Görüşler

İslâm’da birliğin imkanı olarak İmam Hüseyin

İslâm’da birliğin imkanı olarak İmam Hüseyin

İslam dünyasının ortak acısı Kerbela’nın üzerinden bin üç yüz yıl geçti. Ne Hüseyin’in acısı dindi ne de barışa dair ölümüne ‘sususluğumuz’ geçti. Tarihçi yazar Ali Rıza Özdemir ve Alevi Dedesi Hüseyin Dedekargınoğlu büyük trajedinin İslam dünyasının birliği noktasındaki etkilerini tarihsel perspektiften ele alıyor.

İslâm dünyasının en azından önemli bir kısmı 1300 yıldan daha uzun bir süredir, her sene düzenli olarak Kerbelâ’da yaşanan bir katliamı anıyor. Dünya üzerinde Şiî adı altında toplanan ülkemizde ise Alevî ve Caferî adlı ile anılan Ehl-i Beyt bağlısı topluluklar, kendilerine özgü bazı ritüellerle Hicri 10 Muharrem 61 (Miladi 10 Ekim 680) tarihinde yaşanan kutlu bir direnişin mesajını günümüze taşımaya çalışıyor.

18-09/21/ekran-resmi-2018-09-21-000649.png

Ne olmuştu Hicri 10 Muharrem 61 tarihinde? Nasıl bir katliam yaşanmıştı Kerbelâ’da? Dünya üzerinde sayısız vahşet ve katliam yaşanmışken, Kerbelâ Katliamını bu kadar unutulmaz yapan, anmaları yıldan yıla bir çığ gibi büyüten sebep nedir? Neden her yıl milyonlarca insan dünyanın her yerinden Kerbelâ’ya akmakta, gidemeyenler kendi ülkelerinde Kerbelâ Katliamını anmak için bir araya gelmektedir?

Kanımızca Kerbelâ Katliamını ölümsüz yapan ve bugüne taşıyan üç başat neden bulunmaktadır: katliamın tarafları, katliamın şiddeti ve katliamın mesajı.

TARAFLAR

Kerbelâ Katliamının tarafları ilgi çekicidir. Bir tarafta İslâm peygamberinin torunu, Hz. Fatıma ile Hz. Ali’nin küçük oğlu İmam Hüseyin vardır. Diğer tarafta ise başlangıçta İslâm düşmanlığı ile meşhur olan, İslâm’ı ancak Mekke’nin fethinden sonra kabul eden Ebu Süfyan ile Hz. Hamza’nın ciğerini çiğneyen Hind’in torunu, Hz. Ali ile İmam Hasan’a karşı savaşan Muaviye’nin oğlu Yezid.

Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt kaynaklarında İmam Hüseyin, Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyt’inden sayılmıştır. Buradaki Ehl-i Beyt özel bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği üzere; “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor (Ahzap/33)” denilmektedir. Sayısız hadiste aktarıldığı gibi Hz. Muhammed’in Ehl-i Beyt’i; kızı Hz. Fatıma, damadı ve amcaoğlu Hz. Ali ile torunları İmam Hasan ve İmam Hüseyin’den ibarettir. Yine bir başka ayette, Hz. Muhammed’in tebliğinin karşılığı olarak yakınlarına sevgi istemesi emredilmektedir: “De ki: Ben, buna (tebliğime) karşılık sizden, yakın akrabamı/Ehl-i Beyt’imi sevmeniz dışında bir ücret istemiyorum. (Şura/23)” Yine söz konusu ayetin, Hz. Fatıma, Hz. Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin’i kapsadığı konusunda sayısız hadis günümüze kadar ulaşmıştır.

300’den fazla sahabenin şahitliğine göre Hz. Muhammed, Veda Haccından dönerken Gadir-i Humm’da verdiği hutbede, kendisinden sonra sapkınlığa uğramaması için ümmetine iki emanet (Kur’an-ı Kerim ve Ehl-i Beyt) bırakmıştır. Hutbesinde; Ehl-i Beyt’i hakkında ümmetini uyarmış ve bu uyarıyı üç kere üst üste tekrarlamıştır.

İslâm Peygamberi ebediyet âlemine intikal ettiğinde, o hazretin cenaze namazını kılanlar on kişiden biraz daha fazlaydı. Ne olduysa iki emanete de bundan sonra oldu. Kur’an sayfaları, Muaviye zamanında mızrak uçlarına takıldı ve o mızraklar oğlu Yezid zamanında, Kerbelâ’da ikinci emaneti yani Ehl-i Beyt’i hedef aldı.

Babası Muaviye’nin büyük çabaları sonucunda halife olan Yezid İslâm tarihi kaynaklarına göre; sürekli sarhoş gezen, İslâm’ın zahirine bile uymayan, hakkı hakikati ayakta tutmayan, ibadetlerini yerine getirmeyen bir kişiydi. Saltanatı sadece üç yıl sürdü. Saltanatının birinci yılında Kerbelâ’da Hz. Peygamber’in torunlarını katlettirdi. İkinci yılında Medine ve Mekke’ye saldırdı. Bu saldırıda  binlerce Müslüman canından oldu, Kâbe tahrip edildi. Üçüncü yılında ise yine çıktığı bir av partisinde bineğinden düşerek boynunu kırdı ve karnı yarılarak oracıkta öldü.

ŞİDDET

Kerbelâ katliamında İmam Hüseyin’in yanında kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere 100 kişi bile yoktu. Yezid’in ordusunda on binlerce kişi bulunuyordu. Üst üste takviyelerle bu sayı on binleri bulmuştu.

Dengesizlik bu kadarla da kalmadı. Yezid’in ordusu, İmam Hüseyin ve yanındakileri susuz bırakıp teslim almak için Fırat’ta gidişlerini engelledi. Onların su almasını yasakladılar. Kadınlardan ve çocuklardan beşikteki bebeğe kadar hepsi susuz kaldı. Bu nedenle Kerbelâ deyince bugün bile hepimizin aklında gelen ilk çağrışım sudur.

6 aylık bebeğe bile acımadılar, İmam Hüseyin’in henüz kundakta olan bebeği Ali Asgar bile şehit edildi. Sadece İmam Hüseyin’in çocuklarının değil, yeğenlerinin de kurtulması mümkün olmadı bu katliamdan. Birçoğu çocuk olan 72 şehidin 23’ü Hz. Muhammed’in torunlarından oluşuyordu. Yalnız yataktan çıkamayacak derecede hasta olan Ali Zeynel Abidin sağ olarak kurtulabildi ve İmam Hüseyin üzerinden Hz. Muhammed’in soyu böylece devam edebildi.

İmam Hüseyin, şehit edildiğinde mübarek bedeninde 300’den fazla yara vardı ve onunla birlikte birçok şehidin başı bedeninden ayrılmıştı.

MESAJ

Kerbelâ Katliamının belki de en önemli yönü; bütün zamanlara ve bütün mekânlara talip olan mesajıdır.

İmam Hüseyin, farklı vesilelerle Yezid’e karşı kıyam etmesini şöyle açıklamıştır: “Ben azgınlık, fesat, makam ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek ve kötülüğü sakındırmak, ceddim Resulullah ve babam Ali bin Ebu Talip’in yolunu ihya etmek için kıyam ettim. Öyleyse kim bu gerçeği benden kabul ederse, bana itaat ederse Allah’ın yolunu kabul etmiştir (…)”

Allah’ım, sen biliyorsun ki bizim kıyamımız, saltanat için yarış ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dininin nişanelerini (öğretilerini) göstermek, belde lerinde işleri düzeltip rayına oturtmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak ve İslâm’ın farzlarına, Resulullah’ın sün net ve hükümlerine amel olunması içindir. (…)”

Belki de Hüseynî hareketin anahtar cümlesi İmam Hüseyin’in dudaklarından dökülen şu sözlerdir: “Eğer İslâm ümmeti Yezit gibi bir önderin eline düşerse, İslâm’a veda etmek gerekir.”

İmam Hüseyin zalimlerin zulmüne karşı ölümüne direnmenin sembolüdür. Kerbelâ ise mazlum ile zalimin karşı karşıya geldiği ve mazlumun zalim karşısında boyun eğmediği onurlu duruşun yaşanmış bir örneğidir. Orada zalim değil, mazlum kazanmıştır. Bazı olaylar vardı ki, mağlup gibi görünen esasında galiptir. İşte buna örnek, Kerbelâ’dır. İmam Hüseyin, başını vermiş ama zalimin karşısında boyun eğmemiştir ve hak bildiği yoldan dönmemiştir. Bugün de onun bayrağının gölgesi, bütün mazlumlar için bir sığınaktır.

TÜRK BAŞARISI: HÜSEYNÎ VİCDAN

Bugün İslâm dünyasının yaşadığı kriz, temelde Hz. Muhammed’in bizlere bıraktığı iki emanetin (Kur’an ve Ehl-i Beyt) ilkini doğru anlamamaktan, ikincisine sahip çıkmamaktan kaynaklanır. Yakın zamanda terörle, kan döküp kelle koparmakla, köle pazarlarıyla, geri kalmışlıkla, sefaletle, fakirlikle, kötü yönetimlerle, haksızlıklarla, zulümle, baskıyla, nezaketsizlikle, görgüsüzlükle vb. özdeşleşen İslâm imajı; Hüseynî İslâm’ı terk etmenin hüzünlü ve can sıkıcı sonucudur.

Ehl-i Beyt dolayısıyla İmam Hüseyin hiç kimsenin tekelinde değildir. Tarih boyunca böyle bir şey olmadı, bundan sonra da olmamalı.

Türk kültürü ile yoğrulan ve Maturidî-Hanefî ruhunda kimliğini bulan Türk Sünnîliği; Maktel-i Hüseyin’ler, Gülizar-ı Hasaneyn’ler kaleme alarak, Ehl-i Beyt’in dergâhına gönülden bağlanarak Türklerin hâkim olduğu her coğrafyada bir barış denizi oluşturmayı başarmıştır. Bu barış denizi, bütün İslâm dünyasına örnek olan bir Türk başarısıdır. Bu başarı Kerbelâ’da İmam Hüseyin’in kollarında şehit olan Türk evlâdı Vâhiz’in ruhuna adanmış bir kurbandır.

Alevî veya Sünnî, Türklerin hâkim olduğu hiçbir bölgede kitlesel mezhep savaşlarının yaşanmamasının temel nedeni, ortak bir vicdan olarak Hüseynî ruhun, Hüseynî vicdanın yaşatılmasıdır. Son dönemlerde Türk Sünnîliğinden saparak Vahhabî-Selefî bir çizgiye kayan mezhepçi klikler“Ama Hüseyin de emir sahiplerine isyan etti” diyenler, Türk Sünnîliği içinde asla yer bulmamıştır.

BİR BAŞLANGIÇ YAPALIM

Hz. Adem’den tutun da Hz. Nuh’a, Hz. İbrahim’e kadar bir çok önemli olay, kasıtlı olarak Aşura günü ile ilişkilendirilmiş, İmam Hüseyin ve Ehl-i Beyt gölgede bırakılmak istenmiştir.

Ülkemizde Sünnî yurttaşlarımız, değişik gıda maddelerinden yapılan tatlıyı Muharrem’in onuncu yani Aşura günü pişirerek bir nevi bayram havası yaratmaktadır. Oysa o gün büyük bir trajedinin yaşandığı karanlık ve uğursuz bir gündür. Torunu şehit edilen ve bizim de ümmeti olduğumuz aziz İslâm Peygamberinin matem günüdür.

Ülkemizdeki Alevî zümreler, söz konusu edilen tatlıyı Aşura gününden üç gün sonra yaparlar, çünkü yas üç gündür. Bu tatlının yapılma nedeni ise İmam Hüseyin’in evladı İmam Ali Zeynel Abidin’in hayatta kalarak Hz. Muhammed’in soyunun buradan yürümesidir. Muharrem ayının 13. günü, yasın gölgesi altında hiçbir taşkınlıkta bulunmadan Allah’a şükür için dualar edilir, tatlılar pişirilir, kurbanlar tığlanır (kesilir).

Bilindiği üzere Hz. Peygamber’in erkek çocukları yaşamayınca ona düşmanları “soyu kesik” dediler ve bunun üzerine Kevser Suresi nazil oldu. Yüce Allah, sevgili Peygamberine; “Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Asıl soyu kesik olan, senin düşmanındır” buyurarak Kevser yani kızı Hz. Fatıma üzerinden soyunun yürüyeceğini müjdeledi. Öyleyse güzel bir başlangıç yapalım; tatlılarımızı Aşura günü değil Muharremin 13. günü kaynatalım. Hatta ayette buyrulduğu gibi dua edip, namaz kılıp, kurban keselim; Kevser’i veren ve bizi kılavuzsuz bırakmayan Allah’a hamd edelim.

Ahzap/33.  Ayetin tam metni şöyledir: “Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Ayetin birinci bölümü Hz. Peygamber’in eşlerine, ikinci kısmı ise Ehl-i Beyt’e hitap etmektedir. Arapça dilbilgisi kurallarına göre birinci cümle dişil (kadınlara hitap etmekte), ikincisi ise erildir (erkeklere hitap etmektedir.) Doğal olarak ikinci cümle Hz. Muhammed’in eşlerini kapsamamaktadır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir