Sosyoloji hocası Dr. Mahmut Karaman, geceleri sabaha kadar İstanbul'u dolaşarak sokakta kalmışlara sıcak çorba dağıtıyor. Kendisi de bir dönem sokakta kalan Karaman, hayır işlerinin vakıf çatısı altında yürütülmesine karşı olduğunu söylüyor.
Tinerci çocuklar, evsizler, yoksullar, sokakta yaşayan mülteciler... ‘Devlet sahip çıksın' demeyi bırakıp elini taşın altına koyan bir entelektül ile tanıştıracağız sizi.
Sakarya Üniversitesi Sosyoloji bölümü hocalarından Dr. Mahmut Karaman, kendi imkanlarıyla seyyar çorbacıya dönüştürdüğü panelvanına biniyor, geceleri İstanbul sokaklarını turlayarak muhtaçlara sıcak çorba dağıtıyor.
Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Mahmut Karaman, kendi imkanlarıyla "Gezici Gıda Dağıtım Aracı"na dönüştürdüğü "Aşhane" isimli minibüs-kamyonet ile geceleri sabaha kadar İstanbul içinde kazan kepçe misali dolaşıp sokakta kalmışlara sıcak çorba dağıtıyor. Aracın 1000 kişilik çorba kapasitesine rağmen henüz 500 kişiye ulaşan Karaman, nihai olarak her semt/mahalle veya asgari ilçede evsizler ile ilgili bir sivil grup oluşturarak sorunu yerinde çözmeyi düşünüyor. “İstanbul’da yaklaşık 5 bin evsiz vardı. Suriyelilerle beraber bu rakam son 3 yılda 10 bini buldu. Bir sorun ile ilgili geliştirilecek çözüm önerisi sorunun doğasına uygun olmalı" diyen Karaman, "İstanbul gibi büyük bir metropole yayılmış 10 bin kişiye merkezi bir organizasyon ile hitap edilemez. Sorun yerinde/mahallinde çözülmeli. Sorun siyasi/idari veya bürokratik bir sorun değil, sorun sivil/toplumsal ve yerel. O zaman çözüm de sivil ve yerel olmalı" diyor.
Ben de garajlarda sabahladım
Karaman hocanın evsizler ile ilgili ilk hayır girişimi değil. "Gerek evsiz arkadaşlar ile gerek yoksul aileler ile değişik düzeylerde her zaman ilişkilerim oldu. Ankara'da eski terminalde, eski Topkapı garajında ben de çok sabahladım. Herkes bir gün yoksul olabilir ya da sokaklara düşebilir. Bu unutulmamalı" diyen Karaman eskiden de kış mevsiminde gece yarıları sokağa çıkıp bankamatiklerin kapılarını açıp evsizlerin içerde sabahlamalarını sağladığını belirtiyor.
Karaman hocanın eşi de 15 yıldan fazla bir zamandır yoksullara ev tutup ev eşyası düzüyor. İlk başlarda yoksul ailelere veya yeni evliler için ev eşyası alan eşi, son yıllarda ise Suriyeli ailelere ev tutup ikinci el eşyalarla evleri döşüyor. “Eski eşyalarını atacak olan evlerden bu eşyaları toplayıp Suriyeli ailelerin evlerine götürüyor. Bir hurda çekyata bile muhtaçlar. Betonda yatıyorlar” diyen Karaman’ın en büyük sitemi ise, hiç bir ailenin kalamayacağı mezbelelikleri ya da 300-500 liralık bodrum katlarını, sırf Suriyeli oldukları için çok yüksek fiyatlara kiralamak isteyen ev sahiplerine. Karaman, “Ensar muhacir hikayeleri anlatan bir toplum bunu yapmamalı” diyor. Yoksul aileler ile daha çok hanımının ilgilendiğini belirten Karaman, nakliye ücretinin zaman zaman kendilerini zorladığını belirtiyor. Şimdilik geçici olarak el koyduğu abisinin panelvan minibüsü ile alt kat komşuları Metin Ağabey akşam iş çıkışı nakliyeleri yapıyor.
