Erteleme hastalığının sonu nekrofil bir hayat

Erteleme hastalığının sonu nekrofil bir hayat

Erteleme hastalığı ve mükemmeliyetçilik takıntısının kişilerde çoğu zaman yan yana görüldüğünü söyleyen İstanbul Psikomod Akademi’den Psikolog Hatice Keltek, bu sorunu yaşayan KARAR okurlarına “Mükemmel olmaya çalışmanın bedeli uzun vadede kurak, tatsız, nekrofil (cansız) bir hayattır. Yüksek standartları aşağı çekmeli, bir an evvel gözü kara bir şekilde adım adım eyleme geçmeli” tavsiyesinde bulundu.

HATİCE KELTEK

Hep ya da hiç bilişsel çarpıtmasına sahip kişiler, yaptıkları işin tamamen kusursuz ya da bütünüyle başarısız olacağı inancıyla hareket ederek standartlarını ve beklentilerini çok yüksek tutarlar. Bir eleştirmenin içsel sesi onlara bu yüksek hedef açıklığına zaten erişemeyeceğini söylerken, diğer yandan sürekli harekete geçmesi gerektiğini fısıldayarak ruhsal ve davranışsal ketlenmeye sebep olur. Başlamak için gerekli olan motivasyonu sağlayamayan kişi duyduğu suçlulukla birlikte eyleme geçememekle kendini cezalandırarak bir döngüye hapseder ya da yapacağı işe başlasa da sonuçta en mükemmele erişemeyeceğini düşünür ve o işi yarıda bırakır. Burada yarıda bırakmak yaptığı işin istediği gibi olmamasının verdiği sıkıntının yanında daha az yorucu olması anlamında riskten uzaklaştırır. Bir şey ya tam olmalı ya da hiç olmamalı şeklinde düşünmek mükemmeliyetçilikle ilgili bir durumdur.

ELEŞTİREL EBEVEYN KAYGILARI TETİKLİYOR

Çocukluğunda eleştirel bir ebeveynle büyümüş kişiler hatalarına fazla anlam yüklenmişse bu örüntüyü yaşantılarının geri kalanında da devam ettirirler. Hayatta eyleme geçmeden önce sonuçları düşünürken en iyi seçimi yapmanın zorluğu, karar vermek bazen bir labirentte kaybolma hissine eş değer olabilir. Hata yapmamak, kusursuzluk beklentisi sonucu yaşanılan yoğun kaygı ve stres kişiyi çaresizlik ve tükenmişliğe götürebilir. Burada görülen erteleme kısa süreli olduğunda ruh ve bedenin bir tür kendini yavaşlatması ve korumasını sağlar. Bu tip kişiler “Olduğu kadar, olmadığı kader” yerine “Sonuna kadar, olmadığı kader” düsturuyla hareket ederler. Burada ‘olduğu kadar’ dediğimizde gayretten düşmek, tembellik, boş vermişlik demek değil gücümüz nispetinde amacımıza doğru yaşamsal enerjimizi hayata yaymaktan, yeterince iyi olmaktan bahsediyoruz.

KİŞİNİN KENDİSİNE ÖZ ŞEFKAT DUYMASI ELZEM

Mükemmel olmanın altında sürekli yeterince iyi olamama korkusu, onaylanmama, sevilmeme, benimsenmeme korkusu yatar. Çocukluğunda hep başarılı olduğunda görülmüş, aferin almış, sırtı sıvazlanmış, onaylanmış biri yetişkinliğinde de yüksek standartlar ve kusurluluk şemasıyla hayatının merkezine başarıyı oturtur. Burada o eleştirel iç sesin kırbacını yanımıza indirip kendimize öz şefkat duymamız elzemdir. Hayatta bir yetişkinin mutluluğu elbette iş ve eş ile kurduğu başarıdan aldığıyla doyumla orantılıdır. Ancak kişinin dünyası için hayatın anlamının peşinden giderken bize mutluluğun yanında çok farklı duygular da eşlik ederler. Mutluluk sonucu yaşadığımız doyumun bizi o anlama taşıyan araçlardan sadece bir tanesi olduğunu kendimize hatırlatmalıyız. Hayatta kendi sesini duymak, keşfetmek, anlam yolculuğunda hayatının dümenine geçmek otantik yaşamak isteyen için birçok duygu vardır. Mükemmel olmaya çalışmanın bedeli uzun vadede kurak, tatsız, nekrofil (cansız) bir hayattır. Hayatın nabzına dahil olmak canlılıkla, her an her şeye açıklıkla psikolojik sağlamlık ve esnek oluşla mümkündür. Bütün kurallarını bizim belirleyip hata şansı vermediğimiz bir hayat kurgusunda şayet biz doğal bir şekilde hata hakkını kendimize hak görmez yavaşlamazsak bedenimiz konuşur ve bizi ‘erteleme’ ile dile gelerek yavaşlatır. Bunun farkında olup bu mekanizmanın neye hizmet ettiğini ve altında yatan dinamiği anlayamıyorsak psikolojik destek almak gerekli olabilir.

GÖZÜ KARARTIP ADIM ADIM EYLEME GEÇİN

Ruhsal ya da yaşamsal enerji de diyebileceğimiz libidinal enerjimizin bir ekonomisi vardır. Onu doğru şekilde yönetebilmek ne yapabileceğimizi, kendimizi bilmekle ilgili bir şeydir. İfrat ve tefrit arasında itidalli olmaktır. Uçlara savrulmak hem tüketicidir hem de gerçeklikten uzaktır. Uzun vadede hayat işlevselliğini etkilediği noktada bu paradoksun zararlarına uğramadan yapılabilecek birtakım şeyler olabilir. Yüksek standartları aşağı çekmek, her şeyi defalarca kontrol etmek yerine etkili bir şekilde bir kez kontrol etmek, belirsiz uzun zamanlar içinde kaybolmak yerine belirli ve etkili bir zaman belirleyip o dilimde yapılması gerekeni olduğu kadarıyla yapmak, başlanması gereken bir işe çok düşünerek başlanamayacağını bilmek, o işe ayırdığımız enerjimizin çoğunu başta ne olacağı konusunda kaygılarımızla tüketmemek bu nedenle bir an evvel gözü kara bir şekilde adım adım eyleme geçmek, hayatta hiçbir şeyin mükemmel olmadığını yaptığımızın da sadece yeterince iyi olması gerektiği yönünde kendimizi motive etmek yapılabilecekler arasındadır.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN