Milletin demokrasi aklı ince ayar yaptı
Milletin sandığa yansıyan iradesini biraz daha yakından okuduğumuzda toplumun demokrasi aklının müthiş bir ince ayar yaptığını görmemek mümkün değil. Öyle bir sonuç ki ne güçlü bir zafer duygusunun dolup taşmasına ne de derin mağlubiyet hissinin yaşanmasına izin veriyor.
Evet, hiç tartışmasız anayasa değişikliği seçmen tarafından onaylanmıştır ve bu bir başarıdır ama “evet” bloğunu coşturacak büyük bir zafer değildir. Dolayısıyla yapılacak tüm analizler ve değerlendirmeler bu temel gerçeği dikkate alarak yapılmak durumundadır.
***
Milletin ortaya koyduğu iradeye bakarak, “eğer şunlar olsaydı evetler yüzde 55’ler civarında olurdu ya da haksız rekabet olmasaydı hayır kazanırdı” gibi değerlendirmeler elbette yapılabilir. Ama şunu bilelim ki bunların hiçbirisi seçmenin temel tercihinde radikal değişimlere yol açacak gerekçeler değildir.
Ortaya çıkan sonucu dikkatle incelediğimizde gördüğümüz fotoğraf şudur: Seçmen tercihini yedi düvelin Türkiye’yi yok etmek üzere birleştiği, “evet”in milli mücadele ruhunu temsil ettiği, “hayır”ın kötülük simgesi olduğu gibi tezlere bakarak değil, tamamen yaşadığı bu ülkenin gerçeklerini dikkate alarak yapmıştır.
Seçmen sandığın başına gittiğinde; “evet”leri, “hayır”ları ayetler ve hadislerle yorumlamaya çalışan bazı hocaların fetvalarına bakarak değil, zihninde nasıl bir Türkiye hayali kuruyorsa oyunu ona göre kullanmıştır.
Dahası, referandumu bir vatanseverlik testine çeviren bazı trollerin havada uçuşan ihanet söylemlerine göre değil, nasıl bir Türkiye istediğini düşünerek karar vermiştir.
Hal böyleyken insanların “evet” ya da “hayır” derken tercihlerini bilerek yapmadıklarını söylemek büyük bir haksızlık olur. Bir kere seçmen her iki tercihi yaparken de son derece bilinçlidir. Belki çok az bir seçmenin ortada dolaşan absürt argümanlarla zihni karışmış olabilir ama bunların oranı referandum sonuçlarını büyük ölçüde etkileyecek seviyede asla değildir.
Hiç tereddütsüz belirtmek gerekirse, insanlar anayasa değişikliğinin neler getirdiğini bilmedikleri için yeterince ikna olmamış olsalar bile oy verme aşamasında elleri “hayır” demeye gitmemiştir. Yapılan bir parti seçimi olmadığı halde insanlar, çok doğal olarak, hayatları boyunca hep mesafeli durdukları birtakım gruplarla aynı safta kalma endişesiyle tercih belirlemek zorunda kalmışlardır.
Zira Türkiye’nin içinden geçtiği kritik süreç tek tek hepimizin davranışlarını sınırlayan, her konuda ince eleyip sık dokumayı gerektiren bir özelliğe sahip. Kısacası terör korkusu, “ya kaos olursa” endişesi seçmenin tercihini belirlemesinde etkili olmuştur.
Ama şu bir gerçek ki özellikle Türkiye sosyolojisinin ana eksenini oluşturan büyükşehirlerde ülkenin ve dünyanın gidişatı konusunda bilgi sahibi olan geniş kitleler “evet” ya da “hayır” oyunu son derece bilinçli bir tercihle kullanmışlardır.
***
Eğer geleceğe dönük bir projeksiyon yapmak gerekirse, bugünden sonra siyaset yapacak herkes özellikle büyükşehirlerdeki referandum sonuçlarının nasıl bir sosyolojiye tekabül ettiğini; fikri planda ayağı yere basan, üreten kesimlerin ne tür fayda-maliyet analiziyle hareket ettiğini iyi okumak zorundadır. Çünkü bu kesimler davranışlarını “vatan-millet” söylemlerine göre değil, getirilmek istenen projelerle Türkiye’nin kazancının ya da kaybının ne olacağını dikkate alan rasyonel bir perspektifle belirliyorlar.
Başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere Türkiye’nin önemli büyükşehirlerinde “hayır”ın önde olmasının siyaset dilini nasıl etkileyeceğini hep birlikte göreceğiz. Ama özellikle AK Parti’nin bu sonuçları nasıl muhasebe edeceği çok daha büyük bir önem kazanmış bulunuyor.