Görüşler

Emine Uçak Erdoğan yazdı: Atina’da mülteciler için 400 odalı bir ev

Emine Uçak Erdoğan yazdı: Atina’da mülteciler için 400 odalı bir ev

Emine Uçak Erdoğan, Atina’da mültecilere dair umut verici bir girişimi KARAR için kaleme aldı.

EMİNE UÇAK ERDOĞAN

City Plaza, sekiz yıl öncesine kadar Atina’nın en lüks otelleri arasındaydı. Seyahat rehberlerinde halen ismi geçen otel, ülkede yaşanan ekonomik krizden nasibini alarak kapandı. İşletmenin kapanmasıyla bina da eski canlılığını kaybetti, giderek metruklaştı. Geçtiğimiz Nisan ayında ise otel binasında yeni bir hareketlilik başladı. Ekonomik ve Siyasal Mülteciler İçin Dayanışma Girişimi üyeleri oteli işgal ederek havaalanı yakınlarındaki kötü şartlardaki bir kampta kalan yaklaşık 400 mülteciyi buraya yerleştirdi. Yerleştirmekle kalmadı, kendileri de günlerinin büyük çoğunluğunu onlarla birlikte geçirmeye başladı. Ve City plaza o günden beri içlerinde her yaştan mültecinin olduğu yüzlerce insan için “ev” oldu… City Plaza’da şu an 100’den fazla aile, 165 çocuk, 100 erkek, 115 kadın, 35 aktivist ve gönüllü birlikte yaşıyor. Günlük işlerin ortaklaşa yapıldığı otelde mülteciler için dil eğitiminden spora, çevre gezilerine, toplantılara kadar birçok etkinlik de yapılıyor.

Ekonomik ve Siyasal Mülteciler için Dayanışma Girişimi üyeleri arasında Atinalı aktivistler olduğu gibi daha önce ülkeye göçmen olarak gelenler de bulunuyor. Avrupa’nın farklı ülkelerinden aktivistlerin de mültecilere destek amacıyla gönüllüsü olduğu grubu otel işgaline götüren süreç Avrupa Birliği ülkelerinin mültecilerle ilgili olumsuz tutumuyla başlamış. AB’nin sınırları kapatıp tel örgüler yükseltmeye başlamasının ardından Yunanistan başta olmak üzere Balkan ülkelerinde kurulan kamplar ve oralardaki kötü yaşam koşulları onları harekete geçirmiş. Sınırlarını yükselten, mültecileri seçerek alan Avrupa’ya ve onunla yapılan anlaşmalarla mültecileri tutsak eden Balkan ülkelerine, “insan onuruna yakışacak bir şekilde” mültecilere destek olunabileceğini göstermek istiyorlar. Olga Lafazani, Nasim Lomani, Sokol Kalicani, City Plaza ekibindeki onlarca kişiden sadece üçü. City Plaza’nın kamplara, gözaltı merkezlerine karşı bir örnek olduğunu belirtiyorlar. Otelin tüm giderleri STK veya hükümetlerin destekleri olmadan sadece bireysel bağışlarla karşılanıyor. Bunun için internet üzerinde açtıkları sitede hem oteldeki yaşamı, portreleri hem de Yunanistan başta olmak üzere Avrupa kıyısındaki kamplarda yaşayan mültecilerin zorlu hayat koşullarını duyurmaya çalışıyorlar. Bir yandan da City Plaza için dayanışma hesapları oluşturmaya çalışıyorlar. Olga Lafazani, City Plaza’yı bir proje veya daha önce yaptıkları aktivizm hareketleri gibi görmediklerini anlatıyor. City plazanın birlikte yaşam ve eşit yurttaşlık girişimi olduğunu belirten Lafazani’ye göre aynı zamanda bu; dışlanma, mülteci düşmanlığı ve ayrımcılıkla mücadelenin de gündelik hayattaki pratiği anlamına geliyor. Lafazani, AB kapılarının kapatılmasının ardından Yunanistan’da sıkışıp kalan mültecilerin hem bu ülkede hem de gitmek istedikleri ülkelerde hak ettikleri gibi bir yaşam kurmalarına kadar dayanışmayı sürdürmek istediklerini belirtiyor ve mültecileri görünmez kılmak isteyen tüm duvar ve siyasi girişimlere karşı olduklarını ifade ediyor. Lafazani’nin dikkat çektiği diğer bir konu ise mültecilerin kendi varlıklarını sürdürebilecekleri ve kendi ihtiyaçlarını kendilerinin karşılayabilecekleri yapılara kavuşturulmalarının sağlanması.

MÜLTECİ DEĞİL POLİTİKA KRİZİ

Tabi, Yunanistan’daki mültecilerin hepsi City Plaza’da kalanlar gibi şanslı değil. Yurttaşlık Derneği’nin Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Makedonya Bosna-Hersek, Kosova gibi Balkan ülkelerinden sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yürüttüğü “insani güvenlik” projesinin Atina Panteion Üniversitesi’nde yapılan son toplantısına AB ülkelerinin mültecilere yönelik tutumları ve yükselttiği sınırlar damgasını vurdu desem yeridir. Atina Sınır Tanımayan Doktorlar’dan Apostolos Veizis, 15 yıldır bu alanda çalışan biri olarak Avrupa’da şimdiye kadar gördüğü en kötü durumun bu olduğunu belirtiyor.  Ülkelerin mevcut durumu “mülteci krizi” olarak tanımladıklarını ancak bu tanımı doğru bulmadığını belirten Apostolos Veizis’e göre yaşananlar “politika krizi” tanımlamasını hak ediyor. Çünkü milyonlarca insanın mülteci haline gelmesi ve şu an içinde bulundukları zor şartlar da politik kararlarla doğrudan ilintili… AB’nin kapılarını kapatmasının ardından mültecilerin Yunanistan’da sıkışıp kaldığını belirten Veizis, bunun da onların insan kaçakçılarının eline düşmesi ya da çok kötü koşullarda yaşamaları anlamına geldiğini belirtiyor. Kamplarda en temel insani ihtiyaçların karşılanmasının bile güçlükle yapılabildiğini anlatan Veizis, bu ortamın sağlık sorunlarını arttırdığını ifade ediyor. Veizis’in sıklıkla dile getirdiği konu ise mülteciler için ayrılan fonların şeffaf kullanılmamasıyla ilgili. Veizis’e göre, Yunanistan başta olmak üzere Balkan ülkeleri mülteciler için gelen fonları sınırları yükseltmek, dikenli teller ve güvenlik elemanlarının artırılması için kullanıyor.

Bu arada geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Sınır Güvenliği Ajansı’nın (Frontex) Direktörü Fabrice Leggeri, Avrupa’ya gelen göçmenleri kurtaran sivil toplum kuruluşlarını eleştirerek, insan kaçakçılığını teşvik ettiklerini iddia etmişti. Leggeri’nin bu açıklaması Sınır Tanımayan Doktorlar olmak üzere birçok yardım kuruluşu tarafından sert bir şekilde eleştirildi.  MSF üyeleri, Frontex’in sivil toplum kuruluşlarını suçlamak yerine, Akdeniz’de her gün yaşanan felaketler konusunda kendi faaliyetlerini gözden geçirmesi gerektiğini dile getirdiler.

Ekonomik ve Siyasal Mülteciler İçin Dayanışma Girişimi üyelerine göre mültecilerin yoğun olarak yola çıkmasıyla Avrupa’da iki eğilim oluştu. Bunlardan ilki devletlerin tutumuydu. Hükümetler, mülteci akınını Avrupa kıtasının çekirdeğinde bulunan ırkçı reflekslerin harekete geçirilmesi için kullandılar; çitler, duvarlar inşa ettiler. Sınırları korumak adı altında NATO ve Frontex güçleri davet edildi. Mültecilerin yükü Türkiye’ye atılarak onun karşılığında da vize anlaşmaları yapıldı. İkinci eğilim ise halk arasında harekete geçen, Avrupa’da olduğu kadar Yunanistan’da da büyük bir dayanışma dalgası oluşturan bir tutum. Atina’da dayanışma içinde olan insanlar mültecilerin zorlu koşullarla ulaştığı Ege adalarında başta olmak üzere mülteciler için ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Ve bu seferberlik Avrupa’yı karanlık kıta haline getirmeye çalışan hükümetlerin politikalarının tam da karşısına denk geliyor. Bunun için yapılması gerekenleri ise şöyle formüle ediyorlar: Mültecilerin haklarının teminat altına alınması, sınırdışı edilmelerinden vazgeçilmesi, mültecilerin kamplara hapsedilmemesi, şehir hayatı içinde yaşabilecekleri alanların kendilerine sunulması. Bunun için City Plaza gibi kullanılmayan mekanları örnek olarak gösteriyorlar. Barınmanın ardından sağlık ve eğitim gibi temel hakların ivedilikle çözülmesinin gerekliliği de sık sık dile getiriliyor.

Bulgaristan merkezli Bölgesel ve Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nden Stefan Ralchev ise, ülkelerin sınırlarını korumak istemesinin anlaşılır bir durum olduğunu, asıl sorunun ise bunun mülteci karşıtlığı üzerinden temellendirilmesi olduğunu belirtiyor. Ralchev, mültecilerin büyük çoğunluğunun ülkelerindeki savaş sebebiyle yollara düşmek zorunda kaldığı halde hükümetlerin, özellikle de medya aracılığıyla, sanki hepsinin ekonomik sebeplerle mülteci olduğu ya da büyük çoğunluğunun terör örgütleriyle ilişkili olduğu gibi algılarla toplumu etkilemeye çalıştığını ifade ediyor. Bu tutumun da ülkelerdeki mülteci karşıtlığına sebebiyet verdiğini belirten Ralchev, bunun önüne geçilmesi için mültecilerle ilgili araştırmaların yapılıp bunun medya aracılığıyla halka sunulmasının, böylece bu konuyla ilgili bilgi kirliliğinin önüne geçilmesinin gerektiğini vurguluyor. Ralchev’in diğer bir uyarısı da yabancı düşmanlığı ve nefret suçlarıyla ilgili. Hükümetlerin bu konuda etkin önlemler alması gerektiğini belirten Ralchev, siyasilerin tutumlarının güven uyandırıcı olmasının ve kendi söylemlerini de düşmanlık üzerinde kurmamalarının bu konuda etkili olacağını vurguluyor.  Göçmenlerin güvenliğinin sağlanması, aile parçalanmalarının önüne geçilmesi denizden uzak durmaları için daha yasal ve güvenli geçiş yollarının açılması, geri gönderme işlemlerinin durdurulması gerektiğini de hatırlatan Ralchev,  en önemli konunun kalıcı entegrasyon meselesiyle ilgili çalışmalar olduğunu da belirtiyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir