Görüşler

Dr. Afgan Valiyev yazdı: Rusya tarzı batılılaşma siyaseti

Dr. Afgan Valiyev yazdı: Rusya tarzı batılılaşma siyaseti

Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Dr. Afgan Valiyev “Kafkasya ve Orta Asya toplumlarının Batı özleminin Rusya tarafından kendi yöntemiyle karşılanması, bölge halklarının Batı’ya ilgisini azalttı” diyor.

Rusya egemenliğindeki Kafkasya ve Orta Asya halklarında 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru temel kaygı, bir yandan siyasi, kültürel ve güç anlamında dış müdahalelere karşı koymak, diğer yandan da devlet ve toplum yapısını yenileştirmek olmuştur. 19’uncu yüzyılın sonundan itibaren Kafkasya ve Orta Asya’da Rus siyasetinin kaygısı sömürgeciliğin ötesinde, işgalin sonuçlarını kendi adına kalıcı ve sürekli hale getirmek olmuştur. Bunun Azerbaycan’da çok yönlü sonuçları olacaktır. Öncelikle bu dönemin Kafkasya ve Orta Asya’da Batılı anlamda yenileşme ve milliyetçilik hareketinin başlangıcı olduğu söylenebilir. Çarlık Rusya’sı egemenliği altına aldığı bölgelerde kalıcı olmak namına Batıcılaşmanın da öncülüğünü ve sözcülüğünü yapmıştır. ‘Parçala ve yönet’ bilinen bir politikadır. Batıcılaşmanın Rusya dışındaki Batılı devletlerle de ilişki kurmaya imkan vermesi, Rus siyasetinin çelişik tavrının nedeni olacaktır. Kafkasya ve Orta Asya’da yenileşme, değişim derken öncelikle anlaşılan Batı ile bağlantı kurmaktır. Ancak bu konu Rus egemenliği nedeniyle, kimi zaman Rusya’nın girişimlerinin desteklenmesi veya mevcut duruma uyum biçimini almıştır. Ancak, bütün bu değişim ve yenilikçi girişimlere rağmen, Azerbaycan aydını, bağımsızlığını kaybetmiş olmanın verdiği tedirginlikle, değişme ve yeniliklere karşı belli kaygılar da taşımıştır. Batıda ve Rusya’da 19’uncu yüzyılda meydana gelen köklü değişiklikler, Türk halklarına önderlik yapan kişileri ve özellikle aydın zümreyi derin bir kaygı ve endişeye sürüklemiştir.

Petrol Azerbaycan için yeni bir tarihi sürecin başlangıcı oldu. Batı’nın, doğrudan ilişki kurması sonucu Azerbaycan bölgenin egemen devletleri sayılan Rusya ve İran’la da münasebetlerini de sağlıklı şekilde sürdürmeyi başardı.

Milliyetçi ve devletçi ulusun oluşumunda anahtar rol üstlenen kesim ve kurumlar 19’uncu yüzyılın ilk yarısından başlayarak İslam ve Batı medeniyetlerinin karşılıklı etkisiyle ortaya çıkmakta olan aydın kesim ve onların yetiştiği yapılardır. 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru artık birkaç bireyden oluşan gurubun ötesinde, topluluk şeklini almaya çalışan daha örgütlü aydınların temel felsefesi, eğitim ve laiklik öncelikli aydınlanmaydı. Bu dönemde, milli hareket kültürel akım niteliğindeydi. Okullar ve basında ana dilinin kullanılmasına, dini idarenin polis denetiminden kurtarılmasına, Müslümanların eğitim ve yardım alanlarında örgütlenmesine , Müslümanlara eşit seçim hakkı ve diğer hakların kazandırılmasına yönelmiştir. Kültürel hareketlilik çabaları, 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru şekil ve biçim kazanarak, Batı, Osmanlı ve Rusya ile ilişkilere bağlı olarak kültürel bir milliyetçilik hareketine dönüşmüştür. Rusya’nın, hatta bunun ötesinde Batı’nın üstünlüğü karşı konulmaz bir güç olarak görüldü. Bu güç endüstri ilişkileri, aynı zamanda Batı egemenliğinin de temeli olduğu için buna karşı çıkmak yerine, bu ilişkilere katılmak öne çıkmıştır. Bu ilişkilere katılmak mümkün olsa bile hangi biçimde katıldığı önemlidir. Batı ile ilişkilerde sömüren-sömürülen ilişkileri dışında katılmak mümkün değildir. Rusya Türklerinin tarihi-stratejik bazı merkezlerinde yeni bir toplumsal sınıf olarak ortaya çıkan, Batı veya Rusya ile ilişkilerinde öne çıkan kişiler, bu ilişkileri, kendi adlarına örgütlemek istediklerinde belli zorluklarla karşılaşmışlardır. Sonuçta ticaret, sanayi ve diğer alanlarda başarılı olan, para kazanan kişiler örgütlenerek, her şeyden önce milli kimliği benimsemiş insan yetiştirmek, eğitim sistemini yenileşme ve reformlara tabi tutmak ihtiyacı duymuşlardır. Türk gençlerini modern eğitim veren Batı tarzı okullarda yetiştirmek, uyumlu ilişkiler kurmak amacı ile yeni okullar yaptırmışlardır. Bu okullar Rusya Türkleri arasında milli ve kültürel uyanışın, yenileşme ve milliyetçilik hareketinin en önemli aracı olmuştur.

19’uncu yüzyılın başlarından itibaren Rusların egemenliğindeki bölgeler içerisinde yer alan, Kafkasya ve Orta Asya’da yerel yönetimlerin Ruslar tarafından kaldırılarak, yerine merkezi idare sisteminin kurulması olayı toplumunda önemli değişikliklere vesile oldu. Polonyalı tarihçi Tadeusz Świętochowski'nin “cemaatten milletleşmeye geçiş” dönemi olarak nitelediği  bu dönemde, Batı tarzı hayat anlayışı yaygınlaştı. Aristokrat ve zengin aileler çocuklarını milli ve gelenekçi kültürün egemen olduğu okullara değil, Rusya’nın ve Avrupa’nın çağdaş eğitim veren okullarına göndermeye başladı. Sürgüne gönderilen Rus aydınlar da Batıcılaşma harekatında yer aldı. Kafkasya, Orta Asya ve diğer Rusya Müslümanları içerisinde yenilikçi, milliyetçi ve Batıcılaşma hareketinin başlamasına öncülük yapan da bu aydınlar oldu.

Rusya kendi siyasî egemenliği tartışılmadığı müddetçe dinin veya etnik kimliğin ananeler ve folklor düzeyinde kalmasını destekledi. Çarlık döneminde halkların dinlerini özgür ve azat yaşama kavramı sayesinde Rusya egemenliğini koruyup sağlamayı başardı. Ta ki, Bolşevik devrimine kadar. Ekim devrimi Rusya’nın yanı sıra onun egemenliğinde olan Rusya Müslümanları ve Türklerinin vizyonunu değiştirdi. Bir anda kendilerini boşlukta bulan milletler iç dinamiği ve kendilerine yakın olan çevreler ve devletlerin de desteğini alarak kendi coğrafyalarında devlet olma başarısı gösterdi. Fakat bu cumhuriyetler Rusya’nın siyasi ve bölgesel çıkarı nedeniyle fazla kalıcı olma başarısını gösteremedi. Çarlığın yerine iktidara gelen Sovyetler de Rusya’nın geleneksel egemenlik ilişkilerine sadık kalarak aynı politika kapsamında tekrar Rusya’dan kopan milletler ve toplulukları zorla da olsa kendi egemenliklerine kattı. Sovyetler Birliği yönetimi ülkeyi kapalı kapı olarak ilan etdi. Birlik dışı ülkelerle her türlü temas engellendi, Batıcılaşma yerini sovyetleşmeye bıraktı.

Sovyet yapısı içindeki bazı küçük milliyetlerde dillerin bağımsız bir geleceği yoktu. Bağımsız gelecekleri olacağından kuşku duyan fazla kalabalık olmayan küçük milletler genellikle büyük devletlerin egemenliği altında yaşamayı kabulleniyor. Fakat, Azerbaycan onlardan farklı olarak üst kimliği ve dominant yapıyı temsil eden bir toplum idi. Sahip olduğu bu yapı sayesinde makro-kültürü temsil ediyor. Tarihi süreç içerisinde yaşadığı sorunlar siyasi ve coğrafi yapısını etkilemiş olsa da dominant kimliğini koruyabildi.

Bunun sayesinde Sovyetler sonrası dönemde milletleşme ve devletleşme sürecini hızla tamamladı. Azerbaycan Batı ve dünya ile doğrudan bağımsız ilişki içerisinde olmayı başarmış, bu sayede kendisine ve ilişki içerisinde olduğu toplumlara da  kendisinden birşeyler katmıştır. Petrol çıkarılması Azerbaycan için yeni bir tarihi sürecin başlanğıcı oldu. Batı aracısız olarak Azerbaycanla ilişki kurdu. Bu durum bölgenin egemen devleti sayılan Rusya ve İran’ı da yakından ilgilendirmiştir. Rusya petrolün çıkmasıyla Azerbaycan’a karşı siyasi tutumunu da değiştirmiştir. Kendisinin de Batıya duyduğu ihtiyaç yüzünden Batı ile ilişkisini sürdürmüş ve bu nedenle Azerbaycan’daki Batıcılaşma ‘Rusya tarzı Batıcılaşma’ adını almıştır.

Azerbaycanla daha yakından ilgilenmeye başlayan Rusya kalıcı ve etkili olmak adına bölgenin demografik yapısını değiştirdi. Bu amaçla, Bakü başta olmakla Azerbaycan’ın çeşitli arazilerine Slav göçü gerçekleştirdi. Bakü’de ve diğer eyaletlerde yüksek mevkilere gayri Müslümanlar getirildi. Bunlar içerisinde de Ermeniler çoğunluk teşkil etmekte idi. Bunlar Azerbaycan halkının örgütlenmesine ve millet olarak kalkınmasına engeller teşkil etmiş, iç savaş ve etnik konularda sorunlara neden olmuştur. Çarlıktan farklı olarak Sovyetler din unsurunu yasak kıldı. Kapanan ibadet mekanları, milletlerin ibadet özgürlüklerine kısıtlama çeşitli inanç ve kültüre sahip millet ve toplulukların Sovyetler birliği içerisinde yaşama hevesini söndürdü. Bunun yanı sıra değişmez değerler diye kabul edilen, halkların binyıllık gelenek ve göreneklerine, milletlerin tarihine, kimliklerine, kültürlerine yönelik çağdaşlaşma ve yenileşme adı altında yapılan provakasyonlar, alt kimlik, üst kimlik anlayışı, adil olmayan gelir dağılımı gibi nedenler Sovyetler Birliği’nin dağılmasını tetikleyen unsurlar oldu.

Başka bir deyişle Çarlık ve Sovyetlerin oluşturduğu ve yönettiği egemenlik düzeni kalıcı olmayı başaramadı. Çarlık, Sovyetlerden farklı olarak din konusunda bir az daha fazla hak ve taviz verdiği için bir kaç yıl fazla egemenliğini koruyabildi. Savaş, kaba kuvvet ve baskı kullanılarak elde edilen egemenlik çökmeye mahkum bırakılmıştır. Düzene olan güvensizlik arttı ve kopmalara neden oldu. Rusya tarih boyu Batı ile kurduğu ilişkiler sayesinde kendini yenilemiş ve sürekli kendisine bir şeyler katmıştır. Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle Azerbaycan’da başkaldıran milli bağımsızlık herakatı da amacına ulaşmış ve Azerbaycan 1991 yılında tekrar bağımsızlığına kavuşmuştur. Yeni kurulan devlet siyasetini Batı ile işbirliğine uygun duruma getiren Azerbaycan, Batı ile çeşitli alanlarda işbirliği kurmayı başardı. Azerbaycan modern ve çağdaş Doğu toplumudur. Yeniliklere ve gelişmelere açık olması ülkenin kozmopolit ve üniter yapısında da olumlu anlamda etkisini gösterdi. Azerbaycan, Batı, Rusya ve diğer dünya devletleriyle ilişkilerinde denetimi kendi elinde tutuma gücüne ulaşarak bölgede söz sahibi ülke olmayı başardı.

18-10/13/13krt11a_tum-copy.jpg

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir