Görüşler

Daron Acemoğlu yazdı: Amerikan demokrasisi ölüyor!

Daron Acemoğlu yazdı: Amerikan demokrasisi ölüyor!

‘Ulusların Düşüşü’ adlı kitabıyla küresel ölçekte üne kavuşan ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde iktisat profesörü olarak görev yapan Daron Acemoğlu, seçimden bir gün önce Foreign Policy’de yayımlanan makalesinde ABD başkanlık seçimini analiz etti.

DARON ACEMOĞLU

ABD’nin son iki asırdaki refahı ve istikrarı, ülkenin kendine özgü, kapsayıcı kurumları üzerine kuruldu. Birleşik Devletler özel mülkiyeti koruyan, inovasyonu teşvik eden ve piyasanın işler hâlde olmasını kolaylaştıran; aynı zamanda tekelleşmeyi önleyen yasalara sahip. Ayrıca bir zümrenin toplumun geri kalanını bastırmasını önleyen, insanlara nasıl yönetilmeleri gerektiği konusunda söz hakkı veren, Amerikalıların çoğunun eğitime ve üretilen servette belli bir paya erişmesini sağlayan bir sisteme de sahip. Bu kurumlar sadece kağıt üstünde yazılı olduğu için işlemiyor. İnsan Hakları Beyannamemiz, inanç, düşünce, toplanma ve daha nice hakka dair koruma mekanizmaları bir şey ifade ediyor; çünkü hepimiz bu haklara saygı duymak hususunda hemfikiriz. Yüksek Mahkeme, başka ülkelerin başındakilerinin yaptığı gibi Amerikan başkanlarının da mahkeme kararlarını bir kenara atmasını neredeyse imkansız kılan politik normlar geliştirdiğimiz için güçlü bir yapı. 

Özellikle iki norm, sistemin bir arada kalması için birbirine oldukça bağlı: Hukuka saygı duymak ve insanların örgütlenme, politikaya dahil olma, kendi temsilcilerinden gerektiğinde iyi bir yönetim ve toplumsal değişim talep etme haklarına açık olmak. 

Bizim kurumlarımız mükemmel değil ve hiç olmadı. Bir kördüğüme de sebep olabilirler, ele de geçirilebilirler. Devasa Amerikan bürokrasisi, Kongre ve hatta Yüksek Mahkeme her zaman iyi örgütlenmiş toplumsal aktörlerin usulsüz şekilde nüfuz etmesine karşı kırılgan yapıdalar. Fakat bu normları kuvvetlendirmeye dair konsensüs nihayetinde bu kurumlara, toplumsal memnuniyetsizlik dönemlerinde dahi ayakta kalması için gerekli olan esnekliği veriyor. Bu konsensüs, ABD’nin köleliği ortadan kaldırıp eski köleleri azat etmesinin, soyguncu baronların tahakkümünü söküp atmasının, tekeli sınırlamasının yolunu açan ve sosyal güvenlik ağını örmesini sağlayan konsensüstü. 

***

Bugün kurumlarımız ve altında yatan normlar, modern dönemde karşı karşıya kaldıkları en büyük zorluklarla yüzyüze. Amerikan politikası, geleneklerinin parçalandığı bir evrede. Hedef alınan bu gelenekler ise demokrasimizin ahlaki temelleri.

Bu durum, sistemin esas olarak kendisinin sebep olduğu politik felaketin faturası… Bunların ilki, ihmalden kaynaklanmıştı. Kurumlarımız ve politik sistemimiz, son 30 yıldır ekonomi büyük kârlar üretirken vatandaşların bundan pek pay alamamasına seyirci kaldı.

Hem yeni teknojilerin baş döndürücü şekilde art arda gelmesi hem de uluslararası ticaretteki hızlı artış bizi ebeveynlerimizin nesline göre çok daha zengin yaptı, fakat aynı zamanda büyük yerinden oynamalar da yarattı. Çünkü milyonlarca işçi, işinin makinalaştığını veya ucuz ithalat sebebiyle elinden gittiğini veya üretim maliyetlerinin azaltılması amacıyla ülke dışına çıkarıldığını gördü. Gücü elinde bulunduranların kazanımların daha eşit şekilde paylaşılmasına dair bir şey yapmaması da, “yükselen suyun tüm tekneleri yukarı kaldırması gerektiği” inancına dayanan bir politik sistemin temelinde parçlanmayı başlattı.

Daha sonra yetkililerin hataları geldi. Politik nüfuz kazanmak için lobicilik ve finans kampanyaları ile milyarlar akıtmış olan büyük şirketlerin Washington’da haddinden fazla güce sahip olduğu hiç kimsenin meçhulü değildi. Büyük Buhran’dan bu yana gerçekleşen şiddetli resesyonun ortasında hükümetin otomobil üreticilerini ve büyük bankaları kurtarmak için harekete geçmesi, buna karşı işsizlikten, hacizden ve kahredici belirsizlikten kıvranan milyonlarca aileye yardım etmeyi gerekli görmemesi çelişkili bir hareketti. (Böylesi kesinlikle hem ekonomik hem de -sonradan anlaşıldı ki- politik olarak yanlış bir hamleydi).

Tüm bunların üzerine Cumhuriyetçi Parti’nin Donald Trump’a şartlı olarak teslimi geldi. Toplumu benzer biçimde kutuplaştıran, kamuya dönük söylemin itibarını düşüren politik günahkarların omuzlarında yükselen Trump, Amerika’nın demokratik kurumlarına ve kamu hayatının kapsayıcı ruhuna yönelik saygının son kalıntılarını alaşağı etti. Görülmemiş bir kuvvetle geleneklere karşı çıkan kişiliğinin tuhaf cazibesiyle ve kur yaptığı sağ popülist hareketlerin zehirli enerjisiyle ekonomik, politik ve sosyal hayatımızdaki çatlakları sonuna kadar derinleştirdi.

Şimdi bir sonuç olarak ortaya çıkan ve ABD’nin kamu hayatının yazısız kurallarını yerle bir eden kasırganın orta yerindeyiz. Başkanlık seçim kampanyası sürecinde görüldü ki Trump rakiplerini şeytanlaştırdı, dallanıp budaklanmış vergi kaçaklarıyla hava attı, neredeyse açıkça şiddet çağrıları yaptı, ilkesiz işadamlarını/politikacıları (Trump’ın bizzat kendisi gibi) düzgün çizgiye zorlayan yargı-medya gibi kurumların varlık gerekçesini acımasızca sorguladı. Seçilirse rakibini hapse atacağını duyurdu. Seçimi kaybetmesi durumunda sonucu tanımayabileceğini dahi dillendirdi. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi dezavantajlı grupları -kadınları, etnik ve dini azınlıkları, engellileri- koruyan normları ayaklarının altında çiğnedi.

***

“Ulusların Düşüşü”nde James Robinson ile beraber kapsayıcı kurumların  iktidarda kalmak için birçok şeye sahip olduğunu öne sürüyoruz. Bu tip kurumlar, kendi doğaları gereği iktidar gücünü kontrol altına alan ve iktidarın gasp edilmesini zorlaştırcak bir açıklık ortaya koyuyor. Trump bir yandan da bizi kapsayıcı sistemin bağlı olduğu iki politik normu yok etmenin eşiğine getirdi: Trump’ın hukuka dair pervazsızca saygısızlığı çok net olarak ortada. Kendisi aynı zamanda güçlünün zayıfa zorbalık yapmasını da kabul etti ve hatta bunu yüreklendirdi. Bunu yaparak politik sistemimizin uzun vadede hayatta kalması için çok önemli olan “tarafsızlığı” tehlikeye attı. Bu tarfsızlık olmadan insanların kendilerinden daha güçlü politikacılardan ve işadamlarından adalet talep etmesini nasıl bekleyebiliriz? Bu talepler olmadan nasıl olacak da bizim kurumlarımız yok olmayıp, değişen ihtiyaçlara uyum sağlamak için gelişmeye devam edebilecek?

Belki de fark etmeden Donald Trump politik sistemimiz için kritik bir sınav ortaya çıkardı. Ona rağmen sağ kalabilecek miyiz? Sistemi tekrar inşa edebilecek miyiz?

***

Rehavet tehlikelidir. Tarih, zinde duran kurumların yıkılış örnekleriyle dolu. Venedik Cumhuriyeti’nin bir zamanlar kapsayıcı olan kurumlarının 14. yüzyıl başlarında önemli kararlarda kimseye artık söz hakkı vermeyecek ve politik güçlerini kendilerini daha da zenginleştirmek için kullanacak olan zengin tüccarların oligarşisince ele geçirilmesi örneği belki de Amerikan politikasında zenginlerin artan egemenliğine dair bir uyarı olabilir.

Roma İmparatorluğu da kendisini M.Ö. 1’inci yüzyıldaki bir dizi iç savaş ile yok etti. Bunun sebebi kısmen İmparatorluğun bazı üyelerinin, hayatta kalmaları için önemli olan politik normlara saygı duymayı bırakmasıydı; yani demokrasiye saygıyı… Zengin-fakir arasındaki uçurumun büyümesi, Roma İmparatorluğu’nun son zamanlarındaki askeri harekatların hem çapının hem süresinin artması; bazı vatandaşların güçsüzleştirilmiş hissetmesine ve birtakım tiran olma niyetindeki kişilerin sözlerini kabul etmelerine yol açtı. 

Ekseriyetle dikkat etmemiz gereken şey belki de bu Roma örneğidir. Demokrasiye saygı ve hukukun üstünlüğü normlarına verilen hasar -vki bu hasara Trump yol açtı ve hasar yavaşça toplumun kurumlara dair inancına yansımaya başladı- Clinton’ın alacağı bir zaferle silinemezdi. Fakat Demokrat Parti’deki politik elitlerimizin günahlarını unutmamak da aynı derecede önemli.

***

Kapsayıcı kurumlarımızın karşı karşıya kaldığı sınav zor, fakat yine de çaresizliğin kollarına kendimizi bırakmaya gerek yok. Abraham Lincoln’un Cumhuriyetçi Partisi’nin veya Franklin Deelano Roosvelt’in karşı karşıya kaldığı zorluklar daha az şiddetli değildi; toplum da daha az kutuplaşmış değildi. Yapacakları tek bir şey vardı; problemlerin teşhisini yapmakla işe başladılar. Şimdi bizim yapmamız gereken de bu olmalı.

Problemlerimizin kökeninde, refahı paylaşmadaki beceriksizliğimiz ve politik sistemimizin bu sorunu ortadan kaldırmaya dair isteksizliği yatıyor. Bu yüzden günümüzün zorluklarına denk bir biçimde kurumlarımızın yeni teknolojilerden ve ticaretten edilen kârları daha yaygın şekilde paylaşılır hâle getirmesi, çok daha güçlü ve akılcı bir sosyal güvenlik ağı kurması, vergi ve yardım sisteminde reform yapması, küçük işletmelerin aleyhine olan bürokratik işlemleri azaltması, feci şekilde başarısız olan eğitim sistemimizi geliştirmesi, uzun süredir boşverilmiş altyapımıza yatırım yapması ve son olarak da toplumumuzun en dezavantajlı gruplarını zayıflatan problemlerin (şehir merkezlerindeki şiddet ve hapishanelerimizdeki kitlesel sıkışıklık da dahil olmak üzere) farkında olması gerekiyor. Bunların hepsi Donald Trump’ın yükselişine yol açan kutuplaşma daha da derinleşmeden halledilmeli. Bu zor bir iş ama imkansız değil. Fakat Amerikan elitlerinin, Amerikan demokrasisini kurtarma savaşının salıdan sonra sona ermeyeceğini fark etmesine ihtiyaç var.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir