Kayın ağacının dayanıklılığı ve el işçiliğinin zarafetiyle hayat bulan “Daday sandalyesi”, yıllara meydan okuyan yapısıyla yeniden değer kazanıyor. Kastamonu Üniversitesi'nin öncülüğünde başlatılan proje, bu eşsiz zanaatın yok olmasını önlemek amacıyla harekete geçti. Ahşap Kültürünü Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (AKAUM) yürüttüğü çalışmalarla, Daday sandalyesi hem yeniden üretiliyor hem de yeni ustalarla yaşatılıyor.
YARIM ASIR DAYANIYOR, GÖZ ALICI ZARAFETİYLE DİKKAT ÇEKİYOR
Tamamı doğal kayın ağacından yapılan bu özel sandalye, yalnızca görsel açıdan değil, dayanıklılık açısından da herkesi hayran bırakıyor. Geleneksel yöntemlerle şekillendirilen sandalye, 50 yıl boyunca bozulmadan kullanılabiliyor. Eskiden köy evlerinde, nişan ve düğünlerde sıkça tercih edilen bu ürün, şimdi modern evlerde nostaljik bir iz olarak yeniden yerini alıyor.

ÜRETİMİNİN ARKASINDA TEK USTA VAR
Daday sandalyesi ustası Mustafa Hükümen, bu sanatı yaşatan son isimlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. 2009’dan bu yana üretime devam eden Hükümen, bir yıl boyunca en fazla 100 sandalye üretebilmektedir. Her biri el yapımı olan bu sandalyeler, yoğun emek ve zaman isteyen bir sürecin ürünüdür.
ÜNİVERSİTE DESTEĞİYLE GELECEĞE TAŞINIYOR
Kastamonu Üniversitesi, bu tarihi mirası yaşatmak için kapsamlı bir adım attı. Üniversite bünyesindeki Ahşap Kültürünü Uygulama ve Araştırma Merkezi, 10 aylık bir eğitim programı ile yeni nesil ustalar yetiştirmeyi hedefliyor. Proje, gençlere el sanatlarını öğretmenin yanı sıra yerel ekonomiye de katkı sunacak.

AKAUM Müdürü Dr. Mehmet Karamanoğlu, Daday sandalyesinin tasarımının tescillenmesi ve coğrafi işaret alması için girişimlerin başladığını duyurdu. Karamanoğlu, “Bu sandalye sadece bir mobilya değil, yöresel kimliğimizin ve kültürel estetiğimizin somut bir yansımasıdır” dedi. Ayrıca modern tasarımlarla entegre edilerek daha geniş bir pazara sunulması hedefleniyor.
EL SANATI OLARAK BİR YAŞAM TARZI
TGB Girişim Ofisi Koordinatörü Dr. Berkan Güngör ise Daday sandalyesini sadece bir eşya olarak değil, kültürel değer taşıyan bir yaşam biçimi olarak tanımlıyor. Gençlerin bu alana yönlendirilmesinin önemine dikkat çeken Güngör, geleneksel üretim süreçlerinin gelecek kuşaklara aktarılmasının sürdürülebilir kültürel kalkınma için kritik olduğunu belirtiyor.
