Görüşler

Liberal bir milliyetçilik mümkün mü?

Liberal bir milliyetçilik mümkün mü?

Türk siyasi tarihi üzerine çalışmalar yapan Kutlu Kağan Dalkılıç “Türkiye bağlamında sosyolojide milliyetçiliğin hâkim karakterinin muhafazakâr dokudan oluşması Liberal bir Milliyetçiliğin gelişmesini atıl bırakmış sayılabilir” diyor.

KUTLU KAĞAN DALKILIÇ YAZDI

Liberalizm ve Milliyetçilik, Aydınlanma Dönemi’nin siyaset ve toplum üzerindeki sonuçlarının ürünü olarak ortaya çıkmış iki ayrı akım. Aydınlanmanın yarattığı büyük devrimin şüphesiz önemli sonuçları oldu. Tanrı ve kutsal kurumların yerine, insan aklının ve tecrübesinin sistemleşmesi esas belirleyen oldu diyebiliriz. Meşruiyetini kutsal olandan, vahiyden alan bir anlayış yerine insan aklından doğan makuliyetin egemenliği. Liberalizm ve Milliyetçilik bu bağlamda, Aydınlanmanın ve Hümanizmin çocukları aslına bakarsanız… 

Aydınlanma sonrası temel olarak üç akım ortaya çıktı: Liberalizm, Muhafazakârlık ve Sosyalizm. Liberalizm; Newton fiziğiyle ortaya konulan “doğal düzenin” ekonomik, sosyal ve siyasal yansıması olarak tasarlanmıştı, daha doğrusu bizatihi hayatın kendisi olarak. Ve çözümlerini gelecekte arıyordu. Muhafazakârlık ise buna tepki olarak çözümlerini geçmişte arıyordu. Geçmişin birikimleri ve bunları temsil eden kurumsal yapılardan besleniyordu. Sosyalizm ise tıpkı Liberalizm gibi çözümleri gelecekte arıyordu. 

Tekrar edelim, hepsinin kaynağı Hümanizma idi, yani insanın merkeze alınması, onun kutsanması. 

Batı’da orta sınıf olarak kabul edilen burjuvazinin kiliseye karşı hak ve özgürlük arayışının, kutsal kurumsal normlar yerine insan aklı ve özgürlüğünün ikame edilmesiyle Modern Liberalizm ortaya çıktı. Bu hak ve özgürlük arayışı bireyin her türlü kutsaldan üstün olduğu, insan aklı ve tecrübesinin yine kendisi için en iyi olana ulaşacağı tezini doğurdu. Bu durum orta sınıfın, kutsal kimliğine bürünmüş tüm oligark yapılara karşı, aynı zamanda milletin egemenliğini kabul ettirme mücadelesiydi. İnsan özgürlüğü ile başlayan mücadele, kolektif bir mücadeleye yani millet mücadelesine dönüşmüştü. Bu mücadelenin sonucunda Modern Milliyetçilik ve Modern Devlet fikri gelişti, kilise ve temsil ettiği kutsal oligarşi yıkıldı. 

Kavramlar bazında, “demos” anlamında halkın tamamını kapsayan millet ile milliyetçilik ve demokrasi arasında tanım gereği bir aynîlik, bir özdeşlik zaten mevcut. Bu durumda milliyetçilik tanım gereği zaten demokrasi taraftarı ve “kendiliğinden” oluşan yapıların muarızı değil; akrabası, yakını olarak konumlanabilir.  

LİBERAL MİLLİYETÇİLİK VE UNSURLARI 

Modern Milliyetçiliğin doğuşunda Liberal mücadelenin katkısı böylece inkâr edilemez bir hâl aldı. Demokrasi ve Cumhuriyet rejimi bireyin hür iradesinin kolektif bir şuurla uzlaşmasının ürünü olarak ortaya çıktı. Devlet ve vatandaş arasında Rousseau’nun ortaya attığı sözleşme bu birlikteliğin yasal zeminini hazırladı. Milliyetçilik bir anlamda “kamusallığın inşası ve devletle ulus arasındaki ilişkilerin tanımlanması” ihtiyacıyla ortaya çıkmış bir kavram. Ulus devlet ve vatandaşlık arasındaki ilişki, bu ihtiyacın yasal zemine oturtulması sayılabilir. Vatandaş, ulusun tamamını içerisine alan ve onu tanımlayan, devlete ve kolektif hayata karşı birtakım sorumluluklara sahip, meşru bir yasal zeminde ulusu oluşturan bireylere denilebilir. Vatandaşlık ulusun yasal zemini olduğuna göre, ulus devlet anayasal demokrasi sınırlarında vatandaşa karşı hizmet, güvenlik ve refahın yani kamusal bir kurumsal ödevin toplamını temsil ediyor. Modern Milliyetçilik, böylece meşru yasalar çerçevesinde vatandaşlık, kurumsal kültür ve anayasal demokrasinin uzlaşmasının kaynağı oluyor.   

Liberalizm, temelde “self determinasyon” olarak adlandırılan, bireyin bağımsızlığına dayanmakta ve bireyi öne almakta, Milliyetçilik ise kültürel birlikteliği ve devlet kavramlarını hiyerarşide öne çıkarmaktadır. Ancak insanın özgürlüğünden sirayet eden ve genişleyen kolektif bir milliyet duygusunun, milletin özgürlüğü ve ulus devlet fikrine yol açması elbette kaçınılmazdır. Nodia Ghia, bu konu hakkında, millet olmanın insan özgürlüğüyle doğal bir bağlantı içerisinde olduğunu ve bunun milliyetçiliği etnik bağlamdan kültürel bağlama taşıdığını söyler.  

Milliyetçilik düşüncesi içerisinde öncü pozisyondaki kolektif toplumcu düşünce, Liberalizmin atomist bireyci anlayışıyla çatışır gibi görünse de cemiyetin fertlerin iradesinden mürekkep bir kolektif irade yarattığı gerçeği de karşımızda duruyor. Dönemin önemli Liberal düşünürlerinden John Stuart Mill, Demokrasi Liberalizm ve Milliyetçilik arasındaki ilişki şöyle tanımlıyordu: “Özgür kurumların var olabilmesi için hükümetlerin sınırlarıyla milliyetlerin sınırlarının temelde çakışması bir gerekliliktir.” Bu durum, özgürlüğün milliyetçilikle desteklenmesi için önemli bir tezdir. Meşru bir devlet, ulus ve onu oluşturan özgür bir vatandaş arasındaki mutabakat, ancak Mill’in söylediği bu çakışmanın sınırlarının yasal normlara kavuşturulabilmesiyle mümkün olacaktır, işte bu anayasal demokrasiyi doğurur. 

İLLİBERAL MİLLİYETÇİLİK VE TÜRKİYE 

Liberalizm ile Milliyetçilik arasındaki bu girift ilişki, tabii olarak Liberalizm karşıtı İlliberal Milliyetçiliğin nasıl şekillendiği sorusunu da gündeme taşıyor. İlliberal Milliyetçilik derken, kökleri bahsettiğimiz özgür ve eşit vatandaşlık, devletin yasal meşruiyeti, anayasal demokrasi ve devletle ulus arasındaki meşru mutabakat gibi birbirinin devamı olan kavramları askıya alan bir anlayıştan söz ediyorum. İlliberalizm, devlet ile vatandaşlık ilişkisinin yasal ve uzlaşıya dayalı bir zemine oturmadığı ve böylece bu karşılıklı mutabakatın ilkel ve otoriter bir zeminde şekillendiğini önümüze koyuyor. 

Liberal Milliyetçilik ile İlliberal Milliyetçilik arasındaki farkı açıklamak bakımından Michael Lind, Liberal Milliyetçiliğin millet tanımının ortak dil, kültür ve vatandaşlık, İlliberal Milliyetçilerin ise din ve soy bağından hareket ettikleri söyler. Lind yine Liberal Milliyetçilik için hiçbir mikro kolektif kimliğin ayrıştırıcılığının söz konusu olmadığını; her fert için ortak vatandaşlık ilkesinin evrensel normlara bağlandığını ifade eder. Bu anlamda Liberal Milliyetçilik bir yönüyle de evrensel normlara olan bağı kuvvetli biçimde ifade eder. Bunun veciz ifadesi Lind’de şöyle karşılık bulur: “Millet küçük bir beşeriyet ve büyük bir ortaklıktır.” Yine Heywood’a göre Liberal Milliyetçilik ilkeli bir milliyetçiliktir çünkü bir ulusun çıkarlarını başka ulusun çıkarı pahasına müdafaa eder. 

Avrupa’da beraber ya da en azından ardı ardına yürümüş olan Milliyetçilik ve Liberalizm ideolojilerinin bu birlikteliğinin en önemli sebebi; halkın sınıfsal iç mücadelesinde yatar. Bu durum bölgede özgürlük arayışını doğrudan tetiklemiş, Liberalizm ile Milliyetçiliği bir bütün olarak meydana getirmiştir. Oysa Türkiye’de Modern Milliyetçilik sınıfların hak mücadelesinden doğmamış; anti-emperyalist, bağımsızlık mücadelesi üzerine kurulmuş karakteri ile daha çok dış mücadeleden beslenen şekline bürünmüştür. Bu durum özgürlük arayışını birey düzeyinde örselemiş, kolektif anlamda pekiştirmiştir. Milliyetçiliğin otoriter, kayıtsız şartsız ve belki de sınırsız bir devlet egemenliği formu gelişmiş, demokrasinin İlliberal vasıfları öne çıkmıştır. Vatandaşlık şuuru, bireysel hak ve özgürlükler, devletin sınırları gibi anayasal demokrasinin olmazsa olmazları bir türlü gelişmemiştir. 

Avrupa’da sınıfların hak mücadelesi ile başlayan Milliyetçilik hareketinin Liberal bir doğrultuda ilerlemesi, önce kendi hakkını diğer sınıflara karşı kazanan halkın, bu talebini bireysel özgürlük ile tamamlaması ve günümüz çoğulcu demokrasilerine ulaşması doğal bir seyir olmuştur. Türkiye’de ise milliyetçilik, bir iç hak mücadelesi sonucu doğmamasından ötürü Rousseau’nun genel irade fikrinde kalmış,  bu irade toplumun ilerlemesi için yekvücut olması şeklinde yorumlanmıştır. Çoğulcu demokrasiye doğru bir yol tutmak yerine kurucu dönemde milletle çatışan otoriter devletçi kimlikte, son dönemlerde de milletle uzlaşan çoğunlukçu ve otoriter bir devletçi kimlikte devam edegelmiştir. Ancak Liberal bir Milliyetçilik hiçbir dönemde gelişmemiştir.  

Cumhuriyet döneminde kurucu kadro “genel irade” fikrini pozitivist bir metotla ilerleme fikri ile birleştirmiş, yer yer Paternalist ve Jakobenist biçimde halkı terbiye edici bir tavır takınmışlardır. Bu durum, devletle ulus arasındaki sözleşmenin sınırlarının ulus aleyhinde gelişmesine sebep olmuştur. Devletle ulus arasındaki mutabakat meşru yasal bir zeminde gelişmemiş ve maşeri vicdanla bir türlü örtüşmemiştir. Bunu zorunlu kılan sebepler elbette mevcuttur ancak vakıa da budur. Demokrasinin yolları kullanılarak, bu tavır son yıllarda aşılmış, milletle çatışan devlet egemen mutabakat; milletin çoğunluğuna dayanan milletle uzlaşık yeni bir otoriter devlet egemenliği doğurmuştur. Milletle çatışan devletçilik yerini, milletin çoğunluğu tarafından desteklenen milletle uzlaşan bir devletçiliğe bırakmıştır. Özgürlük ve Liberalizmden bahsetmek bu yeni durumda da oldukça zordur. Millet egemenliği ve anayasal demokrasi, ulusun tamamını içerisine alacak bir anayasal vatandaşlık zemininde ne yazık ki gelişmemiştir. Bu anlamda, memlekette uzlaşmacı, çoğulcu, kapsayıcı, sağlıklı ve sürdürülebilir bir mutabakattan bahsedemeyiz. Türkiye’de, İlliberal otoriter bir milliyetçiliğin devlet egemen karakteri hala sürmektedir. 

Türkiye bağlamında sosyolojide milliyetçiliğin hâkim karakterinin muhafazakâr dokudan oluşması da Liberal bir Milliyetçiliğin gelişmesini atıl bırakmış sayılabilir. Muhafazakâr milliyetçilik, din ve gelenek eksenli daha çok Doğu tipi bir milliyetçi karakter taşıyor. Bu durum, din ve gelenek temelli kimlik ve aidiyet taleplerinin baskın olduğu, siyaset içerisinde popülist bir temsil ile çoğunlukçu anlayıştan beslenen, anayasal demokrasi ve meşru bir uzlaşma zemininden uzak yeni bir devlet egemen anlayış yaratıyor. 

Liberal Modern Milliyetçilik, memlekette bunca olumsuz gelişmeye rağmen; bugüne kadar kimlik çatışmasından yorulmuş, kutsal dava patolojilerinin esiri olmayan, rasyonel ve proje odaklı, yapısal sorunların çözümüne dayalı ve devlet eliyle bu hâkim kimliğin-aidiyetin vatandaşlığa tahakkümünden arınmak isteyen yeni kuşaklar için alternatif olabilir. Y ve Z kuşaklarının yeni bir arayış ve anlayış içerisinde olduğu tüm istatistiklerde kendisini ortaya koyarken, bunu siyasetin görmezden gelmesi elbette beklenemez. Gelecek yazımızda bunu tartışacağız. 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir