"Bu Delileri Bir Araya Getirmeyecektiniz"
24 Temmuz 2015'den itibaren başlayan operasyonlar medyada rakamsal verilerden ibaret. Ama gerçekte yaşananlar insanlığa, fedaya, aşka, vefaya ve deliliğe dair yüzlerce, binlerce hikayeden oluşuyor.
Yıllarca Doğu, Güneydoğu ve sınır ötesi operasyonlarda görev yapmış olan eski asker, güvenlik uzmanı Mete Yarar'ın gazeteci Ceyhun Bozkurt ile beraber derlediği kitap, işte bu hikayeleri anlatıyor.
Kitabın adını, sosyal medyada Jandarma ve Polis Özel Harekat ekiplerinin fenomen haline gelen “İki deli bir araya gelmemeliydik” etiketli fotoğraflarından esinlenerek, “Bu Delileri Bir Araya Getirmeyecektiniz” koymuşlar.
Çoğu medyaya bile yansımamış olan gerçek kahramanlık hikayelerini okurken gözyaşlarınız kitabın sayfalarını ıslatacak.
Mete Yarar “Bu kahramanlık hikayelerini yazmazsam bu el bana fazla” diyerek başlamış “Bu Delileri Bir Araya Getirmeyecektiniz” kitabını yazmaya. Kurtuluş Savaşı ruhuyla koca bir ülkenin kaderini sırtlanan kahramanları görevleri başında ziyaret ederek toparlamış bütün hikayeleri.
130'dan fazla ülkede 10 milyon izlenen “Şahit Olun” belgeselini çekerken denk geldiği hikayeler bir kısmı. Bir kısmı da belgesel sonrasında yaptığı bölge ziyaretlerinden.
Dikkat! Kitapta okuyacaklarınız sizi rahatsız edecek. Biz burada rahat rahat otururken, hayatının baharında vatan aşkıyla deli olmuş yiğitlerin ruhu kalbinizi acıtacak. İşte Mete Yarar'ın anlattığı yaşanmış hikayelerden birkaçı...
Sur'da yaşayan vatandaşlara örgüt büyük baskı yapıyordu. Bu baskıya karşı direnenler de vardı. O direnişin simgeleşmiş olaylarından birini anlatmak isterim.
Terör örgütü mensuplarınca evine ateş edilen ve molotof atılan bir vatandaş 155 polis imdat hattını atayarak yardım istiyor.
Polis mahalleye girmek üzere hazırlanırken vatandaş bir kez daha telefon ediyor. Ben yardım istemiştim ama beni kurtarmak için gelmeyin, diyor ağlayarak. “Yollara patlayıcı döşemiş durumdalar. Çocuklarımı ve eşimi banyoya sakladım. Elimden geldiğince direneceğim ama lütfen buraya gelmeyin. Beni kurtarmak için onlarca polis şehit olabilir, bunun olmasını istemiyorum. Bize bir şey olursa ben size hakkımı helal ediyorum.”
Bu ve bunun gibi bir sürü feda konuşması var 155 imdat kayıtlarında. Orada bir Kurtuluş Savaşı yaşanıyor. Dünyanın hangi vatandaşı polisten yardımı reddedip hakkını helal eder ki... Bu topraklardaki insanlar özel insanlar.
Özel kıyafet olmadan el yapımı patlayıcıları (EYP) imha eden kahramanlarla tanıştım bölgede. Neden özel giysi giymiyorsunuz diye sordum. Çünkü bölgeye döşenen en ufak patlayıcı miktarı 150 kilodan başlıyor. Herhangi bir özel giysinin koruması mümkün değil.
Dar bir sokaktasınız. Tim olarak ilerliyorsunuz. EYP bir adımda mı, bir kapı tokmağında mı, yoksa bir ev eşyasında mı?
Halının altında basma düzenekli bir bomba olabileceğini bilerek adım atıyorsunuz. Dokunduğunuz herhangi bir eşya patlayabilir. Bir çanta, bir oyuncak... Yerden kaldırmak için eğilip aldığınız bir Kuran'ı Kerim de...
Aynı anda 300 metre ilerideki bir keskin nişancının hedefindesiniz. Yetmezmiş gibi roket ve diğer silahların da ateşi altındasınız. Kaç canınızın kaldığını bilmediğiniz bir counter strike oyunu gibi.
Ama amacınız sadece terörist öldürmek değil, evde mahsur kalmış muhtemel bir sivilin hayatını da korumak. Ve kimsesiz kalmış evlerin ruhuna, anılarına saygı duymak.
Öyle olmasa kim canını feda edip her adımda havaya uçabileceğini bildiği bir evde bomba imhasına girişir ki? Pekala evi uzaktan tahrip ederek kökten “temizlemek” mümkünken...
Bölgede karşılaştığım sayısız kahramandan birini anlatmak istiyorum. O bomba imha görevine giderken ben utançtan gözlerine bile bakamıyordum. Bu vatanın delilerinden biriydi o. Dar bir sokağa doğru ilerledi. Gözleriyle taşların dizilişini takip ederek farklı taşları bulmaya çalıştı. Yere çömelip dizlerinin üzerinde elleriyle toprağı kazışını dakikalarca seyrettim.
Yüzlerce metre kabloyla çekilmiş, uzaktan patlatılacak bir bombayı arayan bir bomba uzmanı... Başına bir Go-Pro kamera monte etmiştik belgesel çekimleri için.
Kamera görüntülerini izlerken panik var mı diye ellerine baktım. İnanın bir beyin cerrahının parmaklarını gördüm. Bomba patlarsa parçasının bile bulunmayacağı bu insan nasıl bu kadar sakin kalabilirdi, anlayamadım.
Üstelik o bu işlemi yaparken, bombayı uzaktan korumaya çalışan teröristler bölgeye ateş açıyordu. Refleks olarak bile kafasını kaldırıp başka bir yere bakmıyordu. Bu iş sıcak-soğuk oyununa benziyordu. Ekip eğer bombaya yaklaşıyorsa bombayı korumakla görevli teröristlerin saldırıları da artıyordu.
Peki siz sevdiğiniz birinin hayatta olup olmadığını anlamak için whatsapp'ta son görülme saatine baktınız mı hiç? Operasyonda telefonla konuşamayacağı için, yaşadığını whatsapp'a giriş çıkış yaparak gösteren sevdiğinizin.
Peki gece yarısı Diyarabakır'da, ateş altındaki karanlık sokakları 'kadın başına' koşar adım geçen bir hemşire gördünüz mü hiç? Evde uyku tutmamış, belki bir yaralının daha kurtarılmasına yardım ederim diye düşünüp yataktan kalkarak yola düşmüş...
Yaralanma iznini reddederek hasta halinde Cizre'den Sur'a geçen ve şehit olan bir bordo berelinin arkasında bıraktığı aşk hikayesini okudunuz mu?