Görüşler

Cafer Talha Şeker yazdı: Katar meselesi yeni bir İngiliz-Amerikan rekabeti mi?

Cafer Talha Şeker yazdı: Katar meselesi yeni bir İngiliz-Amerikan rekabeti mi?

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Uzmanı Cafer Talha Şeker, Katar ve diğer Körfez ülkeleri arasında yaşanan krizi Körfez’deki ilişkilerin tarihi arka plânından yola çıkarak yola yorumluyor.

CAFER TALHA ŞEKER

Katar’a yapılan siyasi-iktisadi abluka Türkiye’nin çıkarlarını da doğrudan ilgilendirdiği için sadece küresel aktüaliteye değil aynı zamanda ülkemizin gündemine de oturdu. Ancak ülkemizde Katar ve Doğu Arabistan’ın siyasi tarihini ve günümüz ile bağlantılarını derinlemesine tahlil edecek mütehassıs sayısı çok azdır. Bu yüzden böyle kriz zamanlarında (komplo teorileri hariç) meselenin özünü anlatmaya çalışan yazıların çoğu Batı medyasındaki haberlerin birebir tercümelerinden ibaret oluyor. Buna rağmen en azından şu kadarını herkes görebiliyor ki ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan (SA) ziyareti akabinde Katar köşeye itildi ve Basra Körfezi karıştı. Peki, Amerikalılar ve Suudiler niçin bu küçük ülkeyi abluka altına aldıracak ortamı hazırlıyorlar? Bunun iki sebebi görünmektedir: Birincisi Katar yatırım fonlarının gittiği çoklu istikamet, ikincisi bu ülkenin yeraltı kaynaklarının bu ülke için fazla olduğunun düşünülmesi. Nitekim geçmişte Doğu Arabistan’da yaşanan sınır ihtilaflarının arkasında aynı çıkar çatışmaları yer almıştı. Geçmişle günümüzü birleştirerek ortaya çıkan tabloya bakalım.

İngiliz-Amerikan münasebetleri Special Relationship (Özel İlişki) olarak isimlendirilir. Ancak bu iki WASP (Beyaz-Anglo-Sakson-Protestan) ülkenin çıkar çatışmaları da kendilerine has bir özelliğe sahiptir. İki ülkenin çıkarları dünyanın bir bölgesinde çakıştığı zaman İngiliz ve Amerikan diplomatlar Londra–Washington hattında gidip gelirken üzerinde rekabet edilen ülkelerde çatışmalar, darbeler veya başka krizler yaşanır. Amerikalılar, SA topraklarında petrol çıkarmaya başladıktan beri Doğu Arabistan’da iki Anglo-Sakson ülke arasında defalarca anlaşmazlık yaşanmış ve her seferinde yerel ülkeler arasında tansiyon yükselmiştir. 1930’lu yıllarda Amerikalılar ile anlaşan Suudi Kral Abdülaziz, Katar topraklarının da kendi mülkü olduğunu iddia ediyordu. O günlerde Katar, Britanya’ya bağlı özerk bir emirlik idi. Suudi iddiası Doha’da olduğundan ziyade Londra’da endişeye yol açtı. İngilizler bu işin arkasında Amerikan Rockefeller şirketinin olduğunu çok iyi biliyorlardı. Abdülaziz’e yaptıkları baskılarla Katar’daki iddiasını geri çevirdiler. 1935’te Suudilerin Katar’a Londra’yı terk edip Amerikan petrol şirketiyle anlaşmasını tavsiye ettiğinden şüphelenen İngiltere nüfuzunu kullandı ve Doha’yı Amerikan-Suudi ortaklığına bırakmadı. Katar’daki enerji piyasası İngilizlerin oldu, karşılığında Körfez’deki İngiliz Donanması da Katar’ın dış güvenliğinden sorumlu hale getirildi.

Amerikalılar 2. Dünya Harbi’nde koruma bahanesiyle Suudi toprağına asker çıkardılar ve Arabistan’a iyice yerleştiler. Nitekim savaş esnasında Churchill, ABD’nin Almanya’ya karşı İngiltere ile birlikte savaşa girmesi karşılığında harp sonrasında Amerikalıların Orta Doğu petrollerinden pay alacağını taahhüt etti. Ancak İngilizler, ABD’yi Irak ve SA ile sınırlamayı hesaplıyorlardı.  1949’da ARAMCO şirketi (Amerikan-Suudi Petrol şirketi, sonradan ABD ile anlaşılarak Suudiler tarafından millileştirildi) Riyad’ı Suudi sınırlarını genişletmeye teşvik etti. Suudi toprakları ne kadar genişlerse Amerikalılar o kadar yeni arazide petrol arayacaklardı. Kral Abdülaziz, (bugünkü BAE ve Umman’a bağlı) Buraymi Çölü’nde hak iddia etti ve İngiltere’ye bağlı iki komşusu (Abu Dabi ve Muskat) ile arası açılmaya başladı.

Buraymi’de Amerikan desteğiyle İngilizlere karşı yayılmaya çalışan Suudilerin girişimleri, Mısır’da İngiliz nüfuzunu devirmeye yönelik ayaklanmalar, İran’da Musaddık’ın İngiliz petrol payına el koyması gibi gelişmeler İngiliz–Amerikan ilişkilerinde soğuk rüzgarlar estiren bir dönemi başlattı. Amerikalılar, İngilizlere karşı yerel unsurları kullanarak Orta Doğu’da pek çok ülkede petrol veya diğer sektörlerde büyük kazanımlar elde ettiler. Gurur kırıklığı yaşayan İngiltere’de “ABD ile savaşın mümkün” olduğundan bahseden yazarlar ve siyasetçiler bile görülmüştür. Nitekim İngiliz siyaseti Amerikan devine karşı dayanmakta zorlandığını kabul etmiş ve artık ABD ile ortak hareket etme siyasetini benimsedi. Balkanlar, Afganistan ve Irak operasyonları bu ortaklığa göre geliştirilmiştir.

İngiltere ve ABD sanayisi yükselirken ve güçlenirken her iki ülkede İbrahimî (Arap ve Yahudi asıllı) sermayedarların yatırımları dikkat çekmiştir. İngiliz ve Amerikan şirketleri, İbrahimî sermayeyi dengeleyerek küresel sermaye hareketliliğinde manipülasyon yapabilmektedirler. (Futboldan petrol sektörüne bu meseleyle alakalı fikir veren bir yazım bu köşede daha önce yayınlanmıştı.) Akademik araştırmalar İngiltere ve ABD’nin son iki yüzyıldır en büyük sermayedarlarının Yahudi asıllı olduğunu ispatlıyor. Basra Körfezi’nde petrol çıkmaya başladığından beri buradan gelen Arap sermayesi de gene zikredilen iki ülkeye akıyor. Dolayısıyla Orta Doğu’da biri Arap–Yahudi sermayesi arasında diğeri İngiliz–Amerikan çıkar dizaynında olmak üzere iki büyük rekabet yaşanıyor. Ancak bu ikilinin uzun yıllar Rusya ve bugün Çin’e karşı ortak tedbirler geliştirdiklerini de unutmamak lazım.

Katar yatırım sermayesi son yıllarda İngiltere ve ABD dışında Avrupa ülkelerine de büyük meblağlar akıttı. Rus enerji piyasasından Avrupalı otomobil, spor, havalimanı işletmeleri ve gayrimenkule dek milyarlarca dolar AB ülkelerine yatırıldı. Mart 2017’de Katar lideri İngiltere ziyaretinde bu ülkeye 5 milyar sterlinlik yeni yatırım yapacaklarının sözünü verdi. Ancak bu para İngiltere’ye girmeden Amerikan medyasında eleştirildiği gibi kısa süre içinde terör saldırıları İngiliz sokaklarını vurmaya başladı ve 2017 yılı İngiltere’de terör yılı olmaya başladı. Son Londra saldırısından sonra Trump’ın Londra Belediye Başkanı ile polemiği kaldığı yerden devam ettirmeye çalışması, Londra’da “silah değil bıçakla terör” estirildiğini hatırlatması ve bir gün sonra silahın Florida’da patlaması dikkat çekici vakalar silsilesidir.

Amerikalılar, SA ve BAE’de daha büyük çıkarlara sahip olduklarından bu iki ülkeyi yanlarında tutmaya özen gösterirlerken Avrupa, İngiltere, Rusya ve Türkiye’ye servetini yayan Katar’ı hedefe almaktan imtina etmediler. ABD’nin tavrı SA ve BAE’ye bir fırsat ortamı sununca müttefikler birlikte Katar’ı kuşattılar. Katar meselesi başladığında İngiliz enerji sektöründen endişeli açıklamalar yapıldı. Birleşik Krallığın gaz ithalatının geçmişte büyük kısmının ve günümüzde üçte birinin Katar’dan yapılıyor olması Londra’da rahatsızlığa yol açtı. Bu ortamda İngiltere’nin gaz tedarikinde İskoçya topraklarının stratejik değeri yükselecektir. Ancak İskoçya, BREXIT sonrasında AB’den ayrılmayı kabul etmediği için Birleşik Krallık’tan ayrılmayı gündeme getirmiştir.

Katar’ın yüz milyarlarca dolarlık yurt dışı yatırımları içinde Avrupa ve İngiltere pazarları kilit rol oynuyor ve bu durum ABD’nin şüphesiz yakın takibindedir. İngiltere’deki yatırımlar ve 2008 krizinde İngiliz Barclay’s Bank hisselerinin Katar’a satılması hala Londra’daki finans piyasasında ve siyaset-ticaret ilişkilerinde tartışma konusu olmaya devam ediyor. Atlantik’te buna karşı çıkan bir lobi, Katar’ın “terörü finanse eden bir ülke” olarak İngiliz piyasasına bu kadar yerleşmesini eleştirmektedir.

YENİ KRİZLER DOĞAR MI?

Günümüzde Katar parasının tam olarak ABD kontrolünde olmadığı, yani Doha’nın doğrudan Washington kontrolünde kalmadığı göze çarpmaktadır. Tarih boyu Katar Emirliği, ülkenin geleceğini sağlama almak için Körfez’deki büyük emperyal oyuncular ile arasını iyi tutmak mecburiyetinde olduğunu bilmiştir. Suudilere yanaşmayan ve 1916’ya kadar Osmanlılar ile yakın duran Emirlik, bu tarihten sonra bölgede kontrolü sağlayan İngilizlere yakınlaşmıştır. Yıllar sonra Amerikalılar gelince bu kez Körfez’de yaşanan İngiliz–Amerikan rekabetine göre konumunu ayarlamaya çalışmıştır. Bugünkü küresel piyasalarda ise Körfez’in hakimi Anglo-Sakson ülkelerin karşılaştığı krizler, ABD ve İngiltere’nin AB ile sermaye yarışına girmesi, ABD’nin Almanya’ya faturalar keserek haraç alır gibi para alması, Suudileri 11 Eylül ile tehdit ederek Riyad’dan milyarlarca doları ABD’ye çekmesi bir tarafta; son yıllarda düşen petrol fiyatlarından ötürü zarar gören Arabistan’daki monarşilerin de yeni finans arayışları ve aralarında çıkar çatışması baş göstermiştir. Bu ortamda eskiden beri sınır ihtilafı veya siyasi anlaşmazlık yaşamış olan SA-Katar anlaşmazlığı, Britanya’daki BRETIX, Avrupa’daki ekonomik kriz ve ABD’de Trump’ın muhafazakar ekonomi politikalarından nasibini alarak hortlamıştır. Katar krizinin önü alınamazsa ileride (bugün müttefik olsalar bile) SA–BAE arasında kökleri Buraymi anlaşmazlığına bağlı yeni bir kriz daha hortlayabilir. Nitekim 1974’te Buraymi meselesini anlaşarak hallettiklerini ilan eden iki ülke arasında geçtiğimiz yıllarda anlaşmaya aykırı hareketlere şahit olduk. Son olarak, Katar meselesi İngiliz enerji tedarikinde güvenlik meselesinin doğmasına da yol açacaktır ve sadece ABD-AB arasında değil Londra-Washington arasında bir kez daha diplomatların sürekli gidip gelmelerini gerektirecektir.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir