başkalarının açtığı yaralara karşı bir direniş biçimidir, fakat direnilen unsur zamandır. Zamanın kudreti karşısında direnmek nafiledir. Yara bandı yaraları iyileştirmez saklar. Oysa yarayı kabullenmek, kendine hasretmek insanı yaranın üzerine çıkarır. İnsan yaşadığı her anla beraber bir tamlığa ulaşır. Bu bilinçle beraber aşk insanı aşkınlığa ulaştırır…

Hakikati arayan kahramanımız için önemli olan onu bulmak mı yoksa yolda olmak mı? Ne dersiniz?

İbnü’l Arabi’ye göre insanın sabit kalamaz, aslında bir rüyayı yaşar. Her an hem şeklimiz hem de kendimize dair algımız değişiyor. Kendimizi sınırlı zihnimizin algılayabildiği kadarıyla tanımlıyoruz. Bu değişimler içinde değişmeyen bir sabit var, bu özümüzdür. Öze rüyamızı tabir ederek ulaşırız. Hakikat budur. Daha önce söylediğim gibi hakikat dilsizdir, tektir ve andadır. Zihnimizin dinginliğinde, benliğimizden soyunduğumuzda bize belirir. Hakikate ulaşmak içinse sayısız yol mevcuttur. Her insan kendi içsel seyahatine çıkar. Kahramanımızda en başlarında farklı olmasa da böyle bir seyahat, seyr-i suluk içerisindedir. Hakikati bulmak ve yolda olmak, aslında ikisi de bir tekillik içinde erir. Zaten yolda olmak hakikati bulmaktır. Tıpkı doğumun aslında ölüm olduğu gibi…

ANDA YAŞIYOR, DAHA AZ BİLGİYE MARUZ KALIYORDUK

Romanda 90ların sanatçıları, şarkıları da yer alıyor. Günümüzde de 90’lara büyük bir özlem var. Bu nostaljinin sosyolojik sebepleri nedir sizce?

Romanın izleklerinden biri de entropidir. Peki ya entropi ne demek, kısacası bozulma demektir. Geçmiş daha kararlı bir yapıdadır. İleriye gidildikçe bozulma artar. Entropi geri döndürülemez. Çocukluk yetişkinliğe göre daha kararlıdır. İşte burada da 90’lar karakterlerin entropiye daha az maruz kaldığı bir dönemi ifade ediyor. Hepimiz çocukluğumuzun kaygısız bir yaz günü öğleden sonrasını özlemle anmaz mıyız? 90’lar dönemi daha dijital dünyanın bu radde insan yaşamına sokulmadığı bir geçiş dönemiydi. Belki de bu yüzden insan daha anda yaşıyordu. Bilgi alma kaynakları sınırlı olduğundan insanlar dışarıdan yoğun bir bilgi akışına maruz kalmıyordu. Zaman hissediliyordu, boşlukların bir anlamı vardı, insan sıkılabiliyordu, tefekkür edebiliyordu, gözleri ekranlardan ziyade daha doğadaydı, daha doğaldık. Dolayısıyla diyebilirim ki bu özlem aslında 90’lardan ziyade şimdiki zamanın yapaylığından 90’ların doğallığına bir dönüş arzusudur.

YORUMLAR (1)
1 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN