Diyanet'ten IŞİD raporu: İslam kisvesinde 'modern' terör

Diyanet'ten IŞİD raporu: 
İslam kisvesinde 'modern' terör

Diyanet İşleri Başkanlığı, IŞİD hakkında yayımladığı raporda, örgütün dini anlayışını değerlendirdi. Raporda, IŞİD'in İslami öğretiyi nasıl tahrif ettiğine ve modern "nihilizm" felsefesinden beslendiğine vurgu yapıldı.

Diyanet İşleri Başkanlığı, IŞİD hakkında kapsamlı bir rapor yayımladı. “DAİŞ'in Temel Felsefesi ve Dini Referansları” başlıklı raporda, örgütün tarihçesi, yükselişine zemin hazırlayan siyasal ve sosyal nedenler, dini referansları ve tahrif ettiği dini kavramlar değerlendirildi.

Raporda, IŞİD'in moderniteye ve Batı'ya karşı bir söylemle hareket etmesine rağmen, aslında modern dönemde ortaya çıkan terörün bir parçası olduğuna ve İslami değil, hayatın hiçbir anlamının olmadığını savunan nihilist bir felsefeye sahip olduğuna dikkat çekildi. 

Raporda İslam coğrafyasında başta Irak'ın ABD tarafından işgali olmak üzere yaşanan savaşların, Batı'da ise Müslümanların hayatın her alanında uğradığı ayrımcılığın IŞİD'in yükselişine zemin hazırladığına vurgu yapıldı.

IŞİD'in dini anlayışının da geniş biçimde irdelendiği raporda, örgütün kendini dayandırdığı öğretiler ile tahrif ederek kendi ideolojisi ve taktikleri için kullandığı kavram ve yaklaşımlar değerlendirildi.

Rapor, sahada örgüt üyeleriyle doğrudan temas etmiş kişilerle yapılan görüşmeler ve örgütün Türkçe ve İngilizce yayın organları olan Konstantiniyye ve Dabiq dergileri başta olmak üzere yazılı ve görsel kaynakları, örgüt hakkındaki raporlar ve incelemelerden yararlanılarak hazırlandı. DİB'in raporunda şu tespitler öne çıktı:

IŞİD'in gelişmesine zemin hazırlayan sebepler

Nasıl ki Rusya'nın Afganistan'ı işgali Taliban'ı ürettiyse, ABD'nin Irak'ı işgali de IŞİD'in ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Taliban, kendini İbn Teymiye’nin Moğol istilasına karşı direnmenin meşruluğu üzerine verdiği fetvalara dayandırmıştır. Böylece, tarihin belli bir döneminde, belli bir coğrafya için verilen fetvalar evrenselleştirilmiştir. IŞİD ise bunu daha da ileri götürmüştür.

Taliban'ın Mevlana'yı yetiştiren tarihi dokuyu tahrip ettiği gibi, IŞİD de Sünni ve Şii mezheplerinin ortak bir dil ürettiği Bağdat medeniyet havzasını yerle yeksan etmiştir.

Filistin toprakları üzerindeki işgalci İsrail devletinin güvenliği için uygulanan politikalar ve ABD'nin Irak'ı işgali, dini, etnik ve mezhebi çeşitliliğin bulunduğu bölgede gerilimli bir ortamın oluşmasına neden olmuştur. Irak'ın işgali sonrası oluşturulan istikrarsızlık ortamında kimlikler arasındaki ayrım ve çatışma büyümüş, Irak'ta Maliki, Suriye'de Esad rejimlerinin mezhepçi politikaları da buna katkıka bulunmuştur.

Bu ortamda, özellikle Irak'taki Sünni aşiretler, işgalle mücadele şiarıyla kurulan IŞİD'e yaklaşmıştır. IŞİD'in komuta kademesinin önemli bir bölümünün Saddam dönemi subaylarından oluştuğu bilinmektedir.

IŞİD'in propaganda başarısı

IŞİD'in, propaganda amacıyla sosyal medyayı çok iyi kullandığı ve profesyonelce hazırlanmış propaganda materyalleri ürettiği bilinmektedir. Ayrıca ayetleri sloganlara dönüştüren IŞİD'in, “kültürel yabancılaşma”, “gelir dağılımında eşitisizlik” gibi konuları işlediği ve cihad, kıtal, emr-i bi’l-maruf, nehy-i ani’l-münker gibi kavramları özellikle yoğun olarak kullandığı propagandası, özellikle gençleri etkilemektedir.

İslamofobi, Batı'daki Müslümanları IŞİD'e yaklaştırıyor

Işid'in ajitatif-sloganik İslam yorumuna karşı, özelilkle Batı'daki Müslümanlar çok daha savunmasızdır. Zira onlar bir gelenek içinde doğmmaıştır ve hem yaşadıkları yoplumla barışa dayalı bir ilişki kurmaları, hem de aynı anda Müslüman kimliklerini inşa etmeleri mümkün olmamıştır.

Bugün “Avrupa İslamı” olarak tanımlanan olgu, fıkıh, kelam ve tasavvufu olmaya bir “İslam”dır. Bu islamnın içeriden gleecek yozlaşmaya karşı duracak ve dışarıdan yapılan manipülasyonlara göğüs gerecek bir geleneği ve teolojisi yoktur.

15-08/20/muslimterrorist.gif

Avrupa’da doğan ve büyüyen Müslüman nesillerin aşırı yorumlara kaymaları, şiddet söylemlerine ilgi duymaları, terör örgütlerinin cazibesine kapılmaları dini bilgi ve kültürel altyapılarının sağlam olmayışı ile izah edilebilir.
Avrupa başkentlerinin varoşlarında başıboş yetişen, kültürü aşağılanmış, kimliği reddedilmiş, İslamofobi nedeniyle kin ve nefret söylemlerinin muhatabı olmuş nesillerin içinden IŞİD ve benzeri örgütlere katılım oluyorsa bunun bir öfke patlaması ve intikam histerisi olduğu düşünülebilir.

İslami değil, "nihilist"

Bugün “Selefilik” maskesi ve markası altında türeyen bin bir çeşit virüs, güya “öze dönüş” vehmiyle İslam’ın özünü tahrip etmekte, Müslümanları dalalete sevk etmektedir.

Şiddeti kutsayan, ölmeyi ve öldürmeyi sıradanlaştıran bu hareketler modern dönemde dünyayı saran “nihilizm”in bir yansımasıdır. Daiş ve benzeri örgütlerin İslam medeniyetinin surlarında açtığı en büyük gedik budur. İnsanın hayatın anlamını ve var oluşun gayesini yitirmesi, ahlakın ve hukukun berhava olması, bilimin ve felsefenin söyleyecek hiçbir sözünün kalmaması Latince kökenli “nihil” (yokluk, hiçlik) kelimesinden türetilmiş nihilizm kavramıyla ifade edilir.

İnsanı kendine, evrene ve Allah’a yabancılaştıran, her tür değeri yıkan ve bütün kıymet ölçülerini sıfıra eşitleyen, ahlakı ve hukuku “keenlem yekün” kabul eden bu felsefenin alternatifi olan dinin kendisi bu sözde “selefist” özde “nihilist” akımın ideolojisinin kaynağına indirgenmektedir. Din-i Mübin-i İslam’ı nihilizmin referans çerçevesine dönüştürme teşebbüsü Kur’an-ı Mecid’in tabiriyle “adam öldürmeden daha beter bir fitne”dir.

IŞİD'in Kur'an anlayışı: Yüzeysel, sübjektif, tekfirci

Daiş, Kur’an-ı Kerim’i zahiri bir anlayışla okumakta, anlam katmanlarını, tarihi bağlamı, mesajın gaye ve maksadını dikkate almamaktadır. IŞİD'in Kur'an anlayışında üç unsur öne çıkmaktadır:

Önce Kur’an-ı Kerim’i tarihi, siyasi, sosyal vb. hiçbir bağlamını hesaba katmadan, bilgi ve bilgelik sahibi olmadan yüzeysel bir şekilde okumaktadırlar. Kendi yorumlarını, sübjektif anlayışlarını mutlak hakikat olarak kabul etmektedirler. Kendi gördüklerini yegâne gerçek olarak ileri sürmektedirler.

İkinci aşamada ise bu ‘mutlak hakikat’ olarak ileri sürdükleri sözümona yegâne doğru yorumu (!) inkâr eden bütün öteki Müslümanları “kâfir” ilan etmektedirler. O mutlak yorumdan en ufak bir sapma tekfir sebebi sayılmaktadır. Bu katı tutum sebebiyle bir süre sonra kendi aralarında da birbirlerini tekfir etmeye başlamaları mümkündür.

Bir sonraki aşamada ise tekfir edilerek mürtet ilan edilenlerin öldürülmesinin vacip olduğunu savunuyorlar. İnfaz imkânı ortaya çıkınca da dinden çıkmış bulunanların hemen infaz edilmeleri için gerekenleri yapmaya başlıyorlar.

15-08/20/nota-1233344-atroz-yihadistas-difunden-video-decapitaciones-569871.jpg
Şiiler, Sünniler, Esad'cılar, Esad'a karşı savaşanlar, Kürtler, Türkmenler...
IŞİD'in eline düşenlerin kaderi aynı. Tekfir edilip öldürülmek.

Oysa Kur’an-ı Kerim mesela “Onlar Kur’an’ı parça parça ederler” (Hicr, 15/91) ayetiyle parçacı yaklaşımın yanlışlığına dikkati çekmekte ve kitabın bir bütün halinde okunmasına vurgu yapmaktadır.

IŞİD bu anlamda Selefiliğin zahirci eğilimlerinden etkilenmiştir. Ayetlerin tevili haram sayılmış, mecazla gerçek anlam biribirine karıuştırılmıştır. Hz. Peygamber döneminde sıcak savaşlar ortamında indirilen kıtal ayetleri tarihsel bağlamı dikkate alınmadan Kur’an’ın savaş ve barış ortamındaki asli duruşu ve esas gayesi gözardı edilerek yorumlanmıştır. Hakkında fazla bilgi bulunmayan IŞİD ayrıca Kıyamet alametleri, Mehdilik ve Deccal’le ilgili pek çoğu uydurma ve zayıf olan rivayetleri de kendi ideolojisine uygun olarak kullanmaktadır.

IŞİD'in tahrif ettiği dini kavramlar

IŞİD, hadis ve ayetleri kendi ideolojisine ve politikasına uygun olarak yorumladığı gibi, pek çok dini kavramı da yapıbozumuna uğratarak içini boşlatmakta ve ajitasyon-propagandasında kullanmaktadır. IŞİD propagandacıları, cihat, bey’at, el-vela ve’l-bera, hicret, tağut gibi kavramları yeniden tanımlayarak manipüle etmektedir. Bu kavramlardan bazıları şunlardır:

Bir insan, silahlı gücüne dayanarak kendini halife ilan edemez

IŞİD'in benzer örgütlerden ayıran önemli bir özellği, kendini bir hilafet devleti olarak tanımlamasıdır. Buna karşın, ışid'in hilafetinin tek nesnel kaynağı, silah gücüdür. Örgüt, islamın genel yaklaşımının aksine hiçbir sitişare ve seçim mekanizmasını çallıştırmadan, salt kaba güce dayanarak kendini hilafet ilan etmiştir. Halifelik, bir insanın kendini hilafe ederek yürürlüğe koyabileceği bir kurum değildir. Bu dini açıdan hiçbir şekilde meşru görülemez.

15-08/20/abu-bakr-al-baghdadi.jpg

Müslümanlara karşı cihat olmaz

Kur’an’da geçen cihadın Müslümanlara karşı olamayacağı herkes tarafından bilinmektedir. IŞİD’in insanları tekfir ederek savaş açması bu mücadeleyi asla haklı çıkaramayacaktır. Kaldı ki bu bir savaş olarak kabul edilse dahi kural tanımazlık asla uygun görülemez. Hukuk ve ahlak tanımayan bir savaş asla cihad olarak tanımlanamaz. İslam, savaş ortamında, adil olunması, keyfi uygulamalara girilmemesi, esirlere haksızlık yapılmaması için çeşitli prensipler koymuştur.

Kur’an-ı Kerim’de Müslüman olmayanlara yönelik birtakım sert ve uyarıcı nitelikte ifadelerin bulunduğu da bir gerçektir. Ancak bu ifadeler, Kur’an’ın bütünlüğü ve vahiy süreci dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu tür ayetler, Hz. Peygamber döneminde Müslümanlara açıkça düşmanlık eden ve savaş açan kişi veya topluluklara yöneliktir. Bu gibi özel durumlar dışında İslâm’ın ve onun peygamberinin genel tavrı, Müslümanların diğer dinlerin mensuplarıyla dahi karşılıklı tahammül ve hoşgörü esasına dayalı iyi ilişkiler geliştirmeleri yönündedir.

IŞİD'e göre her şey küfür ve bidat

Kendilerinden olmayan hemen herkesi tekfir etmekte bir sakınca görmeyen Daiş, başlangıçta mensubu bulunduğu el-Kaide veya kendisinden ayrılan kimi gruplar dahil olmak üzere neredeyse tüm İslam dünyasını tekfir edecek bir anlayışa varmış bulunmaktadır. Onlara göre Suriye ve Irak’ta rejime karşı mücadele vermekte olan tüm gruplar İslam dışı bir mücadeleye ve anlayışa sahip oldukları için batıl yolda bulunmaktadırlar ve onlarla da mücadele etmek farzdır. Buna göre Daiş’ten olmayan herkes dinden çıkmış ve mürted olmuştur; mürtetlerle savaşmak, onlara her türlü cezalandırmayı öngörmek, iddia ettikleri İslam devletinin bekası ve hakimiyeti için vazgeçilemez bir haktır.

Hz. Peygamber’in Mekke’nin fethinden hemen önce düşmana bilgi sızdıran Hatıb b. Ebu Beltaa isimli sahabiyi ölüm cezasına çarptırılmasını isteyen Hz. Ömer’e izin vermemesi ve Hatıb’ın bu yanlışa, Mekke’de bulunan akrabalarını korumak amacıyla düştüğünü belirterek onu affetmesi (Ebu Davud, “Cihad”, 98) , münafıkları cezalandırmaması, cenaze namazlarının kılınmasına müsaade etmesi, açıkça küfrünü ve düşmanlığını izhar etmeyenleri zaman içinde kazanmaya yönelik bir tutum takındığını göstermektedir.

IŞİD İslam'dan beslenmiyor

Daiş ve benzeri örgütlerce işlenmekte olan şiddet ve tedhiş içerikli cürümlerin İslam’ın temel kaynaklarından, İslam dininin bu konudaki tutumundan beslendiğini söylemek temelsiz bir iddiadan öteye geçmemektedir. İslam’ı başlangıcından günümüze dek genel bir değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda onun bu yaşananları tasvip etmesinin mümkün olmadığı açıkça görülecektir. Bu insanlar bu anlayışa nasıl ulaştı; hangi düşünsel zeminden beslendiler, nasıl bu kadar acımasız hale gelebildiler?

Yaşanan tüm bu şiddeti, katliamları, baş kesmeleri sadece dini saiklerle izah etmek gerçekçi olmayacaktır. Bireysel bazı uygulamalardan hareket ederek İslam dininde bu vahşeti besleyecek dini gerekçeler bulunduğunu söylemek ancak taraflı bir çaba olarak değerlendirilebilir. Yaşananların siyasi ve çıkar amaçlı hedeflerini, psikolojik nedenlerini göz ardı etmek soruna doğru teşhis koymaktan alıkoyacaktır.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN