Doç. Dr. Niyazi Beki yazdı: İlmiyle amel etmek nasıl olur?

Doç. Dr. Niyazi Beki yazdı: İlmiyle amel etmek nasıl olur?

İmtihanda kalan tembel öğrencilerin imtihanın varlığından şikâyet etmeleri yersiz olduğu gibi, bu dini imtihanın varlığını eleştirmek de bundan bin kat daha fazla yersizdir.

SORU: İlmiyle amel etmek ve etmemek ne demektir? Mesela biz Peygamberimiz'in (s.a.v) teheccüd namazı kıldığını bilip kılmazsak ilmimizle amel etmemiş mi oluruz?

CEVAP: İlim-amel dengesi, farz-vacip-sünnet-âdâb ile haram-tahrimen mekruh-tenzihen mekruh-mubah gibi efal-i mükellefin denilen bütün kulluk görevlerini içine alan bir kapsaman sahiptir. Bütün bu sahalarda hem ilim hem de amel gerekir.  Namazın farz olduğunu bilip namaz kılmamak ilimle amel etmemenin en çirkin bir tablosudur. Teheccüdün bizim için sünnet olduğunu bilip de teheccüd namazını kılmamak bundan daha aşağı bir çirkinliktir. Bir hayvanı -lüzumsuz yere- öldürmek çirkindir, fakat bir insanı öldürmek gibi büyük bir cinayet değildir. Tabii ki, bu verdiğimiz misaller zahiri, çok açık olan konulardır. Bunun yanında değişik ahlakî boyutların da büyük önemi vardır. Mesela, Allah’tan başka gerçek anlamda hiç kimsenin bize ne zarar ne da yarar veremeyeceğini bildiğimiz halde, bu ilmimizle amel etmeyip, ufak bir dünyevî zarar endişesiyle dinimizden taviz vermek, yalan söylemek, gıybet etmek gibi günahları işlemekten sakınmamak da bu bilgimizle bağdaşmaz ve biz ilmimizle amel etmemiş oluruz. Keza, Allah’ın rızasını kazanmaktan daha büyük bir haz, bir kazanç olmadığını bildiğimiz halde, başkasının rızasını Allah’ın rızasından öncelemek, başkasının hatırını Allah’ın hatırından daha yüksek tutmak, başkasına gösteriş yapıp riyakârlı etmek, söz konusu bilgimizle alay etmek manasına gelir. Hülasa;  İslam dininin doğruluğuna inandığı halde, onun emir ve yasaklarını çiğnemek, hesap gününe inandığı halde ona göre hazırlık yapmamak, cehennemden iliklerine kadar korktuğu halde -fiilen-ondan kaçmamak, cenneti bütün zerreleriyle arzı ettiği halde -fiilen-onu satın almak için gayret sarf etmemek, ilimle amel etmemek demektir.

Önemli bir not: Bazıları diyorlar ki, madem amel olmadığı zaman ilim öğrenmek zararlı düşüyor, o halde ilim öğrenmeyelim, taki o zarardan kurtulalım. Bu düşünce,  şeytanın ahmak gördüğü kimselere kolayca aldatacağını düşünüp telkin ettiği bir safsatadır. Çünkü bir mümin, ilim öğrenmenin;  İslam’ın emirlerine, yasaklarına riayet etmek için ilim öğrenmenin,özetle  iman etmek ve imanın gereği olan salih amel işlemek için ilim öğrenmenin, farz olduğunu bilir. Dolayısıyla, öğrenilmesinin farz olduğunu bildiği ilmi öğrenmemek de ilimle amel etmemek anlamına gelir. Bu safsatayı şöyle bir safsata örneğiyle de izah etmek mümkündür. Birisi dese ki, iman, imanın gereği olan ameller yapmayı zorunlu kılıyor. O halde, iman etmeyelim ki, amel yapmaktan kurtulalım. Şunu unutmamak gerekir ki, “kanunu bilmemek mazeret değildir” prensibi evrensel bir kuraldır.  Bir Müslümanın İslam’ı bilmemesi de mazeret değildir. Hem öğrenmediği için hem de ona göre davranmadığı için ceza görür...

Allah’ın bizim imtihanımıza ne ihtiyacı var?

SORU: Dini bir düşünce ve yaşam biçimine sahip olmama rağmen şu soruma cevap bulamıyorum. Yardımcı olursanız sevinirim: Allah insanı yaratıyor cinselliği ve karşı cinsi aşırı sevdiriyor; sonra bakma bile diyor; uykuyu sevdiriyor uyuma diyor, parayı sevdiriyor, sevme diyor; malı sevdiriyor, sevme diyor; yemek yemeyi çok sevdiriyor sonra (çok)yeme diyor... Bu liste uzatılabilir. Allah’ın bizim imtihanımıza ne ihtiyacı var da bize böyle eziyet ediyor? Ruhumuzu aşırı isteklerle doldurup sonra da bunları yapma demenin mantığı nedir?

CEVAP: Allah’ın karşı cinsi sevdirmesi aile hayatının ve insanın üretimini sağlayan tenasül kanununu devam ettirmeye yöneliktir. Şayet insanlar, erkek ve kadın olarak böyle bir cazibe atmosferine sürüklenmiş olmasaydı, aile sıkıntısını ve yabancı karşı cinsin kahrını çekmezdi. Allah’ın zinayı yasaklaması, gayr-ı meşru yolları kapatması, elbette bu fıtri duyguları yasaklamak anlamına gelmez. Olsa olsa, bu sadece insanın onuruyla ve aile bağlarıyla bağdaşmayan cinsel anarşinin önünü kesmeye yöneliktir.

Allah’ın insanlara yeme- içmeyi sevdirmesi, insanların biyolojik hayatının devamına yöneliktir. İlahi hikmet bir canlı olarak insanların hayatını yeme-içmeye bağlamıştır. Bunlar, bu hayatın olmazsa olmaz şartıdır. Uyumak da insan hayatının revize edilmesi, yeniden enerjik hale gelmesi ve ruhun istirahat etmesi için ilahi hikmet tarafından insana lütfedilmiş bir nimettir. Hülasa: Allah karşı cinsi sevmemeyi değil, sevmeyi emretmektedir. Yemek yememeyi değil, yemeyi emretmektedir. İçecek içmeyi menetmeyi değil, içmeyi emretmektir. Uyku uyumayı yasak etmeyi değil, uyumayı teşvik etmektedir.

BİZE DÜŞEN KABULLENMEKTİR

Konuyu imtihan penceresinden de şöyle değerlendirmek mümkündür: Allah insanları imtihana tabi tutmuş, bununla itaat edenler ile isyan edenleri ayırmak istemiştir. Bununla, ulvi duyguların rotasını takip eden elmas  ruhlu insanlar ile, sufli duyguların peşine takılan kömür ruhlu insanları görmeyi irade etmiştir. Bu imtihanın âdil bir şekilde cereyan etmesi için bütün insanların bünyesine iyi-kötü arzuları yerleştirmiştir. Örneğin, karşı cinsi sevmek ve bunu fiile dökmek meşru dairede olduğu gibi gayr-ı meşru dairede de olabilir. Bunun tercihi insana bırakılmıştır. İşte insan bu tercih sonucu ya ödül veya ceza alacaktır. Herkes ödül alabilecek bir akıl ve vicdana sahip olduğu gibi, peygamberlerin gelmesi de bu akıl ve vicdanı pekiştirmeye ve doğruya yönlendirmek içindir. Eğer sevgi olmasa, yeme-içme arzusu olmasaydı bu konuda imtihandan da söz edilemezdi.

İmtihanda kalan tembel öğrencilerin imtihanın varlığından şikâyet etmeleri yersiz olduğu gibi, bu dini imtihanın varlığını eleştirmek de bundan bin kat daha fazla yersizdir. Çünkü İlahî irade bunu ön görmüş ve kimseyle bu konuda istişare de etmemiş ve buna ihtiyacı da yoktur. “Eğer dileseydik bütün insanlara hidâyet verir, doğru yola koyardık. Lâkin “Cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kısmıyla dolduracağım” hükmü kesinleşmiştir”(Secde, 32/13) mealindeki ayette Allah’ın imtihana dair hikmet dolu iradesinin hâkimiyetine vurgu yapılmıştır.

Bu sebeple, bize düşen mevcut realiteyi kabullenmek ve bu mevcut imtihanı kazanmaya çalışmaktır. Aksi takdirde imtihanı kaybetmek, sınıfta kalmak ve pişmanlığın fayda vermediği bir akıbete düşmekten kurtulamayız.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN