Görüşler

Özgür Ünlühisarcıklı yazdı: ABD seçimlerini kim kazanırsa Türkiye için iyi olur?

Özgür Ünlühisarcıklı yazdı: ABD seçimlerini kim kazanırsa Türkiye için iyi olur?

ABD başkanlık seçiminde adaylar netleşti denilebilir; Hillary Clinton ve Donald Trump... Peki her iki isim, dış politikaya dair nasıl sinyaller veriyor, ikili ilişkilerde Türkiye’yi ne bekliyor? The German Marshall Funds Ankara Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı yorumladı.

[Karar]
ÖZGÜR ÜNLÜHİSARCIKLI

ABD Başkanlık Seçimleri’nde önseçim dönemi sona yaklaşırken Hillary Clinton, Demokrat Parti’nin, Donald Trump ise Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olmayı büyük ölçüde garantilemiş durumdalar.

İki adaydan Hillary Clinton herhangi bir sürpriz barındırmıyor. 1993-2001 yılları arasında yüksek profilli bir “first lady”lik dönemi geçirmiş, 2001-2009 yılları arasında New York Eyaleti Senatörü olarak görev yapmış, 2008 başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti adaylığı için Obama ile rekabet etmiş ve 2008-2012 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Hillary Clinton’ın iç ve dış politika konularındaki yaklaşımları, beraber çalışacağı kadroları, güçlü ve zayıf yanları büyük ölçüde biliniyor.

Herhangi bir siyasi geçmişi olmayan müteahhit ve televizyon yıldızı Trump ise gerek televizyon şovları gerekse önseçim kampanyası sırasında yansıttığı eksantirik kişiliği ve marjinal görüşleri dışında aslında tam bir kapalı kutu. Nelere karşı olduğu biliniyor; seçkinlere, göçmenlere, Müslümanlara, kadınlara, eşcinsellere, siyasi doğruluğa, yerleşik kurallara ve gerek ülkedeki gerekse Cumhuriyetçi Parti’deki müesses nizama karşı. Bu haliyle Beşiktaş’ın taraftar grubunun “Çarşı her şeye karşı” sloganını hatırlatıyor. Öte yandan Trump’ın neye karşı olmadığı, iç ve dış politika tercihleri ve beraber çalışacağı kadroları henüz belli değil.

Bana göre Hillary Clinton hala seçimin favorisi olsa da Trump’ın kazanması da tamamen ihtimal dışı değil. Trump’ın başarısı, kendisini gelir düzeyleri birkaç onyıldır artmayan, geleceklerinden endişe eden; öte yandan sesini de duyuramayan Amerikan orta sınıfının seçkinlere yönelik isyanının sözcüsü durumuna getirmesinde yatıyor. Trump’ın kurulu düzene, kurumlarına, değerlerine ve seçkinlerine yönelik her eleştirisi kitlelerde yankı buluyor. Trump, kurulu düzenin temsilcilerinin kendisini önce küçük görmesini sonra tehdit olarak algılamasını avantaja çevirdi. Cumhuriyetçi Parti’nin liderlerinin kendisini desteklememesini önemsemiyor, muhtemelen memnuniyetle karşılıyor. Zaten her ne kadar Cumhuriyetçi Parti’nin adayı olmaya hazırlansa da ABD’deki geleneksel parti çizgilerinin dışında hareket ediyor. Bu sebeple Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinden bir kısmının oyunu kaybetse de bu açığı Demokrat Parti tabanından alacağı oylarla telafi edebileceği düşünülüyor.

ABD’nin bir sonraki başkanının kim olacağı bütün dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Zira, yeni ABD Başkanı’nın özellikle Suriye ve Irak başta olmak üzere Ortadoğu politikası, Rusya ve İran gibi Türkiye’nin bölgesel rakiplerine karşı tutumu, Avrupa ile ilişkileri ve Türkiye ile ikili ilişkilere vereceği önem ülkemizin dış politikasında da önemli rol oynayacak.

Clinton’ın seçilmesi durumunda Demokrat Parti iktidarı devam edecek olsa da Amerikan dış politikasında Türkiye’yi de ilgilendiren önemli değişiklikler bekleyebiliriz. Obama bir mali krizin ortasında başkan olmuş ve enerjisini içeride harcamak istediğini henüz seçim kampanyası sırasında dile getirmişti, büyük ölçüde öyle de yaptı. Dışişleri Bakanlığı yapmış, Avrupa’yı yakından tanıyan ve ABD silahlı kuvvetlerine her zaman özel ilgi duymuş ve destek vermiş olan Hillary Clinton’ın başkan olması durumunda dış politikaya daha fazla ağırlık vermesi, Amerikan silahlı kuvvetlerini kullanma konusunda daha kararlı davranması ve müttefikleri ile daha angaje olması beklenebilir ki, bu durum Türkiye de dahil müttefikleri için genel olarak iyi bir haber olacaktır. Öte yandan Clinton’ın bir yandan daha angaje bir dış politika izlerken bir yandan da müttefiklerinden daha fazla katkı talep etmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Herhangi bir siyasi geçmişi ve tecrübesi bulunmayan Trump’ın başkan olması durumunda dış politika yaklaşımını, oluşturacağı takımın yanı sıra genel yaklaşımı belirleyecektir. Trump’ın adaylığının resmiyet kazanmasından sonra Cumhuriyetçi Parti çevrelerinde daha fazla kabul görmesi ve özellikle dış politika alanında takımını partinin mevcut kadrolarından seçmesi beklenebilir. Bu kadrolar Obama dönemine göre çok daha müdahaleci ve askeri güç kullanımına yatkın bir politika uygulama eğiliminde olacaklardır. Öte yandan Trump’ın dış politikada net pozisyonları yoksa da değerler ve uzun vadeli bir vizyon yerine kısa vadeli çıkar maksimizasyonuna dayanan bir yaklaşımı vardır.

Dolayısıyla Trump’ın başkan seçilmesi durumunda Amerika’nın kısa vadeli çıkarlar gerektirdiği zaman müdahaleden çekinmeyen ancak diğer durumlarda pragmatist davranabilecek ve her halükarda Avrupa’dan daha fazla sorumluluk üstlenmesini bekleyecek bir Amerikan dış politikası beklemek mümkün. Örneğin Trump’ın Suriye ve hatta Ukrayna konusunda Rusya’ya taviz verme olasılığı Hillary Clinton’a göre çok daha yüksek olacaktır. Bu durumda Trump’ın başkanlığının Türkiye dâhil Avrupalı müttefiklerle bir dizi gerilime yol açması beklenebilir.

Devletler arasındaki ilişkilerde liderlerin arasındaki kimyanın da belirleyici olmasa da önemli bir rolü vardır. Trump gibi sıradışı bir adayın ABD başkanı seçilmesi durumunda diğer liderlerle ilişkileri de çok konuşulacağa benzer. Başkaları ne düşünür bilmem ama şahsen seçkinlere karşı küresel isyanın temsilcilerinden Trump ve Erdoğan’ın güçlü bir kimya yakalamalarının şaşırtıcı olmayacağı kanaatindeyim, tabii Trump’ın Müslümanlara karşı görüşlerini yumuşatması durumunda.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir