Reformist AK Parti özlemi ihanet değildir
İnsan fikri ve zihni anlamda sürekli tekamül içinde olan bir varlık. Çünkü insan her gün yeni bilgilere ulaşarak eşyaya, tabiata ve insana ilişkin zihin dünyasını zenginleştirme kabiliyetine sahiptir. Ancak bu bilgi çeşitliliği ve de değişim, hiçbir zaman fikri savurulma anlamına gelmemektedir. Yani insanın yeni düşünce iklimleriyle buluşup kültürel müktesebatını zenginleştirmesi, fikri istikametinden sapması demek değildir.
***
Bu konunun daha anlaşılır hale gelmesi için somut örnekler üzerinden izah etmekte yarar var. Diyelim ki herhangi bir partinin geçmişteki duruşuyla halihazırdaki performansını kıyaslayan ve hatta eleştirel yaklaşım sergileyen siyasi bir analiz yaptınız. Hemen anında itirazlar yükselecektir: “Geçmişte bu partiyi ve liderini öven yazılar yazmıştınız, oysa şimdi eleştiriyorsunuz. Ne değişti de şimdi böyle bir tavır içine girdiniz.” Kuşkusuz bu cümlenin mantıki olduğunu söylemek mümkün değil. Bir kere insanlar da, kurumlar da her zaman hata yapabilirler, hatta belli bir dönem sonra yola çıkarken belirledikleri ilkelerin çok uzağına da savrulabilirler.
Dolayısıyla bir analizci, işin başında olumlu eleştirilerde bulunduğu, övdüğü bir siyasi partiyi ya da lideri hata yapsa da dünyanın sonuna kadar göklere çıkarmak zorunda değildir. Ayrıca hatalar üzerinden yapılan eleştiriler yıkıcı değil, tam aksine o partiyi ilkeler anlamına motive edici olacaktır. Burada önemli olan; eleştiriyi yapanın geçmişte olumladığı özellikler temelinde ilkesel bir tutarsızlığa düşmemesidir.
Konuyu biraz daha özelleştirerek ifade edeyim; ben bir AK Partiliyim ve 2011’e kadar AK Parti’nin uygulamalarını öven çok sayıda yazı yazdım. Hiç tereddütsüz şunu söyleyebilirim; evet AK Parti 2011 yılına kadar roformist bir partiydi, Türkiye bu dönemde ekonomik ve demokratik alanda büyük atılımlar gerçekleştirdi.
Geçenlerde bir okur eski yazılarımdan bu paragraf gönderdi, diyor ki “Geçmişte AK Parti’yi öven yazılar yazdın, Tayyip Erdoğan’ı ‘devrimci lider’ olarak tanımlayan yazılar kaleme aldın. Ama bugün başka türlü yazıyorsun, bu nasıl oluyor.” Evet o yazılarımın aynen arkasındayım, o günlerde Erdoğan kelimenin tam anlamıyla ‘devrimci’ bir liderdi. Dolayısıyla ilk dönemdeki reformist AK Parti’yi özlemek ve bu çerçevede uyarıcı eleştirilerde bulunmak kesinlikle bir ihanet değildir.
Bugünkü yazılarımı dikkatle okuyanlar, AK Parti’nin yola çıkarken demokratik değerleri ve hukukun üstünlüğünü önceleyen bir parti olduğunu özellikle vurguladığımı göreceklerdir. Ancak hemen belirtmek gerekiyor ki, bugün AK Parti kendi kuruluş ilkeleriyle buluşmakta sıkıntı çeken bir görüntü arzediyor. Benim esas itibariyle dikkat çekmek istediğim temel mesele budur. Kısacası ben, reformist AK Parti’yi geri istiyorum. Eğer her cümlenin altında bir fitne arayan varsa bilmeli ki, bugün de hukukun üstünlüğünü, evrensel demokratik değerleri güçlü bir şekilde savunan Tayyip Erdoğan’ı istemek AK Parti karşıtlığı olarak değerlendirilemez.
Kaldı ki bu demokratik talepleri, kendi beklentilerim olduğu için dillendiriyor da değilim. Bizzat AK Parti’nin kendisi daha yolun başında demokratik hedefleri partinin temel ilkeleri haline getirerek millete taahhütte bulunmuştur.
***
Eğer bu konuda bir tereddüdü olan varsa, AK Parti’nin 2002 seçim beyannamesindeki şu satırları bir kez daha okumasında sayısız faydalar olduğu kanaatindeyim:
-PARTİ̇MİZ, kalkınmayı, devletin tek yanlı iradesini yansıtan bir toplum mühendisliği olarak değil, toplumun çoğulcu yapısına saygılı demokratik bir arayış olarak görmektedir.
-PARTİ̇MİZ hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil, adaleti sağlamanın aracı olarak görmektedir.
-PARTİ̇MİZ hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır.
-”Adalet mülkün temelidir” özdeyişinde ifade edildiği gibi, toplumda barışın, huzurun ve refahın sağlanması için öncelikle adaletin tesis edilmesi gerekmektedir. Ülkemizde yaşanan krizlerin temelinde, evrensel normlara uygun bir hukuk devleti ve adalet sisteminin eksikliği yatmaktadır.
Hemen belirtelim, maalesef AK Parti bugün bizzat kendi koyduğu ilkelerle aynı paralelde değil. Çünkü ‘hukukun üstünlüğü’ konusunda toplumun zihninde tereddütler var, adalete güven zayıflamıştır. Ve daha da önemlisi, AK Parti özellikle özgürlükler ve insan hakları alanındaki pırıltısını kaybetmiştir.