Sorun ekonomik ya da siyasi değil, insani
Yoksulluk olgusu ile ilgili farklı düşünceleri ve uygulamaları olan Karaman Hoca, uzun uzadıya sosyolojik/psikolojik ilginç analizler yapıyor. Modernleşme döneminde bütün kadim geleneklerini inkar eden bu toplumun yerine hiç bir şey koyamadığını belirtiyor. Karaman'a göre yaşanan büyük travmanın yarattığı acı ile baş edebilmek için savunma mekanizmaları zihinsel bir bölünmeye/parçalanmaya yol açıyor. Haliyle bütün algılama, anlama, yorumlama, tanımlama ve/uygulama/davranma/yaşama biçimleri birbirinden bağımsız kompartımanlar halinde bir arada. Bu da kişide birbirinden bağımsız onlarca zıt kimlik olması anlamına gelebiliyor. Bu kimlikler arasında hiç bir ilişki olmadığı için ve her an biri bedeni ele geçirdiği için bu kişinin hiç bir söz ve eyleminde bir tutarlılık olmuyor. Dolayısıyla herkes çok güzel konuşuyor ama konuştuklarımızla yaptıklarımız hiç bir zaman birbirini tutmuyor. Karaman ilginç tespitlerini şu sözlerle açıyor: "Mesela akademisyenlerimiz sınıflarda eski Yunandan günümüze kadar yaşayan bütün filozofların etik anlayışlarını anlatırlar. Ama kendi kültürel gelenekleri içinde geliştirilmiş hiç bir çözüm tekniğini bilmezler. Aynı şekilde ders anlattığı sınıfta kaç öğrencinin bursa ihtiyacı olduğunu ya da o gün aç olup olmadığını bilmez, hatta bilse de umurunda olmaz. Cami imamlarımız da her gün sevgi, şefkat, merhamet dininden bahsederler, ama cami avlusuna bir evsiz yatmaya kalkışsın onu kovalar. Toplum her sorunu siyaset ya da para ile çözeceğini sanıyor. Oysa toplumsal sorunlar toplum tarafından çözülür. Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir sözünü her gün tekrar eden insanların aç yatan komşularına belediyelerin gıda yardımı vermesini hangi gelir düzeyi ya da siyaset anlayışı çözebilir ki..."
Evsizler adam şişleyen sapıklar değil
Evsizlerin sanıldığı gibi esrarkeş ya da adam şişleyen sapıklar olmadığını ifade eden Karaman, şunları anlatıyor: “Bu tür önyargılar kendi vicdansızlığımızı meşrulaştırmak için kullandığımız yargılar. Onlar bu şekilde doğmadılar. Düzenin vahşi ekonomik çarklarına ayak uyduramadıkları için bu hale düştüler. Evsizlerin sadece küçük bir kısmı madde bağımlısı. Ev-aile hayatı olanlardan da madde bağımlısı insanlar var, arada bir fark yok.”
Vicdan havale edilemez
Facebook'ta Aşhane adında bir grubu olan Karaman, dernekleşmeyi ya da vakıf kurmayı asla düşünmediğini söylüyor. “Dernek ve vakıflar iyiliğin ihale edildiği yerlerdir. Bu yüzden karşıyım. Eğer bir evsize, aça, sokakta kalmışa yardım etmek isteyen varsa bunu bir kuruma para vererek değil, direkt gidip kendisi yapmalı. Vicdan ihale edilemez” diyen Karaman, 11 Ağustos’tan beri gece 10’dan sabah saatlerine kadar çorba dağıtıyor. Amacı ise her muhitte bu hayır hizmetine el verecek gönüllüler bulmak. Çünkü tüm İstanbul’u dolaşırken çorbanın saatlerce sıcak ve taze kalması mümkün olamıyor.