Aşı yarışının tarihi
Taçkıran/korona salgınının yıldönümünü kutlamasına az kaldı!
Hastalığın sirayeti arttıkça, kayıplar çoğaldıkça, hayatın olağan akışı aksadıkça, ilâç ve aşı ile ilgili baskılar da artıyor. Basına yansıyan haberlerden, dünyanın bir hayli ülkesinde, bu arada Türkiye’de de ilâç ve aşı çalışmalarının sürdürüldüğü anlaşılıyor. Bazı ülkeler aşıyı bulduklarını ilân ettiler bile. Fakat henüz gerçek anlamda sonuç veren bir aşının bulunduğuna ve çok sayıda insana uygulandığına dair bir bilgi yok.
Salgın hastalıklara karşı aşı geliştirmenin yaklaşık iki asrı aşan bir tarihi var. İlk bulunan aşı çiçek aşısı ve bir İngiliz doktorun icadı: Edward Jenner.
Bu icadın İngiltere’de yapılması tamamen tesadüf mü?
18. yüzyılın başlarında, Osmanlı Devleti nezdinde İngiliz elçisinin eşi Leydi Montegü, Osmanlının bir nevi ikinci başkenti olan Edirne’den İngiltere’deki bir arkadaşına mektup yazar (1717). Mektupta, konu hastalıklara gelir, Montegü, Osmanlılarda “aşı” denilen bir uygulamadan söz eder. “Bu yazdıklarımı okuyunca burada olmayı çok isteyeceksiniz” der.
Elçi eşinin sözünü ettiği “çiçek aşısı”dır. “Bizde öldürücü olan çiçek hastalığı burada aşı denilen bir uygulamanın icadı dolayısıyla tamamen zararsız hale gelmiştir.”
Aşı deyince şimdi aklımıza laboratuvarlar, doktorlar, bakteriyologlar, kocaman kocaman kurumlar, büyük bütçeler filan geliyor.
İşte Osmanlı çözümü: “Birçok yaşlı kadınlar vardır ki sonbaharda, eylül ayında sıcaklar hafiflediği zaman bu uygulamayı yapmayı kendilerine iş edinmişlerdir.”
Bu tabiî bir çözümdür; kurumlaşma yok, bürokrasi yok, kazanç sağlamak sözkonusu değil. Halk kendi kendini sağaltıyor!
Montegü bu uygulamayı neden bu kadar önemser? Çünkü 17. Yüzyılın sonlarında çiçek salgını Avrupa’yı kasıp kavurmuş, bir yılda 400 bin kişi hayatını kaybetmiş ve kraliçe 2. Meri de 1694’te çiçek hastalığından ölmüştür…
Montegü hanım, aşının uygulanmasını ayrıntılı şekilde anlatır. Çocukların bir süre ateşlendiğini fakat hiçbir hasar vermeden geçtiğini, kendi çocuğunu da aşılatacağını belirtir. Nitekim daha sonra küçük oğlunu aşılatır. Bu faydalı icadı İngiltere’ye getirmeyi de arzu eder. “Eğer gelirlerinin bir kısmını ayırarak insanlığa yardım edecek kadar erdemli olanını bilse idim, bizim doktorlardan bazılarına özellikle yazmayı ihmal etmezdim. Fakat bu hastalık onların çok işine yarar. Hatta bu surette çiçek hastalığını ortadan kaldırmak isteyenlere kin ve garaz beslerler. Eğer yaşar ve geri dönsem onlarla mücadele etmek için kendimde cesaret bulacağım.”
İşte konunun düğüm noktası! Hastalığın bedelini insanlar canıyla ödemekle kalmıyor, büyük meblağlar harcanıyor!
Montegü’nün kitabı türkçeye meşhur tarihçimiz Ahmet Refik tarafından “Şark Mektupları” adıyla çevrilmiş ve 1933’te basılmış.
Işık doğudan gelir, sağlık da!
Aşıya benzer sağlık çözümlerinin doğuda ortaya çıktığı, asırlarca kendiliğinden denilebilecek şekilde uygulandığı Osmanlı örneğinde görülebiliyor. İşi ticarete dökmeden, sanayi konusu yapmadan varılan sağlıklı bir çözüm. Doğunun hikmeti ve fazileti öne çıkaran anlayışı, batının her şeyi ticarileştirme hırsına yenildi. Sağlık büyük bir iktisadî alan. Ve ancak ekonomisi olanın tarihi yazılıyor…