Görüşler

Ali Asgar Çabuk yazdı: ABD yaptırımları altında İran iç siyaseti

Ali Asgar Çabuk yazdı: ABD yaptırımları altında İran iç siyaseti

İran üzerine çalışan gazeteci Ali Asgar Çabuk, tekrar devreye giren ABD yaptırımlarının İran iç siyasetine olan etkisini değerlendiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın İran ile imzalanan nükleer antlaşmadan tek taraflı olarak ayrılması ve Ocak 2006’da askıya alınmış olan kapsamlı ekonomik yaptırımları yeniden uygulamaya koyması, dünyayı bir kez daha yeni bir petrol krizine ve jeopolitik tartışmaların eşiğine getirmiş durumda. Washington sadece İran’a yönelik yaptırım kararları ile yetinmeyerek, diğer müttefiklerini de alınan yaptırım kararlarına uymaya zorlamakta ve İran’ı tamamen yalnızlaştırmayı ve bölgedeki etkisini mikro düzeye indirgemeyi hedeflemekte.

18-08/21/screenshot_3.jpg

Trump geçtiğimiz ayın sonunda Twitter diplomasisine yeni bir paylaşım ekleyerek İran’ın bir daha ABD’yi tehdit etmesi halinde Tahran yönetiminin tarihte çok az kişinin gördüğü sonuçlara katlanması gerektiğini yazmıştı. Buna ek olarak Pentagondan İran ve Ortadoğu petrolünün geçiş yolu olan Hürmüz Boğazında “ denizcilik özgürlüğü” nü güvenceye almak için gerekli her türlü askeri eyleme başvuracağını belirten tehditler gelmişti.

Bununla yetinmeyen Trump yönetimi son olarak da Kasım ayından itibaren İran’dan yapılan petrol ihracatının kesilmesi çağrısında bulundu. Kısacası İran karşısında ekonomik bir yaptırım uyguluyor. Bu hamle İngilizler tarafından İran ve Dr. Musaddık’a ( daha sonra 1953’te bir Britanya-ABD darbesi ile devrilecekti) uygulanan senaryonun benzeridir. Fakat bugünün İran’ı 1953 İran’ı değil ve Amerikan’ın talep ve eylemlerinin yükünü sadece İran taşımayacak

Amerika tarafından büyük bir ekonomik kuşatma altına alınan İran ise dışarıdan gelmekte olan tehditlerden daha çok enerjisini iç siyasette tüketmekte. Artık ABD yaptırımları İran’daki tüm farklı cenahları bir araya getiren ve tek vücut yapan bir argüman olmaktan çıkmış gözüküyor. Amerikan Başkanı Donald Trump’ın nükleer antlaşmadan ayrılması sonrasında iç siyasette yaşanan tartışmalar ve çözüm yolları olarak verilen öneriler bu tezi desteklemektedir. Son olarak ABD tarafından Tahran’a gönderilen  koşulsuz müzakere teklifine verilen tepkiler, İran’da bazı isimlerin hala ABD ile müzakereye sıcak baktığını göstermekte. Düzenin Yararını Teşhis Konseyi üyelerinden Ali Ekber Natık Nuri, ABD Başkanı Donald Trump’ın koşulsuz müzakere teklifinin hızlı bir şekilde ret edilmemesini ve güvenlik konseyinde konunun konuşulmasını istemişti.

DENGELER DEĞİŞİYOR

ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer antlaşmadan tek taraflı olarak ayrılmasının ardından artan İran-ABD geriliminde, İran Cumhurbaşkanı Ruhani birçok kez Washington’u sert sözler ile hedef almıştı. İran tarafından sürekli dillendirilen tehdit ise İran’a yönelik yaptırımların petrol ihracatına zarar vermesi halinde, Hürmüz Boğazının kapatılması olmuştu. Bu tehdit iki ülke arasındaki gerilimi ABD tarafından askeri seçeneğin gündeme alınması kadar derinleştirirken, söz konusu gerginlik İran iç siyasetinde de yeni söylemler doğurdu.

İran Cumhurbaşkanı, ABD ile artan gerilimde özellikle Devrim Muhafızlarından büyük destek görmüş ve Devrim Muhafızlarının Kudüs Gücü Komutanı  General Kasım Süleymani,  Ruhani’ye mesaj göndererek istedikleri Cumhurbaşkanın bu olduğunu söylemişti.4 Söylem ve politikaları ile ABD karşıtlığında muhafazakarlaşan Hasan Ruhani, reformist kesimin tepkisini de üzerine çekmeyi başardı. Hasan Ruhani’yi ABD ile diplomaside çabuk pes etmekle suçlayan reformistler artık İran Cumhurbaşkanı ile göbek bağlarını kesme arayışına girdiler. Son olarak geçtiğimiz haftalarda reformist kesimin önemli liderlerinden Hatemi bir bildiri yayınlamış ve mevcut yaptırımlara kendi çözüm önerilerini getirerek, İran milletinden özür dilediğini söylemişti. Elbette Hatemi’nin dile getirdiği bu özür reformistleri Hasan Ruhani’yi desteklemeye zorladıkları için verilmiş bir özürdü. Buna ek olarak İran-ABD arasında artan gerilime paralel olarak reformist kesime yakın “Etemad”  ve “ Şark” gibi gazeteler, ABD bayraklarının yakılmaması gerektiğini ve ABD karşıtlığında hükumeti ölçülü davranmaya davet ettiler.

Şuan için muhafazakar cenahın Hasan Ruhani’nin kendilerine yakınlaşmasından rahatsızlık duymadığını söyleyebiliriz. Bir önceki seçimlerde istenilen adayı çıkartamayan muhafazakarlar için Hasan Ruhani biçilmiş kaftan durumunda. Aynı zamanda bir molla olarak Ghom ekolünü temsil eden Ruhani’nin, ABD karşısında takındığı sert üslup reformist kesimi belli ölçüde rahatsız ediyor olsa da, hükumetinin sarsıldığını gören Ruhani’nin yeni yol arayışına girmesi gayet makul gözüküyor. ABD karşıtlığının artık İranlıları birleştirmediği bir dönemde, İran iç siyasetinin önümüzdeki günlerde daha fazla kutuplaşacağını ve konuşulmayanların konuşulmaya başlanacağını söyleyebiliriz.

RUHANİ GÜNAH ÇIKARMALI

Reformist kesim tabanında etkisini kaybetmeye başlayan Ruhani’nin hükumetini sağlama alabilmesi ve ihtiyaç duyduğu taze kana ulaşabilmesi ancak yapacağı önemli değişiklikler ve itiraflar ile mümkün. Bu aynı zamanda Ruhani hükumetinin tüm günahları ne kadar üzerine alabileceği ile alakalıdır. İran Dini lideri Ali Hamaney geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmada, mevcut hükumeti istifaya çağırmanın düşmana hizmet olacağını belirterek var olan krizden yine Ruhani hükumeti ile çıkacaklarını açık bir şekilde vurgulamıştı. Buna ek olarak Ali Hamaney, Ruhani hükumetini ABD ile müzakerelerde kırmızı çizgiyi aşmakla suçlamış ve kendisinin hükumete haddinden fazla rol vererek hata yaptığını söylemişti.

Geçtiğimiz Haziran ayının sonunda Cumhurbaşkanı Ruhani ‘ye İran meclisinden 80 milletvekili gensoru vermiş ve hükumetin yaptırımlar ve mevcut müzakerelere ilişkin plan ve programını anlatması istenmişti. Ruhani cephesinden gelen tepkiler ise mevcut şartlar altında hükumeti hedef alan söylemlerin anayasaya aykırı olduğu ve bunun çözüm arayışına zarar vereceği şeklinde oldu. Bu tepkilere rağmen Hasan Ruhani meclise gelerek sorulara cevap vereceğini ve bir çok bilinmeyeni de anlatacağını söylemişti. Ruhani hükumeti ABD karşıtlığında muhafazakarlaşırken ne kadar taviz verebilir? Hasan Ruhani halka hitaben son yaptığı konuşmada taze kana ihtiyacı olduğunu söylem ve hareketleri ile açık bir şekilde ifade etmekteydi. Peki hükumet taze kan arayışında iken kabinesinden vaz geçebilir mi?

Son olarak Hasan Ruhani kabinesinde olan Çalışma Bakanı Ali Rabii mecliste kendisine yöneltilen gensoru sonrasında güven oyu alamamış  ve Ruhani’nin tüm itirazlarına rağmen görevinden uzaklaştırılmıştı. Şüphesiz bu gelişme Hasan Ruhani’nin taze kan ararken karşılaşabileceği olası durumlardan bir tanesidir. Özellikle Devrim Muhafızları hükumetin mevcut kabinesinin müzakere ve diplomasi kabinesi olduğunu ve ekonomik savaşın bu kabine ile yürütülemeyeceğini düşünmekte. İran Cumhurbaşkanının tekrar halka umut verebilmesi ve tabanını güçlendirebilmesi ancak iktidarda iken vereceği taviz ve üstleneceği günahlar ile mümkün gözükmekte. Bununla birlikte Ruhani, kabinesinde askeri kanattan önemli isimlere yer verebilir mi?

İran-Irak savaşı sonrasında gelen Hatemi ve Rafsancani dönemleri İran’ın rahat bir şekilde petrol sattığı ve ülkeye aniden zenginliğin girdiği dönemlerdir. İran sosyolojisinde mevcut bir burjuvaziden bahsedemeyiz ancak İran ekonomisinin güçlenmesi ile paralel olarak İran toplum yapısında aristokrat bir sınıf zamanla etkisini artırmıştır. İran Dini Lideri Ali Hamaney,  ABD’nin yaptırımları sonrasında halka hitaben yaptığı ilk konuşmada  ülke içerisindeki sorunlara işaret etmiş ve mevcut krizin dışarıdan değil içerisinde kaynaklandığını söylemişti. Dini liderin bu çıkışı sonrasında Meclis Başkanı Ali Laricani gibi bir çok İranlı devlet adamı iç siyasetin dizaynına dair açıklamalarda bulundular. Şüphesiz dışarından gelmekte olan ekonomik kuşatmadan daha çok İran’ın karşı karşıya kaldığı tehlike içerideki kutuplaşmadır. Buna ek olarak yolsuzluklarla mücadelede özellikle yargı sistemine  güvenin kaybolması ve başarılı bir mücadelenin hayata geçirilememesi, krizi artıran önemli etkenlerdir.

İran yargısındaki temel sorunlar ve toplumda gelir paylaşımındaki adaletsizlikler fay hatlarını gün geçtikçe tahrik etmekte. Toplum özellikle hükumete yönelik tepkilerini “ bin aile hükumeti” , veya “ seçilmiş iyi genler”  gibi sloganlar ile ortaya koyarken, İran toplumunda söz konusu bu sloganların artık kavramsallaştığını görmekteyiz. Yani siyasiler de meclisteki tartışmalarında bu kavramları kullanmakta ve bazı siyasiler “bin aile” söylemini 200’e indirerek hali hazırda var olan İran aristokrasisine işaret etmekteler.

İran için Amerikan tehdidinden daha önemli olan içerideki dengeleri onarmak ve özellikle yolsuzluklarla mücadelede başarılı olmak.

İran Dini Lideri ve bir çok üst düzey İranlı ismin krizin kaynağı olarak içeriyi göstermesinin nedeni, yolsuzlukla mücadeleyi yavaşlatan aristokrat sınıfın devletten tasfiyesidir.  Hükumet son olarak yolsuzluklarla mücadele tasarısını imzalamış ve dini lider Ali Hamaney Yargı Erki Başkanı Sadık Laricani’ye özel talimat vererek yargı süreçlerini takip edeceğini söylemişti.

İran’da yolsuzluklarla mücadele nereye varır ve ne gibi sonuçlar doğurur ileri de daha net görmüş olacağız. İran Yargı Erki Sözcüsü Ejei yargılama süreçlerinin basına açık olacağını ve yolsuzluklara bulaşmış tüm isimlerin ilan edileceğini söylemişti. Bu aynı zamanda var olan aristokrat sınıfın ifşası anlamına gelmekte. İran yaptırımlar devam ederken bu mücadelede başarılı olabilir mi? İran için şuanda Amerikan tehdidinden daha önemli olan içerideki dengeleri onarmak ve özellikle yolsuzluklarla mücadelede başarılı olmaktır. Aksi biri durum ülke içerisindeki fay hatlarını daha da derinleştirerek ekonomi temelinde başlayan bazı yerel gösterilerin, başıboş bir şekilde doğrudan nizamı hedef almasına neden olabilir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir