Sadık Yalsızuçanlar’ın yeni romanı ‘Hallâc-ı Mansûr: ‘Hakikî aşkın dumanı olmaz’

Sadık Yalsızuçanlar’ın yeni romanı ‘Hallâc-ı Mansûr: ‘Hakikî aşkın dumanı olmaz’

Yeni romanı ‘Ya Mânâ Ya Riyâ’da, Hallac-ı Mansûr’un sırlarla örülü yolculuğunu Massignon, Tusteri, Fethi Gemuhluoğlu, Hasan Lütfi Şuşud gibi isimlere anlattıran yazar Sadık Yalsızuçanlar: “Şuşud’a bir yabancı dostu, ‘ene’l-Hak’ka dair sorduğunda şöyle diyor: ‘Bu, tahkikin en alt mertebesidir ve tasavvuf dahi değildir. Kul ile Allah arasındaki aşka, hakikî aşk derler, bu doğru değildir. Çünkü hakikî aşkın dumanı olmaz, o, akkor gibidir.”

OĞUZHAN ÖZTÜRK

Yazar Sadık Yalsızuçanlar, geçen yılki romanı, ‘Gerçeğin Güzel Huyu/Rumî’ den sonra, bu kez okur karşısına, bir Hallâc-ı Mansûr romanıyla çıktı: ‘Ya Mânâ Ya Riyâ’. Yazar yeni romanında Mansûr’un sırlarla örülü yolculuğunu rüyalardan mahkemelere, darağaçlarından gönüllere taşıyor. Her satırda, hakikatin ateşiyle yanıp kül olan bir âşığın nefesi hissettiren Yalsızuçanlar ile Profil Kitap’ça okura sunulan anlatısıyla ilgili KARAR okurları için konuştuk.

Romanın adından başlamak istiyorum. Neden Ya Mânâ Ya Riyâ?

Bu, aslında, Şems-i Tebrizî’nin Hz. Pîr’e söylediği rivâyet edilen bir söz. Ya, gerçeğe tâlip olursun ve ulaşırsın veya ikilikte kalırsın. İrfanî sözlükte, riyâ, birliğe ulaşamamış kişinin söz ve tutumlarını imâ eden bir şey. Hatta, tevhide ulaşamayan için, “münafık” tabiri de kullanılır. Hallâc-ı Mansûr denince ilk aklıma gelen bu söz oldu: Ya Mânâ Ya Riyâ.

Her yaz, Silifke’den bir kitapla dönüyordunuz, bu yazın meyvesi de bu oldu değil mi?

Evet. Geçen yaz, Hz. Mevlâna’yla ilgili bir anlatı yazmıştım. Bu sene, Hallac-ı Mansûr’la ilgili notlarla gittim Silifke’ye. Fakat yaklaşık bir yıldır zihnimde dolaştırdığım bir kurgu vardı, yazmaya başladığımda onu unuttum, yepyeni bir kurgu oluşturdum.

Nasıl bir kurgu bu?

Hz. Hallâc’ın bir şekilde düşlerine sokulduğu, ruhuna değdiği, yaşamına sirayet ettiği pek çok kişi vardı tanıdığım, kısmen düşlediğim hatta yazarken öğrendiğim… Onlara anlattırdım büyük Bilge’yi.

Kimler var onların arasında?

Tabi Massignon var öncelikle, kırk yılını Hallac’ın Çilesi adlı külliyâta vakfetmiş o büyülü adam. Sonra, Schimmel var. Ankara’lı birkaç çöp toplayıcısı… Doğu’dan Ankara’ya göç etmişler var. Hallac’ın yakınlarından birkaç kişi sonra…Tusteri, Fethi Gemuhluoğlu üstadımız, Hasan Lütfi Şuşud, daha niceleri.

Gerçeğin Güzel Huyu/Rumî’de de benzer bir yapı vardı sanırım, değil mi?

Benziyor gibi görünüyor ama Ya Mânâ Ya Riyâ, ondan hayli farklı bir yapıya, içeriğe sahip. Mesela, Şuşud’a bir yabancı dostu, “ene’l-Hak”ka dair sorduğunda şöyle diyor: “Bu, tahkikin en alt mertebesidir ve tasavvuf dahi değildir. Kul ile Allah arasındaki aşka, hakikî aşk derler, bu doğru değildir. Çünkü hakikî aşkın dumanı olmaz, o, akkor gibidir. Oysa böylesi bir aşk iddiasında bulunan hatta vâsıl olduğunu iddia edenler, çok konuşuyorlar. Buldularsa bu ne gürültü! Orada sükût kaçınılmazdır oysa…”

Kitapta, son bölümden önce bir de ilginç bir niyazı var. O beni çok etkilemişti…

Evet, beni de kaynaklardan ilk okuduğumda ve anlatıda yazdığımda çok etkiledi. Şöyle diyor: “Allah’ım! Şu topluluk senin kullarındır. Dinlerine olan bağlılıkları yüzünden sana yakınlaşma umuduyla beni öldürmek için toplanmışlar. Onları affet!

Onları cennetinin en güzel yerine al. İyi biliyorum ki, bana açtığın sırları onlara açsan yahut onlardan gizlediğin şeyleri benden de gizleseydin, bu hâl başımıza gelmezdi. Yaptığın, murat ettiğin şeyler için sana sonsuz teşekkürler!”

Bu, yüksek bir insanlık durumu gerçekten. Ne diyelim, Tanrı böylesi bir aşkı cümlemize nasip etsin… Çok teşekkür ederim bu kitabı yazdığınız ve benimle söyleştiğiniz için.

Asıl ben teşekkür ederim.

ÖLÜMÜNÜ FARKLI KİŞİLERDEN DERLEYEREK ANLATTIM

Anlatıda Hallac’ın yaşamını, yargılanması ve ölümü yansıtılıyor mu?

Evet. Farklı kişilerin gözünden ve dilinden anlatının toplamından böylesi bir kronolojik fotoğraf pozlanabiliyor. Yargılanmasına ilişkin ayrıntıları çeşitli kaynaklardan derlemiştim. Onları farklı bölümlerde ardışık biçimde anlattım. Birkaç rivayet var biliyorsunuz. Önce sopalanıyor sonra taşlanıyor sonra feci biçimde öldürülüyor. Elleri ve ayakları kesiliyor, kulakları, dili sonra… En son başı kesiliyor. Parçaları yakılıyor ve külü, Dicle’ye bırakılıyor. Elleri kesildiğinde, kanını yüzüne gözüne sürüyor. “Ne yapıyorsun?” diye soruyorlar. “Bu yolda, yani hakikî aşk yolunda, insanın kendi kanıyla alacağı abdestle kılması gereken iki rekat aşk namazı farzdır” diyor.

YORUMLAR (1)
1 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN