Görüşler

Dr. İsmail Sarı yazdı: Rafsancani’nin İran’ı

Dr. İsmail Sarı yazdı: Rafsancani’nin İran’ı

İran eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani 82 yaşında hayata veda etti. İran Araştırmaları Merkezi Uzmanı Dr. İsmail Sarı, İran’ın en önemli politik figürlerinden biri olan Rafsancani’yi kaleme aldı.

DR. İSMAİL SARI

Son dönemde ‘Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Başkanlığı’nı yürüten eski Cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani’nin 8 Ocak Pazar günü kalp krizine bağlı ani ölümü İran’daki iç siyasal tartışmaları bir kez daha Türkiye gündemine taşıdı. Bilindiği gibi dini lideri (Rehber) seçen Uzmanlar Meclisi’nin üyesi de olan Rafsancani mevcut Cumhurbaşkanı Ruhani’nin destekçisiydi. Rafsancani, reformistlerin hamisi ve ılımlı muhafazakârların manevi lideri olarak görülüyordu. 2009 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sistemin desteklediği Mahmud Ahmedinejad’a karşı reformist aday Mir Hüseyin Musevi’yi destekleyen Rafsancani şaibeli seçimler sonrasında çıkan olaylarda muhafazakârların uyguladığı baskıları eleştirerek onlarla arasındaki ayrılığı belirginleştirdi.

Radikal muhafazakârlarla ters düşen Rafsancani’nin ölümü, sistem içinde reformcu ve ılımlı kanadı temsil eden Ruhani ve ekibine güç kaybettirecektir. Ancak, bu durum 5 ay sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ruhani’nin tekrar seçilme ihtimalini ortadan kaldıracak boyutta değildir. Belki ikinci dönemde yapmayı düşündüğü daha yapısal reformları sekteye uğratabilir. Ancak burada şu soruyu sormak gerekir: İran’ın mevcut rejimi içerisinde kalınarak ne kadar reform yapılabilir? Sanırım bu noktada reformculara yüklenen aşırı beklentiyi de sorgulamak gerekir. Zira Rafsancani gibi ılımlı muhafazakâr bir devlet adamına bile gösterilen teveccüh, İran’daki halk-iktidar ilişkilerine dair sorgulamaları daha önemli hale getirmektedir.

KUTSAL İKTİDAR

Schulze’nin ifade ettiği gibi her ulus kutsal ulustur. İran bu fikrin en iyi örneklerinden biridir. Zira siyasal iktidar kutsallık kaynaklarını araç olarak kullanmakta mahirdir. Böylece kendi gücüne, toplumun itiraz edemeyeceği aşkın bir boyut katmaktadır. İran’daki mevcut siyasal rejim çifte meşruiyet diyebileceğimiz bir yapıya dayanmaktadır. Bu çift başlı yapıda Rehber dinî, Cumhurbaşkanı ise toplumsal meşruiyeti temsil eder. Fakat bu ikisi arasında eşitlik yoktur, aşkın olan üstündür. İran’da iktidarın kutsallıkla birlikte kullandığı diğer araç korkudur. Siyasal iktidar elindeki iktidarı kaybetme korkusunu topluma başka korkular yayarak aşmaya çalışır. Diğer yandan kendisini de korkulan bir aygıt haline getirir ve korku ile toplum üzerinde bir iktidar yaratma yolunu seçer.  Bunun somutlaşmış adı “baskı”dır. İran’da devlet, ideolojik aygıtları ve iktidar mekanizmaları ile bir toplum inşasına yönelir ve bunu kamusal alanın -aile, medya, dinsel organizasyonlar, eğitim sistemi gibi- tüm mekânlarında hissettirir.

Rafsancani hâkim sınıfın içinde olduğu halde hem içeride hem dışarıda değişim gerekliliğini savunan ilk isimlerden biriydi. Ancak onun da sisteme muhalefeti ve reform talebi sınırlıydı.

Bugün İran’da totaliter bir rejim vardır. Oysaki bir ütopya olan devrim, ideal bir yönetim öngörüyordu. 1979 Devrimi’nin temelindeki “adalet ve özgürlük” söylemi İran’da bir türlü gerçekleştirilemedi. Adil gelir sisteminin sağlanamaması ve Batı karşıtlığının halka olumsuz yansıması, halk içinde rejime karşı kuşkuların artmasına neden olmaktadır. Tüm ütopyaların sonu gibi o da statükocu, katı bir siyasal yapı ve bu yapıyı korumaya çalışan hâkim bir sınıf ortaya çıkardı. Rafsancani ise bu hâkim sınıfın içinde olduğu halde hem içeride hem dışarıda değişim gerekliliğini savunan ilk isimlerden biriydi. Ancak onun da sisteme muhalefeti ve reform talebi sınırlıydı. Zira İran’da gerek “usulgereyan/muhafazakâr” gerekse “ıslahtaleban/reformcular” olsun, hepsi, farklı eğilimli sistem-içi kadrolardır, iktidarın iki yüzünü oluştururlar. Muhalefet ise bunların dışında kalanlardır ya da sistem içi muhalefete eklemlenmek zorunda olanlardır. İktidar, ülkeyi yöneten güç merkezleri; muhalefet ise mevcut düzeni-yapıyı-sistemi eleştiren ve eleştirmekle kalmayıp sorunsallaştıranlardır. İran’daki muhalefetin rejim karşıtı bir söylemle hayatta kalamayacağı düşünüldüğünde muhalif kesimlerin rejime aykırı fikirleri olsa bile rejim yanlısı söylem kullanması normaldir.

Muhalifler İran’da dinin ve devletin birbiriyle ayrılmaz bir bağı olduğu düşüncesine karşı çıkmaktadırlar. Muhalif entelektüeller, 1990’lardan itibaren İran’daki bu temel ilkeye meydan okudular. Abdülkerim Surûş, Muhsin Kedîver ve Müctehid Şebusterî, devletin ve dinin bu kimliğini reddeden en önemli entelektüellerdir. Bu entelektüellerin hepsi aynı düşünceyi paylaşmaktadırlar: Devlet yönetimine dinin müdahalesi fikrini reddetme! İran entelektüel muhalefetine göre, iktidar kurulu düzeni kalıcı kılmak amacıyla İslâm’ı araç gibi kullanmaktadır. İslâm kimliğini pratiğin merkezine koymak, sadece bir kavramsallaştırma ve istenilen durumu kurgulamaktan ibarettir. Çünkü tartışılan hedefler İslâm’ı aşmakta, geride bıraktığımız son yüzyılın farklı ideolojik eğilimlerini temsil etmektedir. Böyle bir tutum, siyasal olanı dinîleştirmemekte, aksine dinî olanı siyasallaştırmaktadır.

8 YILLIK CUMHURBAŞKANLIĞI

Tam da bu noktada sormak gerekir ki, pragmatist kişiliğiyle tanınan Rafsancani kendi Cumhurbaşkanlığı döneminde (1989-1997) neleri değiştirdi, neleri başaramadı? Bu sorunun içeri bakan yönüne verilecek cevap, “çok şeyi değil” olacaktır. Dışarı bakan yönüne bakıldığında ise Rafsancani’nin 1989’da Cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte İran uluslararası sistemle yeniden entegrasyonu hedefleyen bir yapılanma sürecine girdiğini söyleyebiliriz. Bu dönem (1989-1997), Humeyni’nin “ne Doğu ne Batı” yaklaşımından “hem Güney hem Kuzey” yaklaşımına geçildiği bir dönem oldu. 

Bu dönemde Rafsancani İran-Irak Savaşı’nın (1980-88) bitimiyle bölgedeki Arap ülkelerine kalıcı bir işbirliği, ekonomik ve siyasi ilişkilerin geliştirilmesini önerdi. İran’ın Körfez’de polislik yapmak gibi bir niyetinin olmadığını ilan ederek bölgede istikrar ve güvenliğin ancak işbirliği ile mümkün olabileceğini ifade etti. Ancak 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgali bölge için bir dönüm noktası oldu. ABD’nin Irak’a müdahalesiyle 500 bin Amerikan askeri İran’ın yanı başına gelmiş oldu. Körfez Savaşı sonrası da devam eden Amerikan askeri varlığı ve bu dönemde ABD ile Körfez ülkeleri arasında yapılan ikili güvenlik anlaşmaları İran’ı oldukça rahatsız etti. Ayrıca, Irak’ta İran’ı doğrudan ilgilendiren Kürt ve Şii ayaklanmaları meydana geldi. Bölge, başka sebepleri de olmakla birlikte, günümüze kadar devam eden bir istikrarsızlık dönemine girdi.

1991 sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılması ise Rafsancani döneminin İran’ı için hem memnuniyet hem de endişe kaynağı oldu. İran, Sovyetler gibi büyük bir tehlikeden kurtulurken diğer taraftan sınırlarında belirsiz bir jeopolitik çevreyle karşılaştı. Rafsancani bu dönemde Rusya ile ikili ilişkilerini geliştirmeyi tercih etti. Ancak, 1992 başından 1993 ortasına kadar Rus dış politikası, Amerika ve Avrupa ile ilişkilerini öne çıkararak İran’a mesafeli davrandı. Bu kısmen İran kaynaklı bir İslami fundamentalizm korkusuyla, kısmen de ABD ve Avrupa ile ilişkilerini geliştirmek isteyen Rusya’nın İran’ın Batı’daki olumsuz imajı nedeniyle özellikle Amerika’yı gücendirmeme çabasıyla ilişkiliydi. 1993 sonundan itibaren Avrasya’ya ya da diğer bir deyişle yakın çevreye öncelik veren ve bu bölgede Rusya’nın üstünlüğünü devam ettirmesi gerektiğini savunan “Yeni Avrasyacı” görüş, Rus dış politikasında etkili olmaya başladı. Rusya’nın bölgeye dönüş yaptığı bu ikinci dönemde, Batı’ya kırgın Rusya ile Batı’ya kızgın İran’ın dış politika çıkarlarının örtüştüğünü görüyoruz. İlerleyen süreçte İran ile Rusya arasındaki ikili ilişkiler daha da geliştirilmiştir.

‘İkinci Cumhuriyet’ dönemi olarak da adlandırılan Rafsancani döneminde İran, çatışmacı ideolojik söylemlerin yumuşadığı, daha uzlaşmacı reformist/pragmatik bir dış politika izlemeye başladı.

“İkinci Cumhuriyet” dönemi olarak da adlandırılan Rafsancani döneminde İran, çatışmacı ideolojik söylemlerin yumuşadığı, daha uzlaşmacı reformist/pragmatik bir dış politika izlemeye başladı. Humeyni sonrası Rafsancani’nin reformist dış politikası, ticari hacmin arttırılmasını ve başta Körfez ülkeleri olmak üzere bölge ülkeleri ile diplomatik diyaloğun geliştirilmesini amaçlıyordu. Rafsancani dönemi İran dış politikası, Irak’la yaşanan sekiz yıllık savaştan kaynaklanan sıkıntıları aşmak, yaşanan izolasyon tecrübesi nedeniyle de dış dünya ile diplomatik ilişkileri geliştirmek şeklinde özetlenebilir.

Sonuç olarak, Rafsancani; uzun yıllar İran siyasetinde önemli roller oynamış, halkıyla barışık bir devlet adamı olarak saygıyla anılacaktır. Reformcular ise önemli bir destekçilerini kaybetmiştir. 2017 Mayıs ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri Rafsancani’nin İran siyasetindeki rolünün daha iyi anlaşılmasında önemli bir dönüm noktası olacaktır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir