Sorunlu banka kredilerini yeniden yapılandırmak
2002 yılında 130 milyar dolar olan bankacılık sektörü toplam aktifleri, temmuz sonunda 755 milyar dolara çıktı. Sektör aktifi, neredeyse yedi misli büyüdü. Bu dönemde bazı itibarlı grupların kredilerden aldıkları pay bu büyümenin de üstünde oldu. Yani 2002’de 40-50 milyon dolar kredi alabilen bir şirketler grubu, 2018’de milyar dolarları aşan tutarda kredi alabildi.
2002-2019 uzun bir dönem. Bu dönemde BDDK, SPK, TCMB gibi düzenleme kurumlarının global çapta düzenleme kurumları kadar iyi çalıştığı ve elinden geleni yaptıkları doğrudur. Ancak banka sahip ve yöneticilerinin bu büyümeyi iyi yönettiğine dair nasıl bir değerlendirme yapılabilir? 20-30 misli büyümüş olsa da reel sektör şirketlerinin sahip ve yöneticilerinin bu büyüklükleri hazmettikleri, doğru alanlarda yatırım yaptıkları ve makul borçlanma politikaları takip ettikleri nasıl anlaşılabilir?
Sorunlu banka kredilerinin toplam kredilere oranı, bize hem bankacıların hem reel sektörün hem de ekonomi yönetiminin performansı hakkında, bazı bakımlardan, doğruya yakın bilgiler verebilir.
Şu anda bankaların, 1,5 trilyonu TL ve 1 trilyonu döviz olmak üzere toplam 2,5 trilyon TL karşılığı kredi alacağı var. Bu kredilerin yaklaşık olarak yüzde 5’i olan 125 milyar TL’si kanuni takibe atılmış. Bu krediler için yeterli karşılık ayrılmış ve bankalar için bir risk oluşturmuyor. Muhtelif kaynaklardan derlediğim verilere göre şu anda bu yüzde beşe ilave olarak, en çok, yüzde 15 daha sorun yaşayabilecek kredi mevcut. Doğrusu bu yüzde 15’in yaklaşık yarısı mevcut kriz ortamında yapılandırıldığı için, hem bankalar hem de sahiplerinin şimdilik yapacağı başka bir şey yok. İktisadi faaliyetlerin gelecekteki performansı bu kredilerin akıbetini belirleyecek.
Geriye 200 milyar TL değerinde yeniden yapılandırma ihtiyacı olan bir kredi tutarı kalmış olabilir. Yapılandırma taleplerinde, yapılandırılan kredilerin faizi/kâr payı, vadesi, ödemesiz dönemi, teminatı konusunda müşteri ve bankalar arasında ihtilaf çıkmaması mümkün değildir. Çıkarları çatışan tarafların yapacağı bir anlaşmada, herkesin kendi menfaatini maksimize etmeye çalışması normaldir. Sorunlu bir müşteride teminat ve risk miktarı açısından diğer bankalara göre avantajlı durumda olan bir banka, bu avantajlı durumunu korumaya çalışması da yeniden yapılandırmaları hızını düşürür. Bu sürtüşmeleri gidermek için kamunun bir düzenleyici ve dengeleyici olarak masaya yakın bir yerde olması işleri hızlandırabilir.
Bankalardaki kredi havuzları, gerçekten de havuza benzerler. Normal zamanlarda havuz verilen kredilerle büyür, geri ödenen kredilerle de küçülür. Böylece havuz devamlı büyür ve kredi havuzunun içindeki sorunlar bu büyüklük içinde önemsiz kalmaya devam eder.
Kriz zamanlarında tam tersi olur; verilen krediler azalır ve tahsil edilen krediler artar. Böylece suyun kalitesindeki bozulma belirginleşmeye başlar. Havuz dibinde çamurlar birikir. Devir daim makinasının performansı düşer. Kovalarla havuzdan su çekip tekrar havuz dökmek, yani sadece yeniden yapılandırma yapmak, havuzun rengini biraz daha bozar ve çamur miktarı artabilir.
Yapılması gereken, havuz dibindeki çamurları temizlemek, yani kurtulamayacak alacakları kanuni takibe atmak ve kimyasal analiz, yani alacaklara stres testi uygulamak olmalıdır. Çamurların temizlenmesinden dolayı havuzdaki su seviyesi düşebilir, yani ek sermaye ihtiyacı ortaya çıkabilir.
Kamu elini taşın altın koymadan bu işler çözülmez. Başlangıç olarak, dileyen bankaya, objektif ve uygun şartlarla özkaynakların yüzde 10’u kadar, hisse alımı veya sermaye benzeri kredi olarak, özkaynak önerilmelidir. Üstelik bu daha başlangıç…
Bankaların sorunlu kredi olgusunu geride bırakmadan yeni riskler yüklenmesini; reel sektörün de atıl kapasitesini doldurmadan yatırım için kredi talebinde bulunmasını beklemek gerçekçi değil.