Görüşler

Küreselleşme sonrası dünya nereye gidiyor?

Küreselleşme sonrası dünya nereye gidiyor?

TOBB ETÜ İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç Dr. Ünay Tamgaç Tezcan “80’ler sonrası oyunun adı küreselleşmeydi. Oyunu iyi oynayan ülkeler kazançlı çıktı. Şimdi ise farklı bir oyun başlıyor” tespitinde bulunuyor.

980’ler sonrası ülkeler arası ekonomik ilişkilerin arttığı bir dönem olarak damga vurdu. Ticaret, doğrudan yabancı yatırımlarla (DYY) birlikte çok uluslu şirketlerin, dışarıdan tedarik gibi yönetimlerinin önem kazandığı, uluslararası iş birlikteliklerini arttığı bir küreselleşme dönemi yaşandı. Artan ülkeler arası ekonomik ilişkilerde ticaret ve sermaye kısıtlarının kaldırılması ve uygulanan liberal politikalar önemli rol oynadı.

Gelişmiş ülkelerde yoğunlukla 70’ler sonrası yaşanan bu liberalleşeme dalgasına ülkemizin de arasında bunduğu Meksika, Arjantin gibi gelişmekte olan ülkeler 80’lerde girdiler. (Başbakan Demirel zamanında Başbakanlık Müsteşarı Özal zamanı 24 Ocak karalarını hatırlayalım.) 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması, 1991’de Soğuk Savaş’ın bitmesi küreselleşme sürecini siyasi olarak etkileyen gelişmelerdi. 1994 yılında NAFTA, 1993 yılında Avrupa Birliği (AB), 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurulması, 1999 yılında Euro’ya geçiş küreselleşme sürecini hızlandırdı.

80 ve 90’ler bir yandan da bol krizli yıllar olsa da genel olarak büyük refah artışı yarattı. 80’li yıllarda %4-5 büyüme yakalayan Japonya’nın ardından Asya Kaplanları (Singapur, Kore, Tayvan) ve İsrail de 90’larda hızla büyüyerek lig atlayan ekonomiler oldular. Hindistan, Vietnam, Bangladeş gibi ülkeler de büyük kazanım sağladılar. 1990’da dünya nüfusunun yaklaşık %38’i aşırı yoksulken (2 milyar), 2019 yılında bu oran %8.5’e geriledi (660 milyon). 1990’larda aşırı yoksulların %53’ü doğu Asya ve Pasifik bölgesindeyken gönümüzde sadece %4’ü o bölgede yaşıyor. Doğu Asya’daki aşırı yoksul oranı ise %65’den %1’e düştü. Kısacası bu dönemdeki büyümeden en fazla yararlanan ülke grubunun başında Asya ülkeleri geliyor. Çin ise küreselleşme döneminde en büyük kazanım sağlayan ülke oldu. Türkiye için de 80’li yıllarda dışa açılmanın etkisiyle yoksullukta azalmalar yaşandı. 1980 başında GSYİH’ya oranla %9 olan ticaret hacmi hızla artarak 1997 yılında %55’e erişti. Kişi başı milli gelir de 1500 dolardan 3000 dolara geldi. Bugün ise ticaret hacmi GSYİH’nın %81’i, kişi başı gelir ise 10 bin doların üzerinde.

KÜRESELLEŞME VE ÇİN

Çin 1975’de yıllık 200 dolar altında kişi başı gelirle %97’si aşırı yoksul bir ülkeydi. Bugün ise aşırı yoksul oranı %1’in altında, kişi başı geliri 12 bin doların üzerinde, dünya imalatının %28.7’sini (ABD’nin payı %16.6) gerçekleştiren bir süper güç halini aldı. 1980’lerin başında %2.5 olan dünya GSYH’sı içinde payını %18’e çıkararak 17 trilyon dolarlık GSYH ile en büyük 2. ekonomi oldu.

Bu ilerlemede 1990’larda geçekleştirdiği tarım reformu sonrasında dış pazarlara açılması, ucuz işgücü avantajıyla dünyadaki en büyük ihracatçı olması ve yabancı yatırımların katkısı büyük. Bu açıdan 2001’de 147. üye olarak DTÖ’ne girişi önemli dönüm noktalarındandır.

1980’den günümüze gelişmekte olan ülkelerin ekonomideki toplam payı %24’den %43’ün üzerine çıktı. (Çin ekonomisi 38 kat, G7 ülkeleri 2.5 kat, Türkiye de 7 kat artış sağladı ii). Kısacası küreselleşme dönemi, gelişmekte olan ülkelerde kişi başı GSYH’nin gelişmiş olan ülkelere yakınsadığı, uluslararası iş birliktelikleriyle teknolojik ilerleme de kaydettikleri yıllar oldu.

ANTİ-KÜRESELLEŞME

Tüm bu net kazanımlar yanında küreselleşme mağdur kesimler de bıraktı. Katma değerin sermayeden yana bölüşümünden ve bu durumun ekonomi politikaları ile önlenmemesinden dolayı ülke içi gelir farkları da artıyordu.

2008 Finansal Krizi sonrası finansal sistemin sorgulandığı, küreselleşme karşıtlığı ile birlikte korumacılığı öne çıkaran liderlerin desteklendiği bir döneme girildi. Artan göçmelerin de etkisiyle içe kapalı politikaları destekleyen bu liderler daha da güç kazandı. Bu yöndeki en önemli gelişmelerden biri 2016’da Brexit oldu. Aynı yılın Kasım ayında ABD’de dışarıya karşı iş birlikteliklerini azaltacağı söylemi ile dikkat çeken Trump’ın başkan seçilmesi de bu yönde somut bir gösterge olarak dikkat çekti.

İthal vergileri artırmak Trump’ın ilk politikalarından oldu. 2018 yılında 34 milyar dolarlık Çin ithalatına %25 gümrük vergisi getirdi. Diğer ülkelerin ABD’ye karşılık vermesi ile küresel ticaret savaşı başlamış oldu. Biden döneminde de Çin’e karşı korumacı politikalarda geri adım atılmadığını, hatta kapsamın arttığını görüyoruz.

Korumacılık etkisi DTÖ toplantılarında da kendini gösteriyor. 2015 – 2022 arasında ürün ticareti konseyinde ele alınan çekişmelerin sayısında 9 kat artış var. Hükümetlerin uyguladıkları sübvansiyonlar, karşı üye ülkelerin aldığı telafi önlemler ve ithalat kısıtlarında da keskin artış var. iii

KÜRESELLEŞMEDE SONA MI GELDİK?

Anti-kьreselleşme dışa açılma ve ekonomik entegrasyonun azalması, ülkelerin kendi içine dönmesi ve iç piyasaya yönelik politikaların ağırlık kazanması anlamına geliyor. Ekonomik göstergelere baktığımızda anti-küreselleşme başladı diyebilecek noktada değiliz. Ancak küreselleşme sürecini geride bıraktığımız da görülüyor.

Ülkelerarası ticaret büyüklüğünün temel göstergesi olan ithalat ve ihracat toplamının GSYH’ye bölünmesi ile elde edilen oran %61 ile tepe noktasına 2008’de erişti. Covid dönemindeki gerilemeden sonra toparlanarak bugün yine %60 seviyelerine geldi. Dolayısıyla henüz dünya ticaretinde net bir düşüş görmüyoruz. Ancak ticaretin artış hızında azalma ve küreselleşme ivmesinde belirgin bir yavaşlama var.

Sermaye hareketlerinde ise daha belirgin bir değişim göze çarpıyor. 2007 yılında 3.13 trilyon dolar ile tepe noktasına ulaşan DYY, 2018 yılında 885.6 trilyon dolara kadar geriledikten sonra 2022 yılında 1.74 trilyon dolar seviyesinde. Çin’in aldığı DYY 1990 sonrası hızlı bir yükselişle 1994’de GSYİH’ya oranla %6 ile tepe noktasına erişmişti. Sonrasında GSYİH büyüme hızının altında kalmasının da etkisiyle düşen bu oran 2022’de %1 seviyesinde.

ÇİN-ABD GERİLİMİ VE ETKİLERİ

Daha dikkat çekici olan ticarette bir bloklaşma olduğu. Ticaretin yoğun olarak belirli ülke blokları arsında gerçekleştiği, bloklar arası ticaretin azaldığı, parçalı bir ticaret dönemine girildiğini görüyoruz. “Fragmantasyon” (parзalama, ayrılma) olarak ifade edilen bu yeni modelde ticaretin yönünü ekonomik maliyetler değil, ortak değer ve prensipler belirliyor. (Fragmantasyon 2023 Davos zirvesinin de ana temasıydı).

ABD-Çin gerilimi Covid öncesine dayanıyor. Çin’in 2013’te başlattığı “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” gibi projeler ile yayılmacı politika sinyali vermesi, 2018’de seçim kurallarındaki değiştirerek başkan Jingping’in 3. dönem seçilmesi, Tayvan gibi konularda ABD ile ihtilafa düşmeleri ile birlikte Çin’in büyüyen siyasi ve ekonomik gücünün ABD için bir tehdit oluşturması ilişkilerinde hızla kaymaya sebep oldu. Çin’in fikri mülkiyet hırsızlığı gibi rekabeti engelleyen uygulamaları, ABD’nin veri gizliliği ve ulusal güvenlikle ilgili endişeleri de bu kaymada etkili.

Covid salgınında Çin’in uzun süre kapalı kalması ile tedarik zincirinde yaşanan ve küresel üretim akışını etkileyen aksaklıklar gelişmiş batı ekonomilerin Çin’e bağımlılığını göz önüne serdi. Şubat 2022’de başlayan Ukrayna-Rusya savaşı da Avrupa ülkelerinin özellikle enerji için Rusya’ya ne kadar bağımlı olduklarını ve bunun yarattığı riskleri yaşayarak fark etmelerine neden oldu. Çin’in Rusya’dan yana tutumu ise bloklaşmayı iyice görünür kıldı. Çin’e bağımlılığı azaltmak ABD ve Avrupa ülkeleri için siyasi ve iktisadi açıdan bir gereklilik olarak görülmeye başladı.

Nisan 2022’de Amerikan Hazine Sekreteri Yellen hiçbir ülkenin sahip olduğu hammadde, teknoloji, ve ürünlerdeki pazar pozisyonunu kullanarak, istenmeyen jeopolitik ve ekonomik kazanımlar elde etmesine izin vermeyeceklerini belirttiğinde arkadaş-tedariği (friendshoring) süreci de başlamış oldu.

Biden “Amerika’ya Yatırım Ajandası” adıyla Amerika’da yerli sanayii teşvik eden bir dizi yasa çıkardı. (2021’de American Rescue Plan, Bipartisan Infrastructure Law, 2022’de CHIPS and Science Act ile Inflation Reduction Act). İstihdam yaratacak özel sektör teşvikleri, altyapı yatırımları ve sübvansiyonalar, yeşil dönüşüm için de teşvik içeren bu yasalar ile 649 miyar dolar özel sektör yatırımı destekleniyor.

Elektronik, yarı iletkenler, elektrikli araç ve batarya ile temiz enerji ise en fazla desteklenen alanlar. Ayrıca 9 Ağustos 2023’de ulusal güvenlik gerekçeleriyle ABD’li yatırımcıların yapay zeka, quantum bilgi teknolojileri ve mikro elektrik gibi hassas teknoloji içeren alanlarda Çin’e yatırım yapmamaları konusunda başkanlık kararı çıktı.

Birçok ABD’li firmanın Çin’deki tedarikçilerine alternatifler aradığını, üretim tesislerini yurt içine ya da başka ülkelere kaydırdıklarını görüyoruz. Avrupa ülkeleri, Japonya gibi büyük ekonomilerde de dışa bağımlılığı azaltan, yerli üretimi destekleyen, güvenlik odaklı politikalar öne çıkıyor. AB Eylül 2023’de yarı iletkenler konusunda dışa bağımlılığı azaltacak, ABD ve Asya’ya karşı rekabete yönelik yerli üretim teşvikleri içeren yaklaşık 47 milyar dolarlık “Avrupa Çip Yasasını” çıkardı.

KORUMACI POLİTİKALARIN ETKİLERİ

2023 verilerine dikkat çekici şekilde yansıdı. 2023 yılında ABD’nin Çin’den ithalatı önceki yıla göre %20 azalarak $427.2 milyar olarak gerçekleşti. Son 20 yıldır ABD’nin en büyük ithalatçısı Çin iken 2023 yılında $475.6 milyar dolar ithalat ile Meksika birinci oldu. Çin’in toplam ihracatının GSYH’ye oranı da %18.9’a geriledi. Toplam ticaretin GSYH’ye oranı ise bugün %38 seviyesinde ve 2006’deki %65 tepe noktasından oldukça uzak (Şekil 1).

8kr11gorus-tablo.jpg

Batı bloğu açısından risk oluşturmayan tarafsız ülkeler Çin’in yarattığı boşluğu doldurarak ABD ile ekonomik iş birlikteliklerini artırmaktalar. Meksika, Vietnam, Fas, Polonya gibi ülkeler ABD-Çin arası gerilimden faydalanmaya başladılar. Bloklaşmada tarafsız kalan bu bağlayıcı ekonomilerin hem ABD, hem Çin ile ekonomik ilişkiye girdiklerini görüyoruz. (Örneğin Vietnam’ın ABD ihracatı 2’ye katlarken, Çin’den ithalatında da 2 misli artış var.) Dolayısıyla ABD-Çin arasındaki bu değişimden kazançlı çıkan ülkeler de var.

Çin de benzer şekilde ticari ortaklıklarını çeşitlendirmekte. Batı ile ilişiklisi kesilen Rusya’nın Çin için ihracat merkezi olarak önemi artıyor. Rusya ile Çin arasındaki toplam ticaret 2023 yılında %26.3 artarak $240 milyara ulaştı. Çin’in ihracatının %15.4 ini gerçekleştirdiği Güney Asya’daki 10 üye ülkeli ASEAN da önemli bir ortak olarak çıkıyor.

YENİ OYUN KURULURKEN NELER OLABİLİR?

Çin için ABD gibi en büyük ticaret ortağını kaybetmek istemediği bir durum olsa da geri dönülmesi zor dönemece gelindiği görülüyor. Bu parçalı ticaret dönemin iktisadi ve siyasi sonuçlarını kestirmek zor. IMF 2023 raporunda ticaret kanalındaki kaybın dünya GSYİH’sında %0.2 ile %6 arasında bir düşüşe neden olabileceğini, ana kaybın da bilgi yayılımındaki azalış kaynaklı olacağını belirtiyor. Ekonomik ilişkilerin birbirine benzer ülkeler arasında yoğunlaşması risk bölüşümünü de azaltacağı için ekonomik volatilite artışına da sebep olabilir. İklim krizi, Covid benzeri konular nedeniyle küresel çözümlerin öneminin arttığı bir zamanda böyle bir bloklaşma sosyal ve çevresel sorunlar açısından da oldukça riskli.

Türkiye bloklaşmada dengeli politikalar yürütürse yeni dönemde ekonomik kazanım sağlaması mümkün. Mevcut üretim altyapısı ve ticaret kanalları Türkiye için potansiyel sağlıyor. Ancak ticari açıdan avantaj yaratan konumu, politik olarak sorunlu bölgede olmasından dolayı risk de oluşturuyor. 80’ler sonrası oyunun adı kьreselleşmeydi. Oyunu iyi oynayan ülkeler kazançlı çıktılar. Şimdi ise farklı bir oyun başlıyor. Adı ister fragmantasyon, ister anti-kьreselleşme, ister risk-azalımı olsun bu yeni oyunu da iyi anlayan, hazırlıklı olan, stratejisini iyi belirleyen ülkelerin kazanacağını öngörebiliriz. Ancak dünya geneli için riskli bir sürece de girildiğini bilmek gerekiyor.

https://unstats.un.org/unsd/snaama
ii World Development Indicators, Dünya Bankası
iii Dünya Ticaret Örgütü (2023), Dünya Ticaret Raporu.
iv https://blogs.worldbank.org/voices/global-trade-has-nearly-flatlined-populism-taking-toll-growth
v https://www.whitehouse.gov/invest/

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir