Görüşler

İran ve Arap Baharı

İran ve Arap Baharı

Arap Baharı’nın ilk rüzgarında ayaklanmaları ‘devrimin yansımaları’ diye tanımlayan İran, Suriye ile birlikte yeni bir pozisyonda konumlandırdı kendisini. Tahran’ın Arap Baharı’na bakışını ve Suriye’deki duruşunu akademik çalışmalarını İran üzerine yoğunlaştıran Cemalettin Tasken analiz ediyor.

İran, Tunus’ta başlayan ve Mısır’da yayılarak Körfez Ülkeleri’nde etkisini gösteren halk hareketlerini, ‘İslami Uyanış’ söylemiyle desteklenmiştir. Tahran yönetimi, ayaklanmaları sahiplenmekle kalmamış, Mısır, Tunus ve Körfez Ülkeleri’ndeki halk hareketlerinin İran İslam devriminin bir uzantısı olduğu ve İran’ın bölgedeki etkisinden kaynaklandığını öne süren bir söylem geliştirmiştir. Bölgedeki Batı karşıtı havayı kendi lehine çevirmeye çalışan İran, tehlike kendisine yaklaşmadan çeşitli politikalar geliştirmiş, bu bağlamda Mısır’daki İhvan-ı Müslimin’in liderliğinde gerçekleştirilen değişimin destekçisi olmuştur. Mısır’da ilgiyle karşılanan bu destek, İki ülke arasında diplomatik ilişkiler yeniden kurulması ve İran’ın, 30 yıllık aranın ardından Mısır’a büyükelçi atamasını berberinde getirmiştir.

Diğer taraftan, İran’ın Arap ayaklanmalarını sahiplendiğini gösteren asıl gelişme ise Bahreyn’de Şii nüfusun düzenlediği gösterilere Suudi Arabistan’ın verdiği şiddetli karşılık sonrası Riyad’a gösterilen tepkidir. İran, halkın meşru taleplerinin karşılanması gerektiğini, Suudi Arabistan’ın Bahreyn’e asker konuşlandırmak yerine İsrail’e ortak tepki gösterilmesini dile getirmiştir. Bu süreçte Suudi Arabistan, Mısır ile yakınlaşan, Bahreyn ve ülkedeki Şiileri kendisine karşı kışkırtma ihtimali bulunan İran ile çatışma siyaseti gütmüş ve ayaklanmaların karşısında bir koruma kalkanı oluşturmaya çalışmıştır.

Ayaklanmaları İran Devriminin bir uzantısı olarak lanse eden İran, Batı dünyasını da ayaklanmaların yaşandığı ülkelerdeki yönetimlere destek vermekle suçlamış ve bu desteğin halkın özgür taleplerini kısıtladığını öne sürmüştür. Ancak ayaklanmalar Suriye’ye sıçrayınca İran söylem değiştirerek Mısır ve Tunus gibi ülkelerde halkın yanında yer aldığını ilan ederken Suriye’de Esed’i desteklemiştir. Gösterilerin başladığı günden bu yana tüm gücüyle tavrını Esed’den yana koyan İran, gösterilerin, esasında İran’ı hedefleyen bir Batı komplosu olduğunu ileri sürmüştür. Tahran Yönetimi’nin bu açıklamaları, ayaklanmaların İran’a sıçramasından çekindiğinin bir göstergesi olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmenin ardında yatan gerçek ise 2009 yılında gerçekleştirilen ve Muhafazakârların adayı olan Ahmedinejad’ın şaibeli zaferiyle sonuçlanan cumhurbaşkanlığı seçimindeki hile iddiaları sebebiyle Reformistler ve Muhafazakârları karşı karşıya getiren geniş çaplı gösterilerdir. Söz konusu gösteriler esnasında İran yönetimi, halktaki değişim isteğini görmüş ve daha ılımlı tavrıyla bilinen Hasan Ruhani’yi sistemin başına getirerek İran halkının enerjisini, geçici politikalarla boşaltma yoluna gitmiştir. İran’ı yöneten siyasi akıl bu manevrasıyla, hem İran muhalefetini susturmuş hem de cumhurbaşkanlığı makamını devrime sadık bir isme emanet etmiştir.

ARAP BAHARI’NIN BAŞINDAN İTİBAREN İRAN’IN SURİYE’DEKİ TAVRI

Tunus ve Mısır’daki ayaklanmaların etkisinin Suriye’de hissedilmeye başladığı süreçte İran söylem değiştirdi. Bu tavrıyla Tahran, ikili ittifakın bir devamı niteliği taşıyan ve Suriye ile ezeli ve ebedi ortaklık söylemi üzerine oturttuğu ilişkinin devam edeceğinin sinyallerini vermiştir.

İran, Suriye’de yaşanan ayaklanmaların Batılı devletler ve Siyonistler tarafından teşvik edildiği ve muhalefetin önemsenmeyecek derecede olmasına rağmen Batılı medya tarafından abartıldığını iddia ederek ayaklanmaların yayılmasının engellenmesine katkıda bulunmak istemiştir. Batı’nın olanca baskısına rağmen Esed’in, iktidarda kalması gerektiği fikrini savunmuştur. Diğer taraftan İran’ın Suriye ile ilgili geliştirdiği söylemin kendi iç politik kaygılarına bakan tarafları da bulunmaktadır. Zira Suriye’deki olaylar, bir halk hareketi olmaktan çok İran’a yönelik olası bir harekâtın öncü saldırısı olarak değerlendirilmiştir. İran’a göre Suriye’de ezeli müttefik olan Esed’in düşmesi, sıranın kendilerine geleceği ihtimalini güçlendirmiştir. İran Dini Lideri Ali Hamaney, ABD’nin bu niyetinin farkında olduklarını ve bölgeye yönelik herhangi bir askeri müdahalenin, kendilerinin zararına olacağını ifade etmiştir.

Hiç şüphesiz İran’ın bu söylemi geliştirmesinde ABD ve Batının muhalefeti destekler nitelikteki açıklamalarının yanı sıra Suriye’yi de içine alan tecrit politikalarının da etkisi bulunmaktadır. İran’a göre, ayaklanmalar sebebiyle müttefiklerini bir bir kaybeden Batılı ülkeler, Körfez monarşileri eliyle Suriye’de yeni bir müttefik oluşturmaya çalışmışlardır. Dolayısıyla İran, Suudi Arabistan’ın muhalefeti desteklemesinin, kendi ülkesindeki reform çağrılarına silahla karşılık vermesi sebebiyle meşru olmadığını düşünmektedir.

İran’ın Şirin Abadi gibi yurt dışında yaşayan önemli aktivistleri başta olmak üzere hem Sünni kesimden hem de ülke içindeki muhalefeti oluşturan reformist kanat tarafından eleştirilen Suriye politikası ve Şam rejimine verdiği destek, bir yönüyle Suriye rejiminin geçmişte yaşanan ayaklanmalara direnebilmiş olmasıyla da açıklanabilir. Zira hem baba Esed hem de oğul Esed’in, Suriye’de önemli krizler yaşanmasına rağmen ayakta kalma başarısı gösterdiği bilinmektedir. 1980’li yılların ardından bölgede yaşananlar, Tahran-Şam dostluğunun arka planını beslemektedir. Örneğin Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan destekli Müslüman Kardeşler 1982 yılında Suriye’de bugünküne benzer şekilde kalkışma içine girdiğinde Hafız Esad, bu kalkışmayı bastırmıştır. 1982 yılından itibaren dönem dönem Batı ya da muhafazakâr Arap rejimleri, Suriye’de karışıklık çıkarmak için çok sayıda girişimde bulunmuş, ancak hepsi sonuçsuz kalmıştır. Suriye’nin istihbarat ve güvenlik örgütlerinin yaygın, güçlü ve kontrol altında olması, müttefiki İran tarafından, isyanın kolaylıkla bastırılabileceği düşüncesine yol açmıştır.

Çatışmaların şiddetlenmesi ile birlikte İran, Esed’e verdiği diplomatik desteği eyleme dönüştürme hususunda kararlılık göstermiştir. Bu doğrultuda Tahran, Hizbullah başta olmak üzere bölgede desteklediği gruplara askeri, maddi ve istihbarî destek sağlamıştır. İran, Suriye’ye verdiği güvenlik desteği kapsamında günlük mühimmat sevkiyatı yapmış, üst düzey generalleri ile rejime danışmanlık yardımında bulunmuş ve istihbarat desteğini her geçen gün artırarak devam ettirmiştir. Bu desteği sırasında askeri yetkililerini bölgeye gönderen İran, önemli kayıplar vermiştir. Hizbullah aracılığıyla verilen desteğe ek olarak İran başta Kuzey Kore askerinin yanı sıra Devrim Muhafızları bünyesindeki Afgan ve Pakistanlı Şii milisleri; İran vatandaşlığı hakkı verme ve maaş karşılığında Suriye’de savaşmalarını sağlamıştır. İlerleyen süreçte Rusya’nın da olaya dâhil olmasıyla birlikte İran, hem Esed rejimine hem de Rus savaş uçaklarına nokta istihbarat hizmeti vermiş, Rusya’nın bölgedeki hava operasyonlarının önünü açmıştır.

İran, Suriye’deki savaş şiddetlendikçe desteğinin mali ve askeri desteğinin dozunu arttırmıştır. Bu bağlamda 2011 yılının son aylarında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması ile Suriye’nin ithal mallarda yaşadığı problemlerin İran üzerinden çözümlenmesi amaçlanmıştır. Bunların dışında İran, Suriye’ye ham petrol ve doğalgaz yardımında da bulunmuştur. Tahran, ayrıca ilaç ve gıda yardımlarının yanı sıra, 2013 yılında petrol ürünlerinin temini için 4 milyar dolar, 2015 yılı içerisinde Suriye’nin ithalatta kullanması için verileceği açıklanan 1 milyar dolar kredi ile ambargolar sebebiyle ciddi çöküş yaşayan Suriye ekonomisine destek olmaya çalışmıştır. Şam rejimine olan desteğini her ortamda dile getiren Tahran, krize çözüm bulmak adına yapılan hiçbir barış girişimine mesafeli durmuştur. Örneğin Türkiye’nin de aktif olarak yer aldığı ‘Suriye’nin Dostları’ toplantısı gibi çözüm arayışlarına da karşı çıkmış, bu tür organizasyonları bölgesel ve küresel güçlerin, İsrail’e hizmet girişimi olarak değerlendirmiştir.

İran yönetimi genelde Esed rejiminin savaşını haklı bulsa da dönem dönem Esad yönetimine reform çağrısı yapmış ve Suriye halkının meşru taleplerinin yönetim tarafından yerine getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. İran bu tavrını bir adım öteye götürerek 2011 Kasım ayı içerisinde muhalefet ile görüşme yapmaya çalışmış ve bölgedeki sorunun çözümü adına arabulucu olmak istemiştir. Suriye’de etkin Sünni güç olan İhvan-i Müslimin ile önemli görüşmeler yapan Tahran’ın bu girişimleri sonuçsuz kalmıştır.

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir