Görüşler

Doç. Dr. Murat Somer yazdı: Adalet yürüyüşü ve iktidar 10 Temmuz’da ne değişebilir?

Doç. Dr. Murat Somer yazdı: Adalet yürüyüşü ve iktidar 10 Temmuz’da ne değişebilir?

Koç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Somer, Türkiye’de son zamanlarda olan gelişmelerin, iktidar-muhalefet ilişkileri bakımından nasıl bir etkisi olacağını değerlendiriyor.

DOÇ. DR. MURAT SOMER

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğindeki Adalet Yürüyüşü (en azından bu etabı) sonlandı. CHP uzun zamandır toplumsal muhalefete liderlik edememekle, tabanla ve toplumla yeterince temas etmemekle, iktidara inandırıcı bir alternatif olamamakla eleştiriliyordu. Bu yürüyüşle büyük bir atılım yaptı. Kararlı bir şekilde ve genelde, barışçı ve (sessiz çoğunluğun ortak arayışı olduğunu düşündüğüm) “herkes için adalet” temelinde bir dil kullandı. Bununla da çok doğru bir iş yaptı.

Peki Adalet Yürüyüşü neleri değiştirebilir? Bunu kestirmekte (ben bu yazıyı yazarken henüz gerçekleşmemiş olan) 9 Temmuz Maltepe (umarım meydanın ismi Adalet meydanı olarak değişir) mitingi ve Kılıçdaroğlu’nun konuşması etkili olacak. Örneğin, referandumda evet verenleri ve iktidar kesimini ötekileştirmeden Hayır bloğunu ve CHP tabanını motive edebildi mi? Geleceğe ve 2019’a yönelik pozitif bir vizyon sunabildi mi? 

Ama bu yazıda konum başka. Önümüzdeki dönemde Türkiye’de ne değişeceğini sadece CHP belirlemeyecek. Bir o kadar önemlisi iktidarın Adalet Yürüyüşü’nü, altında yatan toplumsal tepkileri nasıl okuyacağı, nasıl tepki vereceği olacak.

Önce medyaya dair birkaç gözlem. İstisnalar dışında ana akım ve iktidar yanlısı medya, referandum sürecindeki eşitsiz ve adaletsiz yaklaşımını Adalet Yürüyüşü sırasında da devam ettirdi. Yürüyüşe destek verenlerin de vergisini kullanmakta beis görmeyen TRT, “sözde adalet yürüyüşü” terimini kullanabildi.

Bu durum aslında uzun vadede yürüyüşün ve CHP’nin lehine de olabilir. Çünkü bu ülkede uzun vadede önemli ve belirleyici olanlar hep, kısa vadede özellikle iktidarlar ve elitler tarafından yok sayılan, küçümsenmek istenen gelişmeler olmuş. Kitlelerin sessizce ilgilenip sempati duyduğu, orantısız güç kullanan devlete ve elitlere içerledikleri olaylar olmuş. Bizzat bugünkü iktidarın kendi tarihi bunun kanıtı değil mi?

Çoğu medya organında hükümetin ”yürüyüş kabak tadı verdi” gibi eleştirilerine yer verildi. Ama ”kabak tadı veren şey” ile ilgili çok az resim, yerinden bilgi veya haber vardı. Bu görmeyi reddetmek” ve ”görülmesi reddedilen ve tanınmayan o şeye kızmak ve eleştirmek” durumu Türkiye’de ilk yaşanmıyor. Hiçbir kesim bu konuda sütten çıkmış ak kaşık değil ve yerine göre mazlum veya zalim rolünü oynuyor. Demokrasi ve adalet bu ülkeye, bu makus döngüyü değiştirmedikçe gelmeyecek. Yani hakkaniyet ve birbirini (aynı fikirde olmasa da) yok saymamak temelinde diyalog ve insanî empati egemen olmadıkça.

Peki iktidar Adalet Yürüyüşü’ne demokratik ve uzlaşmacı, hukuk devletinin yeniden inşasına hizmet edecek bir tepki verebilir mi?

AK Parti tabanında son yıllarda oluşmuş veya oluşturulmuş olan bazı kanaatler tartışılmadan ve değişmeden bu pek de olası gözükmüyor.

Katıldığım ve izlediğim bazı tartışma programlarından ve gazete manşetlerinden üç ifadeyi veya iddiayı not almıştım. Örnekler çoğaltılabilir. Ama bu üç örnekle belki ne demek istediğimi ve iktidar kanadındaki samimi demokratların sorması gerektiğini düşündüğüm bazı kritik soruları özetleyebilirim.

* İddia: ”15 Temmuz Kurtuluş Savaşı kadar önemli bir kırılma noktası.”

* Soru: 15 Temmuz’un tarihsel bir kırılma noktası ve muazzam bir travma olduğundan kuşku yok. Bu konuda belli ki darbe girişimine karşı yaygın toplumsal uzlaşma da var. Ama ”Kurtuluş Savaşına eşdeğer bir olay mı?” diye sorulsa acaba halkın yüzde kaçı olumlu yanıt verir?

* İddia: ”15 Temmuz Kurtuluş Savaşı kadar önemli bir kırılma noktası olduğuna göre devleti yeniden inşa etmemiz gerekiyor.”

* Soru: Türkiye’de cumhuriyetle kurulmuş bir devlet zaten var. Bu devletin mutlaka demokratikleşmesi ve şeffaflaşması, her türlü cemaatin, kişinin ve ideolojinin tekelinden ve vesayetinden arındırılması lazım. Yani devletin kanun, hukuk ve liyakat temelinde reform ve ıslah edilmesi gerekiyor. Ama yeniden inşa ne demek oluyor?  Cumhuriyet devleti bile tamamen yeniden değil, Osmanlı devleti kurumları üzerinde inşa edilmemiş miydi? 

Ve belki en önemli soru: devletin reformu veya ıhlası mutlaka uzlaşma temelinde, muhalefetle ve toplumun her kesiminden sivil toplumla birlikte yapılmak zorunda değil mi? Salt iktidarın veya (hadi diyelim) yüzde ellinin desteğiyle, ama diğer yüzden ellinin güçlü muhalefetine rağmen yapılan bir yeniden yapılandırma ne kadar meşru? Daha baştan güçsüz ve istikrarsız bir devlet yaratmıyor mu?

Soru2: 15 Temmuz’un olmasında 2010’daki yüzde 42’nin endişelerine ve öncesindeki eleştirilere kulak tıkamış olmanın hiç mi katkısı yok?

* İddia: ”Gezi Provokasyonunu” yeniden planlanıyorlar.

n Soru: Araştırmalara göre Gezi olaylarına 8-10 milyon civarında yurttaş şu veya bu şekilde katılmış, destek vermiş, ve Gezi gösterileri en az bir yıldır artış gösteren kitlesel tepki ve protesto hareketlerinin arkasından gelmiş. Gezi olayları konusunda kamuoyunun bölünmüş olduğunu biliyoruz ve hakkıyla tartışmak için ayrı bir yazı gerekir. Burada soru şu: provokasyon vardı veya yoktu, haklıydı veya haksızdı, eğer Gezi’ye hükümet ve o zamanki Başbakan Erdoğan daha demokratik ve anlayışlı bir tepki verseydi ne olurdu? Sadece söz değil aynı zamanda eylemle. Örneğin barışçı göstericilere şiddet uygulayan görevliler hemen görevden alınsaydı veya buna en baştan engel olunsaydı. ”Katılmayan da milletimiz katılan da, gençlerin tümü bizim geleceğimiz, gelin tüm bu gösterilere neden olan kaygılarınızı anlatın, Taksim meydanının yeniden inşa planını da beraber yapacağız” deseydi. Ve bu dediğini de gerçekten uygulasaydı..

Bana kalırsa ne olursa olsun hem Türkiye kazanır hem de AK Parti ve Erdoğan popülaritesini ikiye katlardı.

Benzer şeyleri 8 Haziran 2015, Yenikapı 2016 ve 17 Nisan 2017 sonrası için de söylemek mümkün diye düşünüyorum. Gerçek anlamda uzlaşmacı ve birleştirici bir siyaset opsiyonu vardı ama kullanılmadı. 10 Temmuz’da bir “şans” daha var.

Bu yazdıklarımın iktidar tarafından kısa vadede ve kısmen de olsa dikkate alınma ve uygulanma şansının çok çok az olduğunu biliyorum. Reel siyaset, güç ve çıkar ilişkileri ve içinde bulunduğumuz anti-demokratik ortam ve benzeri başka nedenlerle.

Ama aslında bu ülkedeki sessiz çoğunluğun, demokrasinin, herkese hukuk ve adaletin olduğu, kutuplaşmamış bir ülkede yaşamak istediğini düşünüyorum.

Ve eninde sonunda barışçı bir dil, hukuk ve uzlaşma arayışı siyasete mutlaka egemen olacak. 2019’a yaklaştıkça bu talep demokratik sivil toplumdan gitgide daha çok gelebilir. Çoğunluk, eski ayrılıkları bir kenara koyup, ortak gelecek ve herkes için hukuk ve adalet temelinde uzlaşmanın tek çıkış yolu olduğu kanaatine varacak.

Bunu kim daha tez elden görür ve tercümanı olabilirse hem kendisi kârlı çıkabilir hem de ülke için çok hayırlı olur diye düşünüyorum. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